Taha Kılınç / Yeni Şafak
Holokost Endüstrisi
“İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra antisemitik engellerin hızla kalkmasıyla, Yahudiler ABD’ye üstünlük kurmaya başladılar. Yahudilerin kişi başına düşen gelirleri, Yahudi olmayanların iki katıdır. En zengin 40 Amerikalı-dan 16’sı Yahudi’dir. Bilim ve ekonomi alanında Nobel kazanan Amerikalıların yüzde 40’ı Yahudi’dir. Büyük üniversitelerdeki profesörlerin yüzde 20’si, New York ve Washington’daki önemli hukuk firmalarının ortaklarının yüzde 40’ı Yahudi’dir. Liste uzayıp gidiyor. Başarının önünde engel olmak bir yana, Yahudi kimliği, başarıyı taçlandıran bir unsur haline geldi. Pek çok Yahudi’nin İsrail’i bir yük olarak gördüklerinde aralarına mesafe koymaları ve ardından bir yatırıma dönüştüğünde yeniden Siyonist olmaları gibi, etnik kimliklerini bir yük olarak gördüklerinde araya mesafe koydular, bir yatırıma dönüştüğünde yeniden Yahudi oldular.”
ABD’li Yahudi akademisyen Prof. Dr. Norman Finkelstein, İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudilere uygulanan kıyımın (Holokost), sonrasında Siyonistler tarafından nasıl bir sömürü ve rant sistemine dönüştürüldüğünü anlattığı kült kitabı Holokost Endüstrisi’nde, Amerikan Yahudiliğinin ve İsrail’e sunulan desteğin dört başı mamur bir panoramasını sunuyor. “Kendilerini savunmaktan aciz insanlara efelenmek: Örgütlü Amerikan Yahudiliğinin cesareti işte bundan ibarettir” diyen Finkelstein, Holokost’tan kurtulmuş bir anne-babanın oğlu olarak, kendi aile öyküsüyle de harmanladığı kitabında, Siyonistlerin ipliğini pazara çıkarıyor, bütün iki yüzlülüklerini
gözler önüne seriyor.
2000 yılında yayınlanan kitap, Türkçeye ilk kez 2011’de çevrildi, ikinci baskısını ise ancak 2023’te yapabiliyor (Kutadgu Yayınları, İstanbul). Piyasaya çıktığı ilk andan itibaren bütün dünyada fırtınalar koparan böylesine önemli bir metnin, 23 yıl içinde sadece iki baskı yapması, Türkiye kamuoyu olarak mevzuya ilgimizin düzeyini gösteren acı bir misal maalesef. Yeni edisyon, hak ettiği ilgiyi görür umarım.
Norman Finkelstein, eserinde baştan sonra, Yahudilerin diğer milletlere yönelik faşist ve kibirli tutumlarını çarpıcı örnekler eşliğinde ortaya koyuyor. Örneğin, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin sadece Yahudileri değil çingeneleri de yok ettiğini belirten Finkelstein, “Holokost tüccarları”nın bu realiteyi ısrarla inkâr ettiklerinin altını çiziyor ve bu tavırla ilgili üç sebep zikrediyor: 1) Çingenelerin canıyla Yahudilerinkini kıyas edilemez olarak görüyorlar, 2) Soykırımın rantını kimseyle paylaşmak istemiyorlar, 3) Çingenele-rin de öldürüldüğünü kabul etmenin, “Yahudi düşmanlığı” üzerinden kurgulanan Holokost iddialarını boşa düşüreceğinin farkındalar.
Kitaptaki en vurucu bölümlerden birinde, Finkelstein, “Holokost kurbanı” tanımının sürekli genişletildiğini ve böylece dünyanın haraca bağlandığını anlatıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Holokost’tan sağ kurtulanların 100 bin civarında olduğunu kaydeden Finkelstein, bilahare “Nazilerden kaçabilenler”in de listeye eklendiğini, ardından “soykırımdan duygusal açıdan etkilenen” Yahudilerin bile tazminat sırasına girdiğini vurguluyor. Böylece Holokost, devasa bir kazanç kapısına dönüştürülürken, özellikle Almanya, kelimenin tam anlamıyla İsrail’in, Siyonizm’in ve Yahudilerin kölesi haline getirilmiş. Kitaptaki detaylar öylesine sarsıcı ki, İsrail’in Gazze’de uygulamakta olduğu soykırıma bugün Almanya’nın neden canhıraş destek verdiği net biçimde anlaşılıyor. Finkelstein, kitabın bu bölümünde oldukça zeki bir çıkarım da yapıyor: “Madem bugün Nazilerden kurtulduğunu iddia eden milyonlarca Yahudi var, o zaman demek ki Yahudilerin sistemli bir şekilde ve hedef gözetilerek yok edildiğini söylemek de mantıksız.”
Şu paragraf da ABD’nin ve mevcut dünya sisteminin bütün çelişkilerini gün yüzüne çıkarıyor:
“ABD, yurtdışında işlenen suçları vurgulamak istediği zaman, genellikle Holokost anılarını gündeme getirir. Ancak ABD’nin Holokost’a ne zaman başvurduğu önemlidir. Kızıl Kmerlerin Kamboçya’daki kan banyoları, Afganistan’daki Sovyet işgali, Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi, Sırpların Kosova’daki etnik temizlikleri gibi, resmî düşmanların yaptıkları şeyler, Holokost’u gündeme getirir, ABD’nin suç ortağı olduğu durumlarda ise unutulur. Kızıl Kmerlerin Kamboçya’daki zulümlerinin ortaya çıktığı sıralarda, ABD destekli Endonezya hükümeti, Doğu Timor’da nüfusun üçte birini kılıçtan geçiriyordu. Doğu Timor soykırımı Holokost’la kıyaslanmadı, hatta haberlerde bile kendine yer bulamadı.”
Velhasıl, Holokost Endüstrisi, sadece bugünlerde değil, bütün zamanlarda el altında bulundurulması gereken rehber bir metin.