Hükümetin kamu çalışanlarına yönelik yapmış olduğu yeni düzenleme ile mesai saatlerini Cuma namazına engel teşkil etmeyecek şekilde ayarlaması, yayınlanan bir genelge ile ilgililere duyuruldu. Bunun ardından gösterilen tepkiler ile mevzu laiklik-din çatışmasına döndürülmek isteniyor.
Genelgenin metninde şu ifadeler yer alıyor: “Bilindiği üzere, 2015 yılı Ağustos ayında gerçekleştirilen ve kamu görevlilerinin geneline yönelik toplu sözleşme görüşmelerinde “Cuma günleri öğle tatilinin ibadet hürriyetini engellemeyecek şekilde düzenlenmesine yönelik çalışma yapılması” üzerinde taraflar arasında mutabakata varılmıştır. Bu çerçevede kamu kurum ve kuruluşlarınca, çalışanların Cuma namazı ibadetini yerine getirebilmelerine imkan tanınması amacıyla gerekli kolaylık sağlanacaktır.”
Başbakanın imzası ile yayınlanan genelgeyi yine Ahmet Davutoğlu kamuoyuna duyurmuş, bunun bir dayatma olmadığını, ibadet hürriyetine yönelik bir düzenleme olduğunu söylemiş ancak laiklik çığırtkanlarını ikna edememişti.
Burada isimlerini zikretmeye gerek yok hemen herkes şahısları biliyor. Attıkları twit’ler ya da yazdıkları makaleler ile dayatmadan, özgürlük ihlalinden, ayrıştırıcılıktan bahsetmekteler. Kendilerini ilerici kendileri gibi düşünmeyenleri gerici olarak niteleyen, uygulamanın laik cumhuriyete yönelik olduğunu dillendirenler realiteden ne kadar uzak olduklarını ise; “Cuma namazı yasak mıydı ki?” söylemi ile ortaya koymaktalar.
Bunun yanında uygulamanın ibadet hürriyetine yönelik olmadığını ispatlamaya çalışan bu güruh, başka dinlere böyle bir uygulama yapabilmenin mümkün olmadığı kıyasını yaparak, Türkiye’de cumhuriyet ile birlikte “kutsal pazar” gününün tatil olduğu gerçeğini görmezden geliyorlardı. Bu insanlar topluma yabancı, kendine yabancı olmalılar ki; din hürriyetinin sekülerleşme olduğunu zannetmekteler. Laiklikten anladıkları ise seküler bir toplum olsun, laiklik bu noktada diğer dinlere alternatif olarak kullanılsın...
Günümüzde konu ile alakalı asıl sorunun modernizme endeksli olarak yaşanan zaman ve mesai kavramları olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Modernleşme sürecinde fabrikada çalışmaya bağlı laik bir zaman kavramı ortaya çıkar. Daha önceleri dini günlere, dua saatlerine, azizlere adanmış zamanlara veya tarımsal üretim ritmine göre ayarlanan zaman anlayışı, yerini fabrikasyon üretimin zaman anlayışına bıraktı.
Artık zaman para ile ölçülen bir olguydu. İnsanların çalışma saatleri belirlendi ve günün geri kalan kısmına “boş zaman” adı verildi. Modernizm boş zaman içinde planları vardı. Kentlerde boş zamanı değerlendirmek için yeni bir yaşam tarzı üretildi. Toplumsal sınıflar içerisinde statü elde etmenin yolu tüketim alışkanlıklarının çeşitliliğine endekslenince eğlence, moda, kafe, şarkılı danslı gösteri merkezleri, mağaza ve pasajlar açılmaya başlandı. Hafta sonlarında mesire alanlarında düzenlenen piknikler, yazları denize gitme alışkanlıkları yeni zaman kavramının uygulanması ile çalışma saatleri dışındaki boş zamanı değerlendirme faaliyetleri olarak yeni bir yaşam tarzı sunmaktaydı.
Sermayenin güçlenmesi, rekabet gücünün artması için daha fazla üretim daha az masraf ile kar maksimizasyonu hedefleyen kapitalist üretim sistemi bunun için; üretim aşamalarının bölünmesi, bant usulü fordist üretime geçilmesi, vardiyalı çalışma uygulaması ile günün her saatini kullanmaya başladı. Üretim aşamalarının bölünmesi zaman kavramı içerisinden “an” olgusunu ortaya çıkardı. Artık artı değer için çalışan insan topluma, eşyaya hatta kendine yabancılaşmış anı yaşayan nesneler haline gelmişti.
İnsanın her anını kuşatan ve boşluk bırakmayan bu yeni yaşam tarzı dünyevileşme için gerekli ortamı hazırlamıştı. Bugün her ne kadar kutsala yönelik bir teveccüh olsa da bunun yine modernizmin ürettiği kavramlarla ilintili olduğunu müşahade etmekteyiz.
Türkiye’de ise bu süreç “Kemalist devrimler” ile topluma benimsetilmeye çalışıldı. Kendinden menkul hiçbir şey içermeyen, toplumun binlerce yıldır devamını sağlayan ana omurgasını kırıp yerine kurgulayıcı akıldan hareketle yenisini ikame etmeye çalışan bir devrim!
Halen sancılarını yaşadığımız, üzerimize bulaşmış kirlerini temizleyemediğimiz devrimlerin temel problemi toplumla arasında kan uyuşmazlığı olmasıydı. Uyuşmazlığın sebeplerinden birisi; Aydınlanma felsefesinin aklı tüm toplumsal değerlerin ve kurumların kaynağı ve referansı haline getiren yaklaşımı ile aklın asıl fonksiyonu olan; makul olanı, akla uygun olanı bulmak ve ona göre davranmak işlevi devre dışı bırakılmıştı.
Bir diğer uyuşmazlık tepeden inmeci, toplumsal dengeyi ve ahengi altüst edecek, toplumun binlerce yıla dayalı organik yapısını bozacak ve ülkede anarşi, kaos, kargaşa oluşturacak bir dayatma olmasıdır.
Fakat yönünü batıya çevirmiş olanlar bunlara aldırmadılar ve “muasır medeniyet” seviyesine çıkabilmek adına binlerce insanı katletmekten ve sindirmekten geri kalmadılar. Tabi sanayi devrimini gerçekleştirip modernleşenlerin yolundan gitmek dışında başka alternatifleri yoktu! Öyle ya örnek aldıkları teorilerde böyle demiyor muydu? Bunun için toplumun değer verdiği ancak modernleşme teorisi ile örtüşmeyen cemaat, aile, akrabalık, komşuluk ilişkileri yok edilmeli, din toplumsal yaşamdan soyutlanmalı, ibadetler vicdanlara hapsedilmeli hatta bunun için boş bir zaman da bırakılmamalıydı.
Bugün laik cumhuriyete yapılan bu “saldırıya” karşı elbette cephe alınacak, elbette laiklik elden gidiyor çığırtkanlığı yapılacaktı. Laikler tamam da, bir de bizim mahallenin abileri var konu hakkında laf söylemeden geçemeyen; “Sistem okulda eğitemediğini askerde, askerde eğitemediğini ise camide eğitmek ve sistemin adamı yapmak istiyor. Aslında değişen bir şey yok neden bayram ediyorsunuz ki?” Eh be güzel abicim demek ki; camiye kadar sistemin kıskacından kurtulup rendelenmeyen, islamla irtibatı kopmamış bir topluluğumuz var. Söyleminde samimi isen ve söylediğine inanıyorsan, camide de sistemin kıskacına yakalanmaması için kardeşlerine yardım etmen gerekmiyor mu? Benim sistemin camisi ile işim olmaz mı diyorsun yoksa?!
Yargıçlar sendikası eski başkanı Av. Ömer Faruk Eminağaoğlu cuma saati uygulamasının iptali için Danıştaya başvurarak süreci mahkemeye taşıdı. Danıştay ne karar verir bekleyip göreceğiz ancak hükümetten ve sayın başbakan Davutoğlu’ndan kararlı ve dik durmasını talep ediyoruz. Modernizmin ve ürettiği kapitalizmin kuşatmasını kırmak için cemaatte, camide, sanal değil gerçek dünyada birleşelim. Laiklerin inadına, laiklik değil islam candır birleştirir ispatlayalım...