Islah Edecekken Neden İfsada Ortak Oluyorsunuz?

KENAN ALPAY

Alim’in ölümü Alem’in ölümü gibidir” sözü ne kadar büyük bir hakikati ifade ediyor. Tabi ilmiyle amil olan ve amelinde ihlas sahibi olan alimler kast ediliyor bu sözde. Tutum ve davranışlarıyla vahyi ve fıtri hakikate ihanet eden, ihlas ve faziletten uzaklaşıp konjonktüre ve menfaatlere odaklanan malumatfuruş karakterler kesinlikle alim diye anılmıyor Kur’an ve Sünnet’te. Kur’anı Kerim ilahi hükümleri bilen ve fakat ilahi hükümleri çizdiği hudutlara takva ile itaat etmeyenler için hem tahkir hem de alay içeren “kitap yüklü eşekler” ifadesini kullanıyor.

Nebi ve Resullerin mirasçısı olarak takdim edilen alimler “malumat sahibi” oldukları için değin “Allah’tan gereği gibi korktuğu” için takdir edilmişlerdir. Bilginin ve ilmin önemi yaradılış gayesini kavramakla, hayatı hikmete uygun bir şekilde yaşamakla doğru orantılı olarak artıyor ya da azalıyor. Alimlerin ertelenemez ve devredilemez sorumluluklarından biri de tıpkı Nebi ve Resuller gibi itikadımıza, ahlakımıza, ibadetimize, siyasal ve toplumsal hayatımıza, rızkımıza küfür ve haram karıştıran bütün zorbalarla ve zulüm sistemleriyle mücadele etmektir. Alim geçici dünya menfaatlerine, şöhret ve konfora talip olduğu, cedel ve nefrete esir olduğu oranda zehirlenir ve etrafında toplanan, sözüne kulak veren insanları da zehirler.

Herkes Yanında Bulunanla Sevinirse

Bütün eksik ve kusurlarına hatta önemli sapmalara rağmen toplumun kahir ekseriyeti İslam’ı seviyor, şu ya da bu düzeyde İslami duygu ve değerlere sadakat duyuyor. Bununla birlikte yaşadığımız, şahit olduğumuz sorunlar da çok elbette. Kur’anı Kerim’i gereğince okuyup anlamaktan başlayıp Hadis ve Siyer kültürüne dair bir dizi mevzu/uydurma haberle itikat oluşturmaya değin kuşatılmış bir din anlayışının ürettiği türlü sorunlara verilecek örnek çok. Fakat ilerleyen, gelişen, derinleşen ve hayatı tanzim noktasında daha çok riayet edilen doğru İslam idrakine dair azımsanamayacak kazanımlarımız da var. Hem geleneğin getirdiği yüklere hem de seküler-ulus devletin yasak ve dayatmalarına karşı çok ciddi mesafeler kat edildi.

Peki, yaşadığımız dönem ve şartlar içinde bizler İslam’ı hakikaten arı-duru mesajıyla, imrendirici ahlaki ve ibadi boyutlarıyla, güven telkin edici ve kuşatıcı bir siyasal ve iktisadi ilişki biçimiyle temsil edebiliyor muyuz? Adet olduğu üzere herkes başkasının günahını sayarak prim yapmayı pek seviyor. Bazı sıfatlar ve aidiyetler ilan ederek dokunulmazlıklar peşine düşmek en yaygın fakat en ucuz ve en niteliksiz seçenek olarak tezahür ediyor maalesef. Kimi “Ehli Sünnet’in yıkılmayan yerli ve milli kalesi” iddiasında kimisi de “uydurulmuş dine karşı indirilmiş dinin biricik temsilcisi”. Evet, çok güzel konuşmalar yapılıyor, çok sıkı ve gerilimi mütemadiyen yükselen polemiklere giriliyor. Ama sağlam bir muhasebe, müşfik bir davet, kazanıcı bir istişare için şartları olgunlaştırmaya dair küçücük bile olsa bir işaret aramak nafile gayretten başka bir anlama gelmiyor.

Hocalarımızın ihtilafları, yenilip yutulması imkânsız ithamları ve kavgaları çok. Bitip tükenmeyen, aksine şartlara göre hızla yeniden üretilen bu kavga hem mevcut cepheyi tahkim ediyor hem de manevi iktidarı. Hepsi bir kenara polemikleriyle meşhur olmuş, neredeyse gece gündüz ergen gençler gibi adam haşlamak üzere sosyal medyada sataşmak için fırsat kollayan hocalarımızın çaktırmadan uzlaştıkları en önemli ortak payda garip ama “yerli ve milli Hübel” olarak anılan Mustafa Kemal oldu. Ezelden beri birbirlerine düşman olan “uydurulmuş ve indirilmiş din”in temsilcileri, pardon kategoriyi şöyle kurup şunu diyecektim; “Ehli Sünnet ve bid’at ehli mezhepsiz sapıklar” arasında sürüp giden kavgalar alakasız bir dönüştürücü, İslam ve Müslümanlar aleyhine yapıp ettiklerini unutup “Mustafa Kemal’in vatan kurtaran büyük kahraman” olduğu ortak paydasında buluşturuverdi tarafları. Hala Gazi Paşa’nın büyük kerametlerine inanmayan gafillere ne demeli!

Hocalarımızın Mazereti mi Var?

Söz konusu vatansa (bir taraf “söz konusu Ehli Sünnet ise” jargonuyla diğer taraf “söz konusu indirilmiş din ise” gerekçelerinin ardına saklanarak) Kemalizme göz kırpmayı, Kemalist ideoloji ve siyasal tarihe saygı ve sempati mesajları göndermeyi dini bir vecibe saymaya vardırdı. Kimisi İmam İbni Teymiyye’yle, Muhammed Abduh’la, Seyyid Kutub’la kavga ederken kimisi de İmam Buhari’nin, İmam Şafi’nin, İmam Malik’in yakasına yapışıp hesaplaşırken kendisini Ulu Önder’in yanında yamacında buluverdi. Sorarsak, muhataplarına karşı zinhar hakaret ve tekfire başvurmuyor muhterem hocalarımız, hep kendilerine yöneliyor hakaret ve tekfirler, hatta küfür ve tehditler.

Modern putları yıkmak için yola çıkan da geleneksel putları yıkmak için yola çıkan da Ebedi Şef’in önünde, Tek Adam’ın karşısında saygı duruşuna geçti nihayet. Islah etmek üzere yola çıkıp Allah’ın haram saydığı helal, helal saydığını haram sayacak bir devlet ve toplum yaratmak için idam sehpaları kuran Ulu Önder’in ifsad projesine makul gerekçeler uydurmaya kalkışan ibretlik hocalar duruyor önümüzde. Büyük komutan, önemli siyasetçi, biricik kurtarıcı gibi metaforları sıralayan muhterem hocalarımız da nihayet siyaset, medya, sermaye ve akademi dünyasındaki benzerlerinden geri kalmayarak “makbul vatandaş” listesine girmek için sıraya girmiş oldular.

Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatır” elbette. Peki, Allah’a ve Resulüne savaş açanları, Allah’ın ayetlerine “gökten indiği sanılan” yakıştırması yapan mütekebbirleri, Alemlere rahmet olan gönderilen Resuli Ekrem Muhammed’e “yaveler (palavralar) savuran Arapoğlu” iftirası yapan zalimleri de kuşatıyor mu bu rahmet? Kara-propaganda çarklarının bir parçası olup hala Müslümanlara kindar, fanatik, Amerikan hayranı, İngiliz piyonu, bağnaz muamelesi yapmakta inat edenleri elbette Müslümanların vicdanına ve Allah’a havale edeceğiz. Modern tağutları temize çıkarıp mü’minleri kirletmek için seferber olanları hem bu dünyada hem de ahirette büyük bir zillet bekler sadece.

Muhterem hocaefendiler; modern tağutların şirk, küfür, zulüm ve ifsad faaliyetlerini görmezden gelerek, “müdahane”ler yaparak mı izzet ve şerefinizi koruyacaksınız? Birbirinizin açığını aramak hususunda gösterdiğiniz aşırı gayretkeşliğin yüzde birini bütün bir topluma devlet imkanlarıyla dayatılan Resmi İdeoloji’nin yıkım ve ifsad politikalarına karşı da dile getirmekten neden imtina ediyorsunuz acaba? Korkuyor musunuz, menfaat hesaplarınız mı var yoksa?

Alimlerin misyonu cedele girişip, polemiği meslek edinip kavga ortamları yaratmak değil, ıslah etmektir. Kafirlere karşı müşfik olup müminlere karşı tekfir, tahkir, tekebbür, alay gibi Kur’anın kınayıp ayıpladığı davranış biçimlerini sergileyerek davetçi olun(a)maz herhalde. Hidayet rehberimiz Kur’anı Kerim’i “Kelimeleri yerlerinden kaydırmak” veya “ayetlere karşı dillerimizi eğip bükmek” amacıyla okumuyoruz. İstiğna etmeyelim, kibir ve hasetle hareket etmeyelim ki muttaki, muhsin ve mücahid kullardan olalım.  

(Yazar Yeni Akit’teki köşesinde yayımlanan bu yazısını Haksöz-Haber için genişletmiştir)