IŞİD Bahane; Asıl Hedef, Ortadoğu’nun Yeniden Talanı

Emperyalistler, IŞİD’i önlemek adına, Ortadoğu müslüman coğrafyalarının yeniden talanı ve tanzimi için harekete geçmenin planlarını yapıyorlar.

Selahaddin E. Çakırgil'in yorumu:

Siyonist İsrail rejimi, üstelik de 300 km² kadarlık bir dar alana sıkıştırılmış 1,5-2 milyonluk Gazze şehrini 50 güne yakın bir süre, dünyanın gözü önünde, hava bombardımanları ve füzelerle yerle bir edip, 2.200’den fazla sivil insanı öldürürken  onbinlercesini yaralı bırakırken, okul, hastahane ve mabedleri bile  yerle yeksan ve yüzbinlerce insanı da evsizsiz-barksız ve hattâ su şebekelerini bile tahrib edip, susuz bırakırken..

Amerikan emperyalizminin tepkisi nasıldı?

‘-İsrail’in kendisini savunma hakkı vardır.’

Bu muydu savunma hakkı?

Dünyanın başka hangi yerinde böyle bir mantık geliştirilebiliyor muydu?

Kaldı ki, saldırganın karşısında bir devlet mekanizması ve askerî birlikler de yoktu..

Ne olmuştu da, teknoloji çağının bütün imkanlarının kullanıldığı o barbarca saldırı sahnelenmişti?

Batı Şeria’da, Nablus taraflarında, ‘yahudi yerleşimci’lerden (yani, Filistinlilerin evlerine-barklarına, arazilerine işgalci ve gaasıb İsrail rejimince el konulmasından sonra o yerlere yerleştirilen yahudilerden) üç gencin kaçırıldıkları iddia edilmiş ve 18 gün sonra da cenazeleri bulunmuştu.

Ama onların kimler tarafından öldürüldüğü belirlenememişti.

Nitekim daha sonra, sionist İsrail rejiminin yetkili kurumlarının yaptığı tahkikat sonunda da, onların kaçırılmasında Gazze’deki HAMAS yönetiminin parmağının bulunduğuna dair herhangi bir kanıt ve bulguya rastlanmadığı açıklanmak zorunda kalınmış, kim tarafından yapıldığı da belirlenememişti.

Belli olan şey ise, Netenyahu’nun, Gazze’yi bir kez daha vurmak için, çok öncelerden beri fırsat kolladığı ve mantıkî bir bağ olup olmadığına bakmaksızın; bu üç gencin öldürülmesini bahane yapıp, üstelik Batı Şeria’dan kopuk ve o hadise mahallinden en az, 150 km.’den fazla uzaklıktaki Gazze’ye saldırmayı önceden planladığıydı. O, bunun için de, Ortadoğu’daki buhranlı durumdan azâmî faydayı, asgarî bir çabayla elde etmeyi de düşünmüştü.

Ve, Ortadoğu’da sadece emperyalist güç odaklarının entrika planları ve fitne tophumları saçan elleri değil, hemen bütün rejimlerin de birbirine şübheyle baktığı, birbirinin kuyusuna kazmaya çalıştığı bir sosyo-politik karmaşa yapısı hüküm sürüyordu, çünkü..

Bu, bu kadar açık idi. Bu durumdan niye istifaade etmeye çalışmasındı, İsrail ve hâmileri.. Bunu yadırgamak da gerekmez.

Düşmanından merhamet dileyenlerin savaş alanlarına çıkmamaları ve başlarını önceden eğmeleri gerekir.

Ve İsrail rejimi biliyordu ki, arkasında Amerikan emperyalizmi vardır ve her ne yaparsa yapsın, lafın gereği olarak, bir-iki ‘kınama’ sözü dışında, kendisine bir şey denilmeyecektir. Ve saldırılarına karşı, birileri, ‘Dur bakalım..’ diyecek, olsa, o zaman da arkasında, Amerikan emperyalizmi ve hempâları yerini alacaktır.

*

Bu ortamda..

Ortadoğu’da sürüyle benzerleri olan bir diktatörlük rejimine karşı başlayan ayaklanma durumlarında, elbette sosyal plana çıkmak isteyen her tip düşünceden, inançtan yığınla güç odakları da ortaya çıkar.

IŞİD bunların en hızlı olanlarından birisi olarak gözüküyor.

İslam ve müslümanlar adına konuşmak yetkileri olmadığı halde, büyük iddialarla, ‘Irak- Şam İslam Devleti’ ve şimdi de, ‘İslam Devleti’ gibi  ve Hılafet gibi isimlerle çıkıyorlar ortaya.. Böylece de, kendilerine karşı çıkanların sanki İslam’a ve İslamî kavramlara ve kurumlara karşı çıktığı gibi bir görüntü elde etmeye çalışıyorlar. İşte, bu da kabul edilemez, ama, bazılarınca da kabul edilebilir olarak görülürse, kim ne diyebilir?

Bütün bunlarda, IŞİD’in kurnazca yapılmış bir isimlendirmeden faydalandığı açık.. Çünkü, Papa‘Hılafet tekrar canlandırılamaz..’ deyince, nice müslüman bu durumda kendisini IŞİD’e yakın hissedecektir, tabiatiyle.. O söz, bir müslüman olarak benim de kanıma dokunuyor.

Keza, Amerikan başkanı Obama, ’21. yüzyılda İslam Devleti’ne yer yoktur..’ deyince de, aynı şekilde.. Halbuki, o, atalarının geçmişte yaşadıklarını hatırlamalıydı.. 200-250 yıl öncelerdeki ataları Afrika’dan Amerika’ya zencirlere vurularak götürülen ve korkunç zulüm cenderelerinden geçmiş bir mazlum siyahî ırkın  temsilcilerinden birisi olması hasebiyle, biraz daha mantıklı düşünebilirdi. Ama, o bunu düşünmek yerine, eski kölelerin torunlarından birisi olarak Amerikan emperyalizminin zulüm çarklarının başına getirilmiş olmasını kutsadı.

Ve şimdi, IŞİD’i bahane ederek, müslüman coğrafyalarının kalbine saldırmak için en münasib yolları arıyor. Açıktır ki, bu saldırı planlarından, en büyük faydayı, en başta sionist İsrail rejimininin elde etmesine özel bir dikkat gösterilecektir.

Ama, emperyalist güç odaklarının bu entrikacı, şeytanî hilelerinden dolayı, IŞİD’e sempati duyacak değilim. Ama, duyanlar olabilecektir. Çünkü, aşırılıklar mukabil aşırılıkları ortaya çıkaracaktır; etki-tepki mes’elesi..

Bu işin tabiatında var, bu dayanışma eğilimleri..

1936-39 yılları arasında cereyan eden ve yüzbinlerin, milyonların hayatına mal olan  İspanya İç-Savaşı’nda, General Franko liderliğindeki  ‘faşist’lere karşı,  kendilerini genelde Cumhuriyetçi olarak niteleyen ‘komünist’lere destek vermek üzere, dünyanın herbir yanından komünistler İspanya’ya akıp, ‘uluslararası taburlar’ı oluşturmamışlar mıydı? 

Aynı şekilde, Cezayir, Filistin, Afganistan, Bosna ve Çeçenistan’daki  savaşlarda da, çeşitli ülkelerden insanlar, kendilerine yakın buldukları tarafın yanında yer almadılar mı?

Bugün, bütün emperyalist şeytanî güçler de, IŞİD’i bahane ederek, İsrail rejiminin geleceği başta olmak üzere, ve sadece kendilerine yakın olanların korunması sözkonusu olunca, Ortadoğu’da yığışmıyorlar mı?

Ama, bugün, o empereyalist odaklar, IŞİD’e katılanların kendi vatandaşlarının  bölgeye genellikle Türkiye’den geçtiğini ve Türkiye’nin bu duruma müdahale etmediğini söylüyorlar. Bunu söylerken, kendi vatandaşlarının kendi ülkelerinden çıkmasına engel olunmayışını ise sorgulamıyorlar. Çünkü, onların ülkelerinde seyahat özgürlüğü vardır.

Ortadoğu ülkelerinde ise, böyle kavramlara yer olmadığını sanırlar ve bu ülkelerin rejimlerine vazifeler tayin ederler.

Şimdi, emperyalist güçlerin elbirliğiyle tezgahlamaya çalıştıkları saldırı sonunda, belki IŞİD’e ağır maddî zararlar verilebilir; ama, asıl darbeyi yiyecek olan müslüman toplumları ve coğrafyaları, IŞİD bahanesiyle sergilenecek bu zulümleri asla unutmayacak ve belki de ortaya, daha başka ve istemiye istemiye, keskin metodları benimsemek zorunda kalan mücadele grupları çıkacaktır. Nitekim, Afganistan’da Tâlibân, evet yönetimden ele çektirilebildi, ama, toplum içinden sökülüp atılabildi mi? Yoksa, daha bir kök mü saldı? (...)

YAZININ DEVAMI >>>

 

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!