Irak Şam İslâm Devleti’nin (IŞİD) Sünni aşiretlerin de katılımıyla Irak’ın Musul şehrini ele geçirmesi ve arkasından Bağdat’a doğru yönelmesi dünya gündemine bomba gibi düştü.
Ortada cevaplanması gereken sorular var: Bu nasıl mümkün oldu? IŞİD bu kadar hızlı nasıl büyüdü? Maliki’nin Şii ordusu şehirleri savaşmadan niye teslim etti? Bundan sonra ne olacak? Gelişmeler bölgeyi nasıl etkileyecek?..
Bilgi kirliliğine muhatabız. Kendilerine mikrofon tutulanlar önkabüllerine, meşreplerine ve ideolojik duruşlarına göre birbirinin aksine cevaplar veriyorlar.
Önceki analizleri fos çıkmış google taramalarıyla bölgeyi analiz eden sözde stratejistler söyledikleriyle meselenin hakkıyla anlaşılmasının önüne duvarlar örüyorlar.
IŞİD ve türevlerinin yöntemi, uslûbu, öncelikleri, Müslümanlara karşı katı ve tekfirci çizgileri, geleceğe dair vaatleri, stratejileri, Müslümanların karşı karşıya oldukları medeniyet krizlerine karşı neler söyledikleri vs., tartışılabilir konular. Bunu zaten yapıyoruz da.
Ancak bütün bunlar IŞİD ve türevlerinin Batı’nın hiç de âdil olmayan dünya düzeninin, bu düzenin Müslüman ülkelere yönelik iki yüzlü, inkâr edici, dışlayıcı, aşağılayıcı, diktatör sever ve böl-yönet tavrına bir tepkinin sonucu olduğu gerçeğini değiştirmez.
Irak’ta Saddam Hüseyin’i destekliyorlardı, işi bitince alaşağı ettiler. Halepçe’den dolayı değil de bazı Şiilerin ölümünden dolayı yargılayarak Şiilerin eliyle Şii-Sünni aşiret çatışmasının temellerini atmak üzere idam ettiler.
Irak’ı etnik, dini ve mezhebi atomlarına böldüler ve Şiilerden yana Sünnilerin aleyhine bir ülke dizayn ettiler. Ülkeyi yönetilemez kıldılar. Iraklı Sünni Araplara sorduğunuzda nasıl bir cehennem hayatına mahkum edildiklerini öğreniyorsunuz. Bu hakikati anlamadan Sünni Arap aşiretlerinin IŞİD’le niye koalisyona gittiğini de anlayamazsınız.
Daha bundan bir ay önce, Saddam’ın zulmünden kaçmak için 25 yıl yurtdışında yaşamak zorunda kalmış ve hâlâ ülkesine dönemeyen Irak İhvan hareketinden bir İslâm tarihçisi akademisyen, Şiilerin evlerine nasıl el koyduklarını anlattı. Tapulu evlerimizi ellerimizden alıyorlar ama kimse buna dur diyemiyor, dedi. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşlardı..
IŞİD’ler bir sonuç. Irak İslâm Üniversitesi’de öğretim görevlisi olarak barışcıl mesajlar veren İbrahim Avvad İbrahim Ali El Bedri’nin nasıl IŞİD’in lideri Ebu Bekir El Bağdadi’ye dönüştüğünün hikâyesini öğrendiğinizde ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Irak’a demokrasi getirme vaadiyle gelen Amerika ve şürekası Irak’ı İran’a, beraber ve barış içinde paylaşımcı bir ruhla yönetmek istemeyen, ötekileştiren Şiî Malikilere bıraktı. Sünnilerin bu durumdan kurtulmak için fırsat kollayacaklarını öngörmek zor olmasa gerekti.
Sözün özü Batı’nın ve bazı bölge ülkelerinin günahlarının bir sonucuyla karşı karşıyayız.Suriye’de dindar, halkın iradesini temsil edecek İslâmî eğilimli kişi ve yapılar iktidara gelmesin diye savaşın ömrünü uzattıkça uzattılar.
Mısır’da darbe yaptırdılar, şiddete bulaşmamış bir hareketi ve onun arkasındaki milyonları terörize ettiler.
Filistin’de yapılanları kelimeler izah etmeye kafiyet etmez. Orada da demokrasi demişlerdi de, HAMAS seçimin gâlibi çıkınca “istemezük” demeye başladılar. Cezayir, Libya, Yemen.. İslâm dünyasının neresine bakarsanız bu günahı görürsünüz.
Meselâ İhvan’a yapılanların muhatap kitleye anlatılması dahi insanları kızdırmaya ve belki de şiddetin tek geçer yol olduğuna ikna etmeye yetiyordur. Sosyoloji diye bir bilimsel disiplin var, değil mi?
İslâm dünyasındaki silahlı yapılar, şiddete ve tekfire meyilli hareketler daha çok yaşadıkları acılara tepki hareketleridir. Şiddeti benimseyen yapılar bu zeminden besleniyor. Afganistan işgal edilmeseydi El Kaide, Irak işgal edilmeseydi IŞİD olmayacaktı
YENİ AKİT