2002'den bu yana Türkiye'yi yönetmeye çalışan AK Parti, kendine övgüye değer "sıfır"lı iki hedef belirlemiş bulunmaktadır:
2002'den bu yana Türkiye'yi yönetmeye çalışan AK Parti, kendine övgüye değer "sıfır"lı iki hedef belirlemiş bulunmaktadır: "Komşularımızla sıfır ihtilaf" ve "işkenceye sıfır tolerans". Dış politikayı ve uluslararası ilişkileri ilgilendiren birinci hedefe ulaşmada önemli mesafeler kat edildiğini söylemek mümkün. İkinci hedef ile mevcut durum arasındaki mesafe kapanacak gibi görünmüyor.
Hâlâ önümüzde dramatik, iç karartıcı bir tablo var. AK Parti'nin iktidarı devraldığı son sekiz sene içinde 290 kişi gözaltında iken hayatını kaybetti. Bu yıl aynı durumda ölenlerin sayısı 29. Gözaltında olup da ölenlerin işkence sonucu öldüğünü ayrıca söylemeye gerek yok. Maalesef bu tür vakaların sonu gelmiyor. Geçen sene "dur ihtarı"na uymadığı gerekçesiyle 24 kişi öldürülmüştü, bu sene aynı gerekçeyle öldürülenlerin sayısı 31.
Geçmiş dönemlerle mukayese edildiğinde, gerek faili meçhullerde gerekse işkencede veya gözaltında iken öldürülenlerin sayısında bir sıçrama yok, ama az da olsa bir artış var. Bu tabii ki önemli bir nokta olmakla beraber, durumda genel ve kalıcı bir iyileşmenin olduğunu söyleyemeyiz. Konulan hedef doğru, çalışmalar da yapılıyor, yine de bunlar yeterli değil. Aksine konulan hedefe ulaşılması için daha çok gayret sarf etmek gerekir.
Bu konuda sevindirici sayılabilecek önemli gelişme hükümetin konuyla ilgili hassasiyetlerini korumaya devam ettiği yolunda kamuoyuna verdiği kuvvetli mesajlardır. En son 28 Eylül günü gazete dağıtırken polis tarafından yakalanan Engin Ceber gözaltında iken öldü. Araştırmalar genç yaştaki Ceber'in işkence sonucu öldürüldüğünü ortaya çıkardı. Medya haklı olarak olayla ilgilendi, en sonunda Adalet Bakanı M. Ali Şahin, olayı kabullenerek devlet ve hükümet adına işkencede hayatını kaybeden gencin ailesinden özür diledi, 19 kişinin işine de son verdi, soruşturma sürüyor. Bu gerçekten Türkiye'nin yakın tarihinde yaşanmış bir "ilk". Sadece bu yüzden Bakan Şahin'i tebrik etmek lazım. Bakan Şahin, yapması gerekeni yapmakla kalmadı, belki de bir önyargıyı tepetaklak etti. Kusurlu veya suçlu olduğu yerde devlet vatandaşından özür dileyebiliyor.
Geleneksel toplumlarda işkence basit anlamda bir "intikam aracı" veya "te'dip yöntemi" olarak kullanılmakta idi. Savaşta düşmana karşı uygulanan işkence fiilleri, muhaliflerin gözlerine mil çekilmesi, organlarının kesilmesi şeklinde olurdu. Buna İslam hukukunda "müsle" denilmektedir ki, kesin olarak yasaktır. Modern toplumda ise işkence, yerine göre bir dava dosyasında yer alan bir iddianın kanıtlanması işleminde bir yol, yerine göre bir siyaset aracı olarak kullanılmaktadır. İşkence yaparak sadist duygularını tatmin edenler de var.
Modern karakteriyle işkence sistemimize 19. yüzyılın son çeyreğinde dahil edildi. Saray, özellikle aile sevgisinden uzak, kuzeyin dağlık bölgelerinden görevliler devşirip, muhaliflere işkence yapmalarına göz yumuyor, bir ölçüde el altından teşvik bile ediyordu. ll. Abdülhamid'in yönetimi bütünüyle kötü değildi; ama zamanın İslamcılarının da şikâyet ettiği üzere "hafiye ve işkence" bazan şiddetlenen "istibdad"ın karakteri haline geliyordu. O günden bu yana işkence, hem geleneksel fonksiyonu, yani devletin, kendisine karşı suç işleyenleri cezalandırması, onlardan intikam alması; hem de dava dosyasında yer alan iddiaların kanıtlanması için bir "itiraf yöntemi" olarak kullanılmaktadır. Devlet, işkenceye başvurmak suretiyle illegal olarak, siyasî düşüncelerinden hoşlanmadığı veya tehlikeli bulduğu kişilerin görüşlerinden vazgeçeceği beklentisi içinde olur. Temel olarak işkenceye başvuran polis, jandarma, asker veya infaz görevlisinin dürtüsü "Sen nasıl olur da devlete karşı gelirsin?" mantığıdır. Burada "te'dip" fikri ön planda rol oynar.
İslam bakış açısında meşru bir savaşta dahi düşman askerine işkence yapmak (müsle) yasak iken, şu veya bu amaçlı işkence de yasaklanmıştır. Hz. Ali'den gelen bir rivayete göre Hz. Peygamber Efendimiz (sas) "Kuduz bir köpeğe dahi olsa herhangi bir canlıya işkence yapmak haramdır." buyurmuştur.
ZAMAN