HAŞİM AY / ISLAH-HABER
Bilindiği gibi Uludere/Roboskî katliamı, Türkiye'nin son birkaç aydır değişmeyen gündemlerinden birini oluşturmakta. Kürt sorununa dönük çözüm arayışlarının gündemdeki sıcaklığını koruduğu bir ortamda TSK'nın savaş jetleriyle gerçekleştirilen bu katliam; iktidarından muhalefetine, basınından sivil toplum kuruluşlarına değin kamuoyunun gündeminde sıcaklığını korumakta, insanlık vicdanını yaralamaya devam etmektedir.
Katliamın mahiyetinin ifşa edilip sorumlulardan biran önce hesap sorulması açısından diğer birçok kesimin yanında Müslümanların konuya karşı yaklaşım ve çalışmalarının bizim açımızdan ayrı bir önemi bulunmaktadır. Uludere imtihanında kazananlar zümresinden olmak için Müslümanlar olarak bizlerin konuyu ısrarla gündemleştirmeye devam etmemiz gerekiyor.
ISLAH-HABER ailesi olarak Başbakan'ın basında ve kamuoyunda geniş yankı uyandıran Uludere-Kürtaj benzetmesinin de konuyu boyutlandırdığı Uludere katliamında ve yürütülen soruşturmada gelinen aşamayı değerlendirmek maksadıyla bir soruşturma dosyasını www.islahhaber.com sitemizde yayınlamak üzere açmayı faydalı bulduk.
Kamuoyunda öne çıkan 10 yazar-aktiviste yönelttiğimiz soruşturmanın cevaplarını şimdilik bir dizi halinde yayınlayacağız. Dizi-yayın bittiğinde de inşallah PDF dosyası halinde yine sitemizde ayrı bir klasör olarak topluca yayınlamak suretiyle istifadeye sunacağız.
Soruşturma dizimizin birinci bölümünde Rıdvan Kaya ve Yıldız Ramazanoğlu'nun elimize ulaşan cevaplarını yayınlıyor ve emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.
SORULAR:
1) Uludere katliamının üzerinden aylar geçti. Savcılık soruşturma açtı. Meclis, araştırma komisyonu kurdu. Devlet bu olayın üzerinin örtülmeyeceğine, faillerinin en kısa zamanda bulunacağına dair söz vermesine rağmen konuya dair kamuoyunu tatmin eder nitelikte bir gelişmenin yaşandığı henüz söylenemez. Kamuoyunun ve mağdur ailelerin beklentileri sürerken Başbakan'ın konuyu gündemde tutmaya çalışanlara karşı giderek agresifleşen bir üsluba büründüğü görülmekte. Sizce Uludere soruşturmasının sonuçlanmasını geciktiren sebepler nelerdir?
2) Hükümetin konu karşısında bir hayli sıkıntılı olduğu Başbakan'ın son günlerde giderek daha bir belirginleşmeye başlayan agresif beyanlarından anlaşılmaktadır. Hükümetin Uludere siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu bağlamda Başbakan'ın Uludere-Kürtaj kıyası nasıl yorumlanmalı?
3) Uludere soruşturmasını yürüten özel yetkili savcılık, 2 Nisan tarihinde basına sızan açıklamasında hukuki sürecin ağır yürümesini soruşturma kapsamındaki askerî birimlerin yazışmalara geribildirimde ağır davranmalarına fature ediyordu. Gerek bu durumu ve gerekse de aynı savcılığın katliamdan sağ kurtulan 4 kişi hakkında "kaçakçılık"tan dava açmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
4) Başbakan'ın konuyla ilgili verdiği beyanatlarda son zamanlarda "istismar" vurgusu öne çıkmakta. Başbakan'ın istismar retoriğini nasıl buluyorsunuz?
5) Son olarak İslami kesimlerin Uludere katliamı ile ilgili olarak ortaya koydukları tutum ve icraatları nasıl değerlendiriyorsunuz? Yapılanlara ek olarak konunun gündemde tutulması için daha başka neler yapılabilir?
ERDOĞAN'IN KÜRTAJ BENZETMESİ ÇİRKİN ve ANLAMSIZ!
RIDVAN KAYA (Özgür-Der Genel Başkanı, Haksöz Dergisi Yazarı)
1
Açıkçası Uludere olayında hükümetin neden bu kadar çok hata yaptığını anlayabilmiş değilim. Kendisini yıpratacağı açık olan bir tutuma bürünmekteki ısrarının ardında ne olduğunu yorumlamakta da zorluk çekiyorum. Başbakanın muhtemelen bu olayın yakın çalıştığı askeri kadroya karşı bir tasfiye sürecine dönüşmesinden korktuğu için, zaten zor zahmet oluşturabildiği kadroyu koruma refleksiyle davrandığı iddiasını akla yatkın buluyorum. Aynı şekilde katliamın istihbaratının MİT'ten geldiğine dair iddiaların da yabana atılmaması gerektiği açıktır. Başbakanın göz göre göre yıpranmasına yol açan tutumunun ardında MİT'e kol kanat germe çabasının bulunduğuna dair tezler de dikkate alınabilir.
Netice olarak bütün bunlar iddialar ve yorumlar. Ama ortada yorum gerektirmeyen bir tablo var. 34 insanın hunharca katledildiği bir olayın üstüne açıklıkla gitmemesi dolayısıyla Başbakan devletçi tutumu içselleştirmekle eleştiriliyor. Devletin bunca yıl yok saydığı, hırpaladığı bir toplumsal kesimin içinden gelen birilerinin böylesi bir olayda dahi adil bir tutum yerine devletçi refleksle davranması ise vicdanları yaralıyor.
2
Hükümetin bir Uludere siyaseti olduğundan emin değilim. Başından itibaren çelişkili tavırlar ve açıklamalar gündeme geldi. Konunun muhalefet ve bilhassa da PKK çevreleri tarafından yıpratıcı bir kampanyaya dönüştürülmesinin ise Başbakanı ve Hükümeti daha tepkisel tutumlara yönelttiği görülüyor. Bu bağlamda "tazminatsa tazminat", "her kürtaj bir Uludere'dir" türünden garip açıklamalar da konuyu daha içinden çıkılmaz bir noktaya sürükledi.
Söz konusu kıyaslamayı çirkin ve anlamsız buluyorum. Doğrusu Başbakan'ın bu sözüyle vermek istediği mesajı da anlayabilmiş değilim. Uludere faciası ile kıyas suretiyle kürtajın ne derece vahim bir olay olduğu mesajı mı verilmek isteniyor yoksa Uludere mi basite indirgeniyor, tartışılabilir elbette. Mamafih birbiriyle ilişkisi olmayan iki olayı iç içe geçirmenin hiç sağlıklı bir tutum olmadığı çok açık, nitekim pek çok kesimden aldığı tepki bu sözlerin yanlışlığına delil sayılabilir.
Bununla birlikte kıyasın anlamsızlığını bir kenara bırakıp, Başbakan'ın sözlerinden yola çıkarak bir akıl yürütecek olursak; Başbakan kürtajın cinayet olduğunu söylüyor. Uludere'yi de kürtaja benzetiyor. Bu durumda bu cinayet(ler)in failleri neden hala ortada yok?
3
Böylesine büyük bir facianın sorumlularının hâlâ yakalarına yapışılmamış olmasının adalet duygusunda tahribata yol açması kaçınılmaz. Bununla birlikte bu hükümet döneminde zamana yayılmasından dolayı şikayet edilen ve savsaklandığı iddia edilen pek çok dosyanın bir biçimde ikmal edildiğini de görmemek haksızlık olur. Şemdinli davasından, darbe-çete davalarına, 28 Şubat'a kadar pek çok konu, neredeyse kamuoyunda kesin biçimde "artık kapandı gitti" imajı doğurmasına rağmen gündemleşmiş ve işleme konmuştur. Uludere için de aynı süreç yaşanabilir. Ne var ki, uzayan bu süreç vicdanlarda derin bir yaraya dönüşmüş ve bu hadisenin sorumlularından hesap sorulmayacağı endişesini beslemiştir. Ayrıca bu zaman dilimi içinde başta Başbakan olmak üzere yetkililerin yaptıkları açıklamalar da bu endişeyi, korkuyu artırmıştır. Yine de bu saatten sonra bu olayın bir biçimde kapatılacağını, kapatılabileceğini ben düşünmüyorum.
4
Konunun istismar edildiği tespitine katılıyorum. Bilhassa Kürt milliyetçi çevreleri hemen her olumsuz olayı hükümetin Kürt halkına düşman olduğu retoriğine büründürdükleri bilinen bir husustur. AK Parti'ye yüklenmenin ötesinde ise her fırsatta bu ülkede birlikte yaşamanın imkanının kalmadığı şeklinde bir propaganda geliştirilmektedir. Burada önemli olan husus ise bence birlikte yaşama imkanının olup olmadığından öte birlikte yaşama iradesinin kırılmak istenmesidir. Nitekim Kürt milliyetçiliğinin temsilcisi parti kısa bir süre önce yaptığı değişiklikle "kardeşlik" kavramını tüzüğünden çıkartmıştır. Yani istismar etmeye yatkın bir ortam ve zihniyetin işbaşında olduğu açıktır.
Bununla birlikte istismar fiilini icra edenleri eleştirirken istismara açık bir olgunun varlığını inkar etmek de mantıklı bir tutum olmaz. Yani, siz eğer Uludere hadisesi gibi elim bir olayın yaşanmasına engel olamazsanız, yetmedi, bu olay üzerine gereken duyarlılığı ortaya koyamaz ve evlatlarını yitirmiş ailelerin acılarını paylaşma göstergesi olarak bir özürden dahi imtina ederseniz, istismarcı çevre ve zihniyete paha biçilmez bir fırsat vermiş olursunuz. Yapılan da maalesef bu olmuştur ve bu yüzden de Başbakanın istismar yakınmasını anlamsız ve bütünüyle işleviz buluyorum.
5
Elbette kendisini İslam'a nispet eden geniş kitlesel camiaları değil, belli bir fikri-ameli netlik seviyesine ulaşmış kesimleri, yapıları değerlendirmemize ölçü olarak aldığımızda, Uludere hadisesi üzerine İslami çevrelerin başından itibaren bu olayı bir katliam olarak mahkum ettikleri açıktır. Başbakan'ın tutumu ve söylemi ise, her zaman açık bir biçimde olmasa da eleştirilmiş, haksız bulunmuştur. Mamafih acının büyüklüğü ve olayı kendi kirli ideolojik zeminleri için kullanma gayretinde olan kesimlerin propaganda üstünlüğü göz önünde bulundurularak konuya ilişkin daha yoğun ve açık tepkiler verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Bunun yeterli oranda yapıldığını söyleyemiyorum. Bundan sonra yapılabilecekler babında ise öncelikle Başbakanın ve Hükümetin tutumunun yanlış olduğunu ve asla Müslümanları bağlamayacağı daha net bir biçimde vurgulanmalıdır.
SINIR TİCARETİ SINIRDA YAŞAYANLARIN EN DOĞAL HAKKIDIR!
YILDIZ RAMAZANOĞLU (Yazar-Aktivist)
1
Herkes vahim hatanın farkında. Fakat birçok faili belli olay gibi bu da meçhul kalacak gibi görünüyordu toplumsal duyarlılık olmasaydı. Karanlık güçlerin iş başında ve hala zinde olduklarının kabul edilmek istenmemesi, istihbaratta kontrol dışılık, sivillere karşı duyarsızlık gibi zafiyetlerin açığa çıkmaması için gereken adımların atılmadığı kanısı güçleniyor. Vahim bir iktidar açığı var sanki. Üzeri örtülmeyecek deniliyor ama şimdiden ümitsizlik hâkim herkeste.
2
Neşe Düzel'e verdiği röportajda Rıdvan Kaya'nın yaptığı benzetme durumu iyi açıklıyor: İlk düğmenin yanlış iliklenmesi. Sonrası; bu ilk açıklamalardaki soğukluğun kalp dışılık olduğunun reddedilmesi girişimleri… Kalbin sesini değil, reel politiğin ve ne söylersek kime yarar düşüncelerinin tezahürüydü sarf edilen sözler. Oysa olması gereken; hiç kimseye, hiçbir lafa aldırmadan, buna yol verilmesine fırsat bile vermeden adaletin, insafın, merhametin ve özrü beyanın yolunu izlemekti.
Benim okumama göre "Kürtaj Uludere'dir." demek, "Kürtaj katliamdır. Kürtaj Uludere'dir. O halde Uludere katliamdır." demek.
3
Katliamdan kurtulan gençlerle tanışmıştım. Bölgeyi gezdiğimizde gerçekten unutulmuş ve köşeye sıkıştırılmış, göç ettirilmiş insanlarla karşılaştık. Tarlalar mayınlı, tel örgülü. Dağlar karlarla kaplı. Zalimce soruluyor "Neden kaçakçılık yapıyorsunuz?!" diye… Çok iyi biliyor herkes nedenini. Çünkü yaşamaya çalışıyorlar ve bu sınır ticareti, sınırda yaşayan herkesin en doğal hakkı. Yapılanlar gözdağı sanırım.
4
Doğru, ortada vicdani bir boşluk bırakılınca, insanlara ölülerini toplamak ve taşımak için bile yardım gelmeyince, ambulanslar durdurulduğunda istismar için kocaman bir alan açıldı. Burada sahip çıkan insanları suçlamak ne kadar doğru? Biz gittiğimizde Kuzey Irak'tan, Halepçe'den bile insanlar gelmişti; feministler, sosyalistler vb. çeşitli inisiyatifler gelip gidiyordu. Buna "istismar" denemez. Siz sahip çıkmayınca, ölüleri bile yerde bırakınca kimse sahip çıkmayacak mıydı? Emine Hanım gittiğinde istismar mıydı mesela? Gözyaşları eminim ki hakikiydi, yürektendi.
5
Tutuktular her zamanki ve her olaydaki gibi! Çoğunluk "Efendim, onlar da kaçakçılık yapmasın!" modunda hâlâ. Öyle olsa bile sanki kaçakçılığın cezası bombalanmakmış gibi. Fakat Mazlumder, Özgür-Der, AKV vb. bazı kurumlardan arkadaşlarımız gidip acıyı paylaştılar, yüreğimize biraz su serpildi böylece. Şimdi unutmamalı, unutturmamalı ve sonuna kadar takip etmeli akıl ve vicdan sahipleri. Unutmak suçtur. Her unutma başka katliamlar için sağlam bir temel oluşturuyor. Failler adalet önüne çıkarılırsa kötülük zinciri kırılır.