Ak Tolgalı Beylerbeyi haykırdı “Yargısız infaz!”
Beylerbeyimiz’in Basmacılığımız’daki boruları da; pardon, damarları da pek heyheylenmişler: “Şerrrefsiz Basın! Bunu da yazın!”
ON ALTI YILLIK yargılanma süresi
boyunca (nasıl “yargılanmaysa” artık) bir kez dahi mahkemeye çıkarılmayan JİTEM’ci albay intihar etti diye; çok sert çıkmış, cenazede filan gövde gösterisini ihmal etmeyen Genelkurmayımız.
Aa! Meğer yargısız infaza kurban gitmiş albay!
Medyanın yargısız infazına. Yaaaa.
Oysa hayatını yargısız infaz makineliğine adamış fevkâlade “sakıncalı” bir albayın;
şimdi tam da kendisini tanımlamak için kullanacağımız (yargısız infazcının ağababası zira) kelimelerle sahiplenilmesi-
Konfüçyüs için çok mühim bir durum. “Correct the names!” (İsimleri düzeltin!) diyor. Çinliler’e.
Çinliler de zira bizim gibi aynı; kıvırtıp zıvırtıp/kavram kargaşasının Allahını yaratıp “işin” içenden sıyırtmakta mahirler. Cambazlar/ Utanmazlar
Çinliler mi bir numara’dır bu konuda, bizler mi bilemeyeceğim.
Ama hayatını takır takır insan öldürmeye adamış bir yargısız infazcının intiharını “Yaptınız ortaya bi yargısız infaz!” diye etiketlemek-
Buna “baskın basanındır” deniliyor ki; şu son Ergenekon Zamanlarında bir kısım medyala-mamız olsun, Beylerbeyimiz olsun, Beylerbeyimiz’in beyden de, beylerden de, beylerbeyinden de heyhey de beylerbeycileri olsun böyle karıştırıp karıştırıp kelimeleri/kavramları/durumları-
Diyelim: Ergenekon Davası’nın adı MUHALİFLERİ SUSTURMAK olsun!
Bu güne değin uçan kuşu takır takır taramış/taratmış- Dağda bülbül, ovada keklik bırakmamış (ruhsal floramız manasında) adamlar/kadınlar EN NİHAYET sıkıştırıldılar diye-En nihayet yargının önüne getirilebildiler, böyle bir ihtimal belirdi diye-
Çevir kazı yanmasın!
Çevir lafları, kavramları. Onca yıldır/zamandır bizleri kurbanlaştırmış, bizleri kurban-koyunlaştırmış adamları /kadınları/ ErgenekonKafaları: kafaları, memleketimizi darbelemek dışında bir pozisyonu kabullenmeyenleri-
Aman onları kurbanlaştıralım!
“Nasıl kafasını öyle sokarsınız arabaya?
Nasıl sabaha karşı damlarsınız evine?
Nasıl damgalarsınız? Ortaya çıkartırsınız
kabak gibi onların hakiki yüzlerini /emellerini!” diye. Diye.
Bunca memleketimizin içine etmiş ve içine etmeye devam kararlılıkları tüyler ürpertici Ergenekon Kafaları, açık açık destekleyemiyorsak eğer (işte: nal gibi ortada cephanelikleri /halt yemeleri /halt yeme plan programları) böyle etiketlerle oynayarak-
Yanlış Etiketleme Sanayi A.Ş.’ye tammm mesai yaptırarak-
“Susurluk’ta BU HALK soruşturmaların yanındaydı. Işıklarını açtı kapadı. Işıklarını açtı,kapadı. Şimdi BU HALK Ergenekon Davası’nın yanında değil. Yaaa; ne haber?” numeroları. Kaykılmaları. “Makul”
ağızları. Ağızdanlıkları.
Bu dava daha NE KADAR haraşolandırılabilir ki Susurluk’la? Hatta İbrahim Şahin’e yeni bir “Hafıza kaybı bakidir” raporu yumurtlattırabilirsek yeniden; TAM bir devamlılık arz ederek Susurluk Yılanıyla-
Yahu yıllardır bizi koymadıkları hedef tahtası, teşhir etmedikleri Milliyetçi Çocuklar Bozuluyo Ama vitrini bırakmayan Pespaye Fareler; şimdi “Hedef gösteriliyorum Annecim; imdat!” diye feryat figân.
Mirim; sizleri hedef göstermenin imkân ve ihtimali var mıdır? O iş, sizin Suzmanlık Alanınız.
Biz hedef manyağı haline getirildik; feci alıştık bakınız yıllardır. Hiç de hedef medef gösterilmediğiniz halde (haşa! fareler gibi hâlâ dehlizlerde/karanlıklarda gizlenme gayretindesiniz) bi-raz-cık olsun bizim eksperiyanslarımızdan sizler de tadımlasanız yani-fena mı olur?
Ama ne gürültücü, ne korkak, ne sığınmacı pezevenklermiş! Görüyorsunuz.
Güç Halıları /Güçlülük Tahtları azzz biraz sallanır gibi oldu diye: feryat, figân, isyan, ispiyonculuk ve haykırışları: “Beni hedef gösteriyorlar!”
Yargısız İnfazların Ağababası kendi canına kıydı diye (herhalde ebediyete kadar gölgelerin ardında kalacağını ümit etmişti:
haklı bi teşhir ve yerinde bir isimlendirme ihtimaline gelemedi) “Yargısız infaz yapıldı!” çığlıkları-
Yıllardır onu bunu teşhir etmek için kitap/ televizyon /gaste /maste: kullanılmadık paçavra bırakmayanlar; isimleri az biraz doğru telafuz edilmeye başlandı diye “İmdat Hedef haline getiriliyorum. Katilim sensin!
J’accuse. J’accuse’lüyorum!”
Haydaaaa! Ve de bu darbe bağımlıları, bu memleketi yıllardır pis ilişki ağlarıyla boğanlar, bu pozisyon bezirgânları, haksız kazanç imparatorları mıydı MUHALİF SESLER yani? Bunlardan hesap sorulması ihtimaline mi “muhalif sesleri susturmak”deniliyor?
BU HALK bunların yanında mı peki? Sessiz Sürü kıvamlarını ne zaman bozmuşlardı ki? Ben eminim, milyon yüz beş sekiz on kere: Ergenekon Çocuklarından kurtulma ihtimali, sevinç ve mutlulukla dolduruyor içlerini.
Ama: bir) her olumlu şeyin kadük kalmasına alıştırılmışlar. İki) seslerini çıkarırlarsa, dikkâtleri üzerlerine çekmekten korkuyorlar.
Yoksa BU HALK şikayetçi filan değil olan bitenden; ziyadesiyle memnun, dua ediyor sessizce. Siz ne kadar tersini projekte etmek için yırtınsanız da. BU, böyle.
RADİKAL