"IŞİD İslamofobiye Güç Katıyor"

Sabah Gazetisi’nden İsa Tatlıcan’ın Haksöz Dergisi ve Diriliş Postası yazarı Hamza Türkmen’le IŞİD üzerine röportaj yaptı. Türkmen röportajında IŞID’in, İslam algısını tahrif ettiğini; Batı’ya olan tepkiyi anarşizme dönüştürdüğünü belirtti.

İslam tarihi boyunca kendisinden farklı düşünen insanlara karşı şiddeti bir yöntem olarak benimseyen sapkın bazı akımlar çıktığını biliyoruz. Musul kuşatması ile adını duyuran ve son bir yıl içinde gücünü giderek artıran DAEŞ de bu akımlardan biri. Peki bu akım nereden çıktı? Sadece "Batı tarafından kullanılıyor" açıklaması DAEŞ'i anlamamız için yeterli mi? Gencecik insanlar üç günlük bir eğitimden sonra nasıl canlı bomba haline getirilebiliyor? İslam dünyası İslamofobiyi güçlendiren bu akımla nasıl mücadele edebilir? Bu soruları hep haritalar üzerinde yorumlar yapan akademisyenlerle tartıştık. Bu kez Türkiye'de-dünyada İslamcılık ve Ortadoğu üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Hamza Türkmen'e DAEŞ'i sorduk. Dini kavramların içini boşaltarak, Batı'ya tepkisini anarşizme dönüştüren DAEŞ'in, sosyal ağları kullanarak sanal ve güçlü bir propaganda yaptığını belirten Türkmen "İslamı bir savaş aygıtı gibi göstermeye çalışıyorlar. Bu durum İslamofobik çevrelerin işine geliyor" görüşünü dile getirirken İslam dünyasının bu örgütle tüm ilişkisini kesmesi gerektiğini söylüyor.



SABAH: "Dünyada yaşanan terör Batı kaynaklıdır" açıklamasını yeterli buluyor musunuz?
HAMZA TÜRKMEN: Terörün "Batı kaynaklı" olduğu doğrudur. Avrupa/Batı paradigması Amerika ve Uzak Doğu'yu yağmalayan, Siyahderilileri köleleştiren zihniyetle geride milyonlarca katledilmiş insan bırakarak doğdu. II. Dünya Savaşı'nda Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombaları ve Fransız sömürgecilerinin Cezayir'de yüzbinlerce Müslümanı katletmesi karşısında sus-pus olan Batı. Ve 2003'te hiçbir hukuki dayanağı olmadan bir milyona yakın insanı Koalisyon güçleriyle birlikte katleden ABD terörizmini unutmamak gerekir. BM Güvenlik Konseyi ne yaptı: Sus-pus! Recep Tayyip Erdoğan'ın isyanı da bu haksızlığa, bu dengesizliğe. Bilmiyorum "Dünya beşten büyüktür" ifadesi küresel adaletsizliğe isyan olarak algılandı mı?

SABAH:  DAEŞ vahşetinin beslendiği sosyoloji nedir?
H. T. : DAEŞ bölgede büyük terörizmin oluşturduğu sıkışmışlığa ve Batı'nın kendi varoşlarında itilip kakılan Müslüman kökenli gençlerin yaşadıkları ezikliklere karşı bir tepki hareketidir. İslami camia da sıkıştırılmışlık, ezilmişlik ve kuşatılmışlık haline karşı iki tepki türü vardır. Birisi vahyi ölçüler ve Müslümanca istişari bir bilinç doğrultusunda Gazze'de örnekliğini gördüğümüz Hamas'ın, İslamî Cihad'ın ortaya koyduğu direniş boyutu. Diğeri ise Kuran'ın muhkem (açık) ayetleri, Resulullah'ın mütevatir (geniş kalabalıklar tarafından kabul edilmiş) uygulamalarını temel ölçü edinme bilincine ulaşamamış, tarihi yorumları ve yorumlarını dinin aslı haline getiren maceracı kişi ve çevreler. Cemaat-i İslami'nin ilk hali, -son dönemde kendi yorumlarını İslami sabitelerle düzeltmeye yönelen- El-Kaide ve şimdi de tepkilerini anarşizme dönüştüren DAEŞ... DAEŞ'in beslendiği sosyoloji bir sonuç. Bu sonucu üretenler ise küresel kapitalizmin büyük sömürüsü ve terör boyutu, işbirlikçilerinin zulüm ve asabiyeleri.

SABAH:   DAEŞ kendisinde farklı düşünenlere bu vahşeti uygularken taraftarlarını bu çılgınlığa nasıl ikna edebiliyor?
H. T. :  Birinci etken ezilenlerin psikolojisini vakumlama tecrübesidir. Sıkışmışlık ve çaresizlik psikolojisine daha adil, tutarlı ve fiili amellerle cevaplar üretemediğimiz oranda DAEŞ veya benzerlerinin eğilimleri doğrultusunda tepkisel yabancılaşmalar yaşanır. Zulüm ve zorbalıkla güç kazanan cahili uygulamalar karşısında muhalefet duygusu doğaldır, yaratılıştandır. Ancak selefi savaşçı akımlar zulme ve sapkınlıklara gösterilen tepkiyi ve uyarmayı ifade eden şahidlik, şehidlik, cihad, ıslah gibi Kurani kavramları, içeriği boşaltılmış, saptırılmış olarak veya içeriğini boşaltarak kullanıyorlar. İslam'a ilgi duyan muhalif insanların İslam algıları Kurani kavramların saptırılması ile yanlış bilgilendirilmekte ve yönlendirilmektedirler.

SABAH:   Bütün olumsuz propagandaya rağmen örgütün eylem kabiliyeti artıyor. Biz farkında olmasak da DAEŞ giderek büyüyor mu?
H. T. :  El Kaide'nin içinden daha da ekstrem noktalara savrularak kurulan DAEŞ örgütünün öncelikle kendi doktrini ve örgütsel yapısı var. Bu doğrultuda özellikle gelenekçi camialar içine sızmaya çalışıyor. Ayrıca İslam'a ilgi duyan kişilerin algısını "küresel cihad" söylemiyle İslam'ı bir savaş aygıtı olarak takdim etmeye çalışıyor. Örgütün bu söylemiyle özellikle internet ve sosyal medya ayağında oluşturduğu sanal ve güçlü bir propaganda gücü var.

SABAH:   DAEŞ'in koalisyon güçleri tarafından desteklendiği de sık sık gündeme gelmişti. Gerçekçi buluyor musunuz?
H. T. :  Savaş gücüne dönüşen böyle bir örgütü, yerel ve küresel egemenlerin rakiplerine karşı kanalize etme, hatta kullanma planları da söz konusu. Irak'ın Şiileştirilmesine ve ABD politikalarına karşı eski Saddamcı subaylar örgüte strateji çizmektedir; anlayışına karşıt olmakla birlikte Suriye'de gerek Esed rejimi, gerek İran pragmatizmi Suriye muhalefetine karşı engelleyici rolü dolayısıyla çoğu zaman DAEŞ'in önünü açmaktadırlar. Bu konuda Irak için de Suriye için de ABD'nin zaman zaman DAEŞ'e hizmet eden taktiklerini okuyabiliyoruz.

SABAH:   Sonuç olarak DAEŞ'in İslamofobi'yi destekleyen bir yönü de yok mu?
H. T. :  DAEŞ karşıtı söylemin taşıyıcısı güçler, rakiplerine karşı kullanılabilirliği açısından zaman zaman stratejik-taktiksel boyutuyla DAEŞ'in önünü açıyorlar. Kimi zaman da DAEŞ'in sözde İslam adına şaz ve vahşi -yani hududullah'ı aşan- uygulamalarını, dünya medyasına "işte İslam bu" demek için, İslam'a olan ilgiyi durdurmak, karalamak ve İslamofobia üretimine güç katmak için, bir psikolojik algı operasyonu olarak kullanıyorlar. Böyle bir konjonktürde DAEŞ gerek kendi asabiyesine dayanarak, gerek emperyal güçlerin "Yaratıcı Kaos Doktrini" çerçevesinde önü açılarak, biraz gerçek biraz sanal olarak büyüyor.

SABAH:   El Kaide, Boko Haram ve DAEŞ tecrübelerinden sonra Batı'dan bakıldığında Müslümanların ciddi bir imaj sorunu olduğunu görüyoruz. Bu imaj sorunu nasıl çözülecek?


H. T. :  Batı gerek oryantalist çalışmaları ile, gerek İslamofabi üreten thing-tank kuruluşlarıyla, gerek strateji mimarlarıyla Batılı yaşam tarzının tek alternatifi olabilecek İslam'ın tevhid iklimini yansıtan söylemini dev iletişim aygıtlarıyla engellemeye çalışmaktadır; zaaflı ve yanlış İslami algıların ise öne çıkmasını istemektedir. BM'nin kültür birimi UNESCO eliyle İslam'ı ekzotik ve bâtini muharref yorumlarıyla anlatan tarihi kişiler hakkında mükerrer uluslar arası sempozyumlar düzenlemeleri dikkat çekicidir. ABD'deki Ford Vakfı gibi kuruluşların Kur'an tarihselciliği üzerine çalışanlara imkânlar sağlaması da.

SABAH:   Peki mevcut durumda Müslümanlar ne yapabilir?


H. T. :  Kaos ve mozaik kimliklilik zaten coğrafyamıza ve kültürümüze hâkim olmak isteyen Batılı paradigmanın modernist İslam algısıyla birlikte istediği öncelikli tercihtir. İkinci tercih ise bir arınma ve uyanış hamlesi taşımayan din anlayışının statükosunu devam ettirmesidir. Ama 21. yüzyıl insanına hitap edecek olan ise hem iç zaafları aşacak hem fıtri planda da dünya insanına hitap edecek, onları İslam'ın temel kitabı olan Kuran mesajıyla tanıştıracak ıslah çizgisidir. Bu çizgiyi yenileyerek, gürleştirerek ve ambargoları aşarak gündemleştirdiğimizde hem Batı, hem Doğu, hem kendi coğrafyamızın insanlarına sahih, arı-duru İslam anlayışını örnekliği ile göstermek daha imkânlı olacaktır.

TÜM İSLAM DÜNYASI İLİŞKİSİNİ KESMELİ

SABAH:   Suçu hep Batılılara yüklüyoruz ama İslam tarihi boyunca Müslüman toplulukların içinden şiddeti bir yöntem olarak benimseyen bazı topluluklar çıkmış. DAEŞ ile nasıl mücadele edilmeli?


H. T. :  Hz. Adem'in oğulları arasında da hak ve batıl kavgası olmuştur. Müslümanlık, o ismi veya markayı alınca biten bir aidiyet değildir. Günah'ın tövbe edilecek veya edeplendirecek boyutu olur, kişiyi İslami aidiyetten çıkartan boyutu olur. İşte hayırla şer arasındaki bu imtihana her insan gibi, Müslümanlar da tabidir. Bu hal ise iyilik işlemek ve iyiliği yaygınlaştırmak isteyenler için önemli bir dinamizm oluşturur. Yanlış yapanlar ilk defa ikaz edilirler, gücümüz oranında tedbirler uygulanır; olmuyorsa ilişkiler kesilir. Savaş veya direniş kaçınılmaz olduğunda da, savaşın tartışılmaz İslami ölçüleri ön plana çıkmalıdır. Kim ki bu hududları gözetmiyor ve çiğniyor ise, artık onları ciddi olarak uyarmak, onlarla saflarımızı ayrıştırmak, olmuyorsa ilişkimizi tamamen kesmek ve tavır almak zorunluluğu vardır.

SABAH:   DAEŞ ile mücadelede hızlı bir çözüm alınacağını düşünüyor musunuz? Yoksa uzun yıllar devam edecek kronik bir problemle karşı karşıyaya mıyız?


H. T. :  Bu tür vahyi ve fıtri ölçülerden din adına sapma ve yabancılaşma süreçleri hep olacaktır. Önemli olan doğru anlayış ve istikameti sergileyebilmektir. Bu işin çözümü masa başı akademik planlamalar ve polisiye tedbirlerden ziyade; mahallelerimizde ıslah çabalarının iyi birikimlerini, doğru din anlayışını sosyalleştirme çabalarını yaygınlaştırmakla gerçekleşebilir.

SAPMALARA KARŞI KİMLİKLE MÜCADELE

SABAH:   İslam tarihinde DAEŞ benzeri oluşumların çıktığını biliyoruz. Bunlarla nasıl mücadele edildi?


H. T. :  DAEŞ benzeri oluşumlar İslam dünyasında temsiliyette zafiyetlerin yaşandığı, tutarlı ve şura temelli tebliğ gücü ve niteliğinin yitirildiği her dönemde ortaya çıkabilir. DAEŞ ve benzerleri boşluktan istifade eden düşük idrakliler veya psikolojik sorunlular tarafından örgütlenebilir. Bu tür iç sapmalarla mücadele etmenin yolu önce bireysel ve ümmetsel kimliğimizin vahiyle zindeliğini yeniden inşa etmemizden geçer.

27 Temmuz 2015, Sabah, İsa Tatlıcan

Röportaj Haberleri

“Suriye’ye geri dönüş tartışması, empati yoksunu ve yersiz”
Türkiyeli bir mücahid ile Suriye devrimi üzerine…
"Solun bir kısmı mezhepçilikten bir kısmı da İslam düşmanlığından Esed'i destekliyor"
Suriye'nin korku hapishaneleri: Sednaya, Tedmur ve Suriye’nin yeni hafızası
"Suriye devrimi Türkiye'nin de zaferidir!"