İsimlerdeki Siyaset

Ahmet Varol

Kelimelerin kök yapılarının taşıdığı anlamlarla ilgilenen “etimoloji” bilgileri epey ilgi görmeye başladı.

Tabii tüm kelimeler zaman içinde yerleşik bir geleneksel veya bilimsel anlam kazanmış. Esas olan da kök bilgileri değil güncel anlamlarıdır. Ama kök yapılarına indiğinizde de hammaddesi ve mayası hakkında bilgi ve fikir ediniyorsunuz.
Siyaset Arapça bir kelimedir. Bunun Batı dillerinden ithal edilen eş anlamlısı ise politikadır. Fakat kök anlamları birbirinden çok farklıdır. Siyasetin sulasi yani üç harfli kökü sin ya sin harflerinden oluşur ve “at yetiştirmek, eğitmek” anlamına gelir. Ondan dolayı at bakıcısına seyis denir. Politika ise Yunancada şehir anlamına gelen polis kelimesinden üretilmiştir. Dolayısıyla politika şehirle, şehir yönetimiyle ilgili anlamındadır. Şehir yönetimi bilimi denebiliriz. Yani bu kelime işin mantığına belki daha yakın. Ama siyaset de toplumun eğitimi ve düzene sokulması anlamında kullanılarak yerleşmiş. Zaman içinde izlenen, tercih edilen ideoloji ve görüş çizgisi anlamında da kullanılır olmuş.
Her şeyde olduğu gibi yerine göre kullanılan, tercih edilen isimlerde de bir siyaset var.
Mavi Marmara katliamının ardından siyonist katiller bizi Usdud limanında kurdukları çadır sorgulama merkezine götürdüklerinde yedi saat gemide sorgulama sırası bekledikten sonra gece 02.00’de kolları kelepçeli halde bir çadıra götürüldüm. Sandalyeye oturduğumda bir şahıs yanıma gelip Türkçe konuşarak; “Ben Türkiye Konsolosluğu’ndan geliyorum ve sana Tercüme için yardımcı olacağım” dedi. Yalan söylediği ve Türkiye Konsolosluğu’ndan olmadığı ilk bakışta anlaşılıyordu. Ayrıca oraya gelinceye kadar duyduğumuz yalanları artık bizi bütün sözlerine yalan şüphesiyle yaklaşmaya yöneltti. Ben yine de teklifini reddetmedim. İlk sorusu “İsrail’e ilk kez mi geliyorsun?” oldu. Ben “İsrail’e hiç gelmedim; şu anda da İsrail’e gelmiş değilim” cevabını verince adam bozuldu. Ben ilaveten “geldiğim yer İsrail değil ve ben buraya kendi isteğimle değil şiddet kullanılarak getirildim” sözünü söyleyince adam daha sözümü bitirmeme izin vermeden, sinirlenip kalktı gitti. Bu hareketi aynı zamanda yalanını yani Türkiye Konsolosluğu’ndan olmadığı gerçeğini açığa çıkardı. Çünkü o sözüm siyonist işgali meşru kabul etmediğimi, Filistin topraklarını 1948’de işgal edilmiş bölgeleriyle birlikte bir bütün olarak gördüğümü ortaya koyuyordu. Bu yaklaşım ve tercih ise ancak bir siyonist işgalciyi veya onun hesabına çalışan işbirlikçiyi rahatsız eder, sinirlendirir.
Biz Filistin davasına işgalcilerin veya uluslararası emperyalizmin penceresinden bakmıyoruz. Bize göre Filistin bir bütündür ve siyonistlerin bu bütün üzerindeki hâkimiyetleri tamamen işgaldir. Dolayısıyla “İsrail” dediğimizde kesinlikle Filistin topraklarının herhangi bir bölümünü değil bu topraklar üzerindeki gayrimeşru siyonist işgali kastederiz. Bu bizim Filistin davasıyla ilgili ilkesel bir duruşumuzdur ve siyonist işgali her zaman reddetmeye Filistin’i de bir bütün halinde İslâm toprağı olarak tanımaya devam edeceğiz.
Siyonist işgal Filistin’in tarihi kimliğini değiştirmek amacıyla görünümüne müdahale ettiği kadar isimlerine de müdahale ediyor. Küçük büyük çok sayıda yerleşim yerinin adını İbranice isimlerle değiştirdi. Biz buraların orijinal adlarını korumaya özen göstermeliyiz. Örneğin Aşdot değil Usdud, Aşkelon değil Askalan, Ber Şeva değil Bi’ru’s-Seba, Hebron değil el-Halil. İşgalcilerin Tel Aviv olarak adlandırdıkları şehrin orijinal adının da Tellu’r-Rebi’ olduğunu sadece hatırlatalım. Yaygın bir şekilde kullanıldığı için belki işgal son buluncaya kadar aslına döndürülmesi zor görünse de.
İşgalciler yer isimlerinin Arapça yazılışını da İbranice isimlerle değiştirmeye başlamışlar. Mavi Marmara katliamından sonra bizi götürdükleri Bi’ru’s-Seba zindanından dönüşte etrafta gördüğüm tabelalarda da buna şahit oldum. Örneğin Bi’ru’s-Seba adını Arapça harflerle Ber Şeva yazmışlar.
Bazı isimler de tercihle değil öyle yerleştiği için yaygın şekilde kullanılıyor. Türkiye’de yaygın olarak kullanılan Batı Şeria buna örnektir. Filistinlilerin kullandığı isim Batı Yaka’dır ve buradaki Şeria’nın şeriatla bir ilgisi yok. Her iki isimlendirme de Ürdün Nehriyle ilgilidir.
Bazı adlar da hatalı tercüme edildi. Mağribliler kapısının Faslılar kapısı olarak tercüme edilmesi gibi. Oysa burada Mağriblilerle kastedilen Kuzey Afrikalılardır, sadece Faslılar değil. Türkçedeki galatı meşhurla Fas denirken bugünkü Mağrib Krallığı kastedildiğinden mütercimler de Mescidi Aksa’nın batı cephesinde yer alan Mağribliler kapısının adını Faslılar kapısı diye tercüme ettiler.

VAKİT