HAKSÖZ-HABER
Başta Avrupa Birliği üyeleri olmak üzere batılı ülkelerin ABD’nin bu girişimi karşısında verdikleri tepkiyi değerlendiren Kenan Alpay, bunun olumlu olmakla birlikte pratik düzlemde bir karşılığının olmadığını belirterek şunları kaydediyor:
“İsrail’in işgal altında tuttuğu Filistin, Lübnan ve Suriye’ye ait topraklara karşın şimdiye kadar hangi diplomatik ve ticari yaptırımlar uygulandı ki fiili durumun değişme olasılığı üzerinde duralım? Tabii Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın zillet içeren tutumları yanında fiili tutuma dönüşmemiş olsa da bu tepkilerin anlamlı olduğunu inkâr etmeyelim.”
Öte yandan “Direniş Ekseni” olarak ünlenen İran-Esed-Hizbullah’ın takındığı anti-emperyalist ve anti-siyonist maskesine rağmen bu gelişme karşısındaki acizliğini de genişçe analiz eden Kenan Alpay, bu aktörlerin söylem düzeyinde onca esip gürlemesine rağmen pratikteki bu pasifliklerinin şaşırtıcı olmadığını, nitekim söz konusu unsurların bugüne kadar İsrail’e tek bir kurşun dahi atmadığını söylüyor.
ABD-İsrail koalisyonunun son Golan Tepeleri hamlesine tepki gösterirken ve “İslam ülkeleri” bağlamında Suudi Arabistan, Mısır gibi ülkelerin acizliğini konuşurken “Direniş Ekseni” edebiyatı yapan aktörlerin pozisyonunun da mutlaka göz önünde bulundurulması gerektiğinin altını çizen Alpay’ın konuyla ilgili satırlarının bir kısmı şöyle:
"Dünya kamuoyuna “Direniş Ekseni” olarak pazarlanan anti-emperyalist ittifakın bileşenleri Baas/Esed rejimi, İran ve Hizbullah ise İsrail’e hiçbir karşılık veremeden sadece Suriye halkını katletmeye odaklandılar. Birlikte yaktılar yıktılar Suriye’nin bütün şehirlerini, birlikte katlettiler, tehcir ettiler kadınıyla çocuğuyla Suriye halkını. Sıra bir türlü işgalci küçük şeytanla, en yakın düşman İsrail’le çatışmaya gelmedi, gelemedi...
Trump’ın imzaladığı kararname bir açıdan Amerika’nın emperyalist politikalarının devamını ve Siyonizmle kayıtsız şartsız dayanışmasını teyid eder nitelikte. Amerika ve İsrail’i güçlü kudretli kılan, umarsızca işgal ve ilhak politikalarını yaygınlaştırmasına zemin hazırlayan aktörler sadece Batı’dan ibaret değil. Suudi Arabistan ve Mısır’ın oynadığı işbirlikçi rolü tartışırken İran ve Esed/Baas rejimin rolünü nasıl olur da görmezden gelebiliriz? Farisi-Şii hegemonyasını derinleştirmek adına on binlerce militanıyla Suriye ve Irak’ta Sünni Müslümanları kesip biçmek üzere konuşlanan İran’ın Suudi Arabistan ve Mısır’ın sergilediği işbirlikçi pozisyondan daha korkunç bir misyon yüklendiği aşikar değil mi?..
Bu süreçlerde İran, İsrail’e karşı en yüksek perdeden sürekli tehditler savuruyor, şantajlar yapıyor. Ancak İran orduları namlularını hiçbir zaman İsrail’e doğru çevirmiyor. Aksine güya kardeşim dediği, vahdet aradığı, mezhep farklarını gidermek istediği Sünni Müslüman halklara ve coğrafyalara doğrultuyor namlularını…
Büyük Şeytan, Küçük Şeytan, Kudüs Ordusu, Direniş Ekseni, Vahdet Toplantıları vs. slogan ve sembolleri İran’ı Suudi Arabistan ve Mısır gibi despotik, işbirlikçi rejimlerden daha temiz ve daha masum kılmıyor asla."
Kenan Alpay’ın yazısının tam metni >>>