İşgal, savaş ve tecavüz

Kültür Tarihi Araştırmacısı Taner Ay, Ukrayna’da yaşanan insanlık utancına İkinci Dünya Savaşı döneminde yaşanan zulümlerin penceresinden bakıyor.

Taner Ay / Karar gazetesi

İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin Kiev bölgesinden gerçekleştirdiği bir haber röportaj çok kişinin dikkatinden kaçmış olabilir. BBC’nin konuştuğu 50 yaşındaki bir Ukraynalı kadın, 7 Mart günü evlerine giren Rus askerlerinin kendisine toplu hâlde tecavüz ettiklerini, onlara engel olmaya çalışan kocasını ise vurarak öldürdüklerini söylüyordu. Aynı bölgeden 40 yaşlarındaki bir başka kadının ise evinde tecavüze uğradıktan sonra öldürülüp bahçeye gömüldüğüne dair kanıtların ortaya çıktığı belirtilirken, Kiev’in yaklaşık olarak 50 kilometre batısındaki bir köyde de 30’lu yaşlarındaki bir kadının yine tecavüz kurbanı olduğu açıklanmıştı. Yayın kuruluşunun muhabiri, ailenin evini basan Rus askerlerinin, eşini ve çocuğunu korumaya çalışan babayı vurduğunu, kadına ise çocuğun gözlerinin önünde defalarca tecavüz ettiklerini anlatıyordu.

Rus askerlerinin Ukraynalı kadınlara ve kız çocuklarına tecavüz ettiklerini, İnsan Hakları Yetkilisi Lyudmila Denisova tarafından da doğruladı. Denisova’nın, işgal sırasında Buça’da 14 yaşındaki bir kız çocuğuna beş askerin tecavüz ettiğini, 11 yaşındaki başka bir kız çocuğunun sandalyeye bağlanan annesinin gözleri önünde tecavüze uğradığını, İrpin’de ise 20 yaşındaki bir kadının üç işgalcinin cinsel mağduru olduğunu bütün dünyaya açıklamasınıysa QHA’dan okudum.

BBC’nin ve QHA’nın haberleri, bana İkinci Dünya Savaşı sırasında Berlin’e giren Kızıl Ordu askerlerinin on altı gün içinde yüz binlerce Alman kadınına tecavüz etmesini anımsattı. Şehrin sadece iki hastahânesine kaldırılan tecavüz mağdurlarının sayısının o günlerde 95 bin ile 130 bin arasında olduğu tahmin edilmişti. Oysa, Berlin’de on yaşından büyük kız çocuklarının ve seksen yaşından küçük kadınların hepsi tecavüze uğramıştı. Kızıl Ordu subaylarından Leonid Rabiçev’in, ‘Kadınlar, anneler ve çocuklar yolun kenarlarında yatıyorlardı ve her birinin önünde pantolonunu indirmiş Rus askerleri bulunuyordu. Kanaması olanlar veya bayılanlar bir diğeri için bırakılıyor, askerlerim, çocuklarını tecavüzden kurtarmaya çalışan anneleri vurarak öldürüyorlardı,’ diye yazdığı biliniyor. Eğer Rabiçev’in yazdıklarından daha beter şeyler okumak istiyorsanız, Alman sinema oyuncusu Hildegard Knef’in bizde 1971 yılında E Yayınları’nca yayımlanan Bağışlanmış Küheylan’ını veya Vasili Grossman’ın 2015 yılında Can Yayınları’nca basılan Yaşam ve Yazgı’sını açabilirsiniz. Kızıl Ordu askerlerinin Almanya’da en az iki milyon kız çocuğuna ve kadına, Viyana’da 70 bin ile 100 bin arasında Avusturyalı kadına ve Budapeşte’de 200 bin Macar kadınına tecavüz ettikleri kanıtlanmıştır. Tecavüze uğrayanların arasında rahibeler bile bulunuyordu. Aklıma, Neisse olarak bilinen küçük bir kasabada, Kızıl Ordu askerlerinin 182 rahibeye tecavüz ettiği, onlardan 66’sınınsa hamile kalması geliyor.

Almanya’da 300 binden fazla çocuğun askerlerin tecavüzleri sonrasında doğduğu kayıtlara geçmiştir. Aslında, 1945 veya 1946 doğumlu olan çocuklardan büyük çoğunluğunun gerçek babaları, nüfus kayıtlarının aksine, şüphelidir. Bununla birlikte, Alman kadınlarına tecavüz edenler sadece Kızıl Ordu askerleri değildi. Berlin’in Batı kesiminde, Amerikan askerlerinin de 190 bin kadar Alman kadınına tecavüz ettiği ve Batı Berlin’de tecavüz sonucunda doğan çocuklardan 1.900’ünün babalarının Amerikan askerleri oldukları resmen belirlenmiştir. Ama, çoğu bebek ‘anlaşmalı bir biçimde’ Alman erkeklerinin nüfusuna yazdırıldığı için gerçek sayı için sadece tahminler yapılabiliyor. Aynı bölgedeki İngiliz askerlerininse 45 bin kadar Alman kadınına tecavüz ettiği, askerî polisin raporlarından öğrenilmiştir: Peki, galiplerden bazı askerlerin, toplama kamplarından çıkardıkları Yahudi kadınlara bile tecavüz ettiklerini biliyor musunuz?

Tarihçiler İkinci Dünya Savaşı sırasında işgalci Alman askerlerinin tecavüzleri sonucundaysa bir milyondan fazla çocuğun dünyaya geldiğini yazıyorlar. Bunların sayıları Fransa’da 200 bin, Norveç’te 9 bin, Danimarka’da 5.500 ve Hollanda’da 12 bin ile 16 bin arasındadır. Maalesef İkinci Dünya Savaşı hep muharebeler üzerinden yazılmıştır. Avrupa ve SSCB topraklarında tecavüze uğramamış kız çocuğunun ve kadının kalmadığınaysa pek değinilmemiştir. Savaş, bazen de kadınların ‘düşman’ ile arkadaşlık kurmasına neden olmuştur. Danimarka’da 30 yaşın altındaki her on kadından birinin, Norveç’teyse her beş kadından birinin Alman askerleriyle arkadaş olduğunu biliyoruz. Bu konuda Alain Resnais’nin 1959 yılında çektiği Hiroşima Sevgilim’i ile Mike Newell’ın 2018 yılında çektiği Edebiyat ve Patates Turtası Derneği’ni herkese tavsiye ederim. Buna karşın Alman kadınları da, ülkedeki ‘erkek işçi yokluğu’ sorununu çözmek amacıyla Fransa’dan, İtalya’dan, Hollanda’dan ve Çekoslavakya’dan getirilen işçilerden bazılarıyla ilişki kurmuşlardır. Bunu fırsat bilen İngilizler, 1944 yılında, uçaklardan Alman askerlerinin üzerine, kadınların cephedeki kocalarının yerine yataklarına yabancıları aldıklarını ve onlarla ne yaptıklarını hayli müstehcen çizimlerle ve argo kelimelerle ifâde eden bildiriler atmışlardır. Bu psikolojik operasyonun amacı Alman askerlerinin morallerini bozmaktı. Benzer psikolojik operasyonları Almanlar da yapmıştı. Bütün bunlar savaşan erkeklerin kadınları ötekileştirmesine neden oldu. Kendileri başkalarının karılarına veya kızlarına tecavüz ediyorsa, düşmanın da onların karılarına veya kızlarına tecavüz ettiğini, erkeksiz kalan kadınlarınınsa eninde sonunda bir ‘kaçamak’ yaptıklarını düşünmeye başlamışlardı. Bu da eşler ile fahişeler arasındaki farkı sildi. Savaştan sağ dönen erkekler memleketlerindeki karılarını ‘savaş fahişesi’ olarak gördüklerinden, boşanmalar ve kadına şiddet olayları hızla yükseldi.

Rusya-Ukrayna Savaşı bittiğinde, her iki halkın müşterek tarihleri de dikkate alındığında, ne gibi travmaların yaşanabileceğini şimdiden kestirmek çok zor. Ama, büyük toplumsal yıkımlar yaşanacağı muhakkaktır. Aileler çökecek, bazı değerler anlamsızlaşacaktır. Lyudmila Denisova, Rus askerlerinin tecavüz ederken, ‘Size kadınlığınızı kaybedene kadar tecavüz edeceğiz, bir daha Ukraynalı çocuk doğuramayacaksınız!’ dediklerini belirtti. Bu ifâdenin Nazilerin ‘üreme mühendisliği’ tasarısını çağrıştırması ürkütücüdür. Demek ki Ruslar, sadece işgal etmiyorlar, tecavüz ile ‘üreme mühendisliği’ de yapıyorlar. Ukrayna’nın Birleşmiş Milletler’deki temsilcisi Sergiy Kyslytsya’nın, eğer doğruysa, Rusların 121 binden fazla Ukraynalı çocuğu kaçırdığını iddiasını da bu ‘üreme mühendisliği’ ile birlikte değerlendirdiğimizde, işgalin aslında bir Ruslaştırma projesi olduğu açıklık kazanıyor. Kyslytsva’ya göre, Ruslar, kaçırılan çocukların Rus ailelere evlatlık verilmeleri amacıyla hukukî hazırlıklar yapıyormuş.

Vaktiyle ‘düşman’ ile evlilik yapmış ve ondan çocukları olmuş Ukraynalılar veya Ruslar savaştan sonra ne yapacaklar? Ukrayna’daki 2001 nüfus sayımında 8.334.100 kişi ‘etnik Rus’ olarak tanımlanmıştı. Arina Motsarenko Tarı, ‘Babam Ukraynalı, annemse Rus. Şimdi ben hangisinden vazgeçeyim? Annemden mi babamdan mı?’ diyor. Peki, Arina gibi Ukraynalı-Rus çocukların savaştan sonra her iki toplumdaki konumları ne olacak? Savaşa katılan Ukraynalı erkekler Ruslarla evli Ukraynalı kadınlar ve Rus erkekleri de Ukraynalı erkeklerle evli Rus kadınlar için hangi hakaret ifâdesini kullanacaklar? Ama, Ukraynalı kadın için Rus erkek, Rus erkek için de Ukraynalı kadın bundan böyle olumsuz ve istenmeyen biri olacaktır. Cephedeki erkekler, savaş nedeniyle yurt dışına kaçmak zorunda kalan karıları için şimdilik suskunlar, akıllarından nelerin geçtiğiniyse bilmek mümkün değil. Ama, bir süre sonra ‘güven’ sorunu ortaya çıkabilir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verilerine göre, 24 Şubat’tan sonraki beş hafta içinde ülkeden çıkan 4.137.842 kişinin yüzde doksanını kadın ve çocuklar oluşturuyor. En az 6.480.000 kişiyse ülke içinde yer değiştirmiş. Yaşları 18 ile 60 arasındaki erkeklerden bir kısmının, savaştan sonra karılarını veya sevgililerini bulmalarıysa şimdilik biraz şüpheli görünüyor. Çünkü, World Vision isimli insanî yardım kuruluşu, fuhuş çetelerinin her yerde bu zavallı kadınların peşlerinde olduğunu belirtiyor...

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!