Ahmet Varol / Yeni Akit
İşgalciden yine vahşi katliam
Filistin’in Batı Yaka bölgesinde ve Kudüs’te hemen her gece insanların evlerine baskınlar düzenleyen, tamamen eşkıya usülüyle aramalar yapan işgal güçleri 26 Ocak sabahı Cenin Mülteci Kampı’na düzenledikleri baskında 10 kişiyi hunharca katlederek büyük bir katliam gerçekleştirmişlerdi.
Batı Yaka bölgesinin orta kesiminde yer alan Eriha şehri yakınında bir lokantaya iki genç tarafından baskın düzenlenmesini bahane eden siyonist işgal güçleri bu şehri günlerce abluka altında tuttu. Şehir ahalisinin çoğu turizmle geçindiğinden abluka, turistlerin girmesine de engel oldu ve birçok kişinin işinin durmasına yol açtı. En sonunda 6 Şubat Pazartesi sabahı Türkiye’de deprem olmasını fırsat olarak değerlendiren işgal güçleri Akabetu Cebr mülteci kampına baskın düzenleyerek beş kişiyi vahşice katlettiler.
22 Şubat Çarşamba günü de, Aslanlar Yuvası grubunun üyesi iki kişiyi ele geçirme iddiasıyla Nablus’a baskın düzenleyerek bir evi kuşatmaya aldılar. Ahalinin kuşatmaya karşı çıkması üzerine onlara gerçek mermilerle, göz yaşartıcı gaz ve ses bombalarıyla saldırarak yine bir katliam gerçekleştirdiler. Katliamda 10 kişi olay yerinde, 1 kişi de daha sonra hastanede olmak üzere 11 kişi hayatını kaybetti. 6’sı ağır olmak üzere 101 kişi de yaralandı. Ayrıca yüzlerce kişi atılan gaz bombalarının yaydığı zararlı gazlardan etkilenerek solunum problemleri yaşadı. Hastanede hayatını kaybeden kişi de bu gaz bombalarından etkilenmesi sebebiyle nefes almakta zorluk çektiği için hastaneye kaldırılmıştı. Yani atılan gaz bombalarının yaydığı zararlı gazlar da birçok kişinin sağlık sorunları yaşamasına ve bazen ölümlere neden olabilmektedir.
Netanyahu liderliğindeki mevcut aşırı ırkçı hükümet gerçekleştirdiği bütün bu katliamlarla, baskınlarla, saldırılarla bir bakıma kendini seçen aşırı ırkçı siyonist tabana olan vaatlerini yerine getirmeye çalışıyor. Çünkü o ve kurduğu koalisyon hükümetine ortak olan diğer ırkçı liderler seçmenlerine bu tür katliamlar, cinayetler, ırkçı tasfiye uygulamaları, Filistinlilerin evlerini yıkıp yeni yahudi yerleşim alanları açma projelerini hayata geçirme, zindanlardaki Filistinli esirlere yönelik baskı uygulamalarını ve şiddeti artırma vaatleriyle oy toplamışlardı. Onların bu tür vaatlerle, siyasi iktidarı kazanabilmeleri Filistin topraklarını işgal altında tutan siyonist kitlesel tabanın ne derece ırkçı ve faşist bir zihniyete sahip olduğunu ortaya koyması açısından düşündürücüdür.
İşgalci siyonist rejimin saldırganlıkta bu derece cüretkâr olmasının ve böylesine katliamlar yapabilmesinin en önemli sebebi ise küresel güçlerin sürekli ona arka çıkmaları ve yaptığı katliamları sadece göstermelik, “endişeliyiz” açıklamalarıyla geçiştirmeleridir. İşgalcilerin bu saldırganlıkları ve katliamları karşısında Filistinlilerin meşru haklarına sahip çıkmak amacıyla direniş eylemleri gerçekleştirmeleri halinde ise koro halinde Filistin direnişine yükleniyor ve onu yıpratmaya çalışıyorlar.
Oysa haklı olan ve meşru mücadele veren, vatanını işgalden kurtarmak için mücadele eden Filistin halkıdır. Siyonist işgalci gayri meşru işgalini sürdürebilmek için zulmün ve haksızlığın her yoluna ve yöntemine başvuruyor.
Irkçı Netanyahu hükümeti aynı zamanda Filistin’in Batı Yaka bölgesinde ve Kudüs çevresinde yahudileştirme faaliyetlerini artırmaya ve yeni yerleşim birimleri inşa etme projelerini hayata geçirmeye çalışıyor.
Mahmud Abbas yönetimi bu yerleşim faaliyetlerinin durdurulması amacıyla işgal rejimi aleyhine BM Güvenlik Konseyi’nden bir karar çıkarılması için güya bir teşebbüste bulundu. Ancak daha sonra ABD yönetiminin telkinlerine razı olarak, kararın işgal rejimini zorlayacak bir mahiyet taşımayan sadece içi boş bir açıklama şekline dönüştürülmesine razı olmak suretiyle yine kendi halkının haklı davasına ihanet etti ne yazık ki! İşgal rejiminin Filistin’in vergilerini gasp etmesine rağmen onunla güvenlik koordinasyonuna son verilmesi için yapılan çağrılara kulak tıkamaya da devam ediyor.