İşgal rejiminde bir toplumsal bölünme meselesi: Ultra-Ortodoks Yahudiler

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tuğçe Ersoy, İsrail'de 1998'den bu yana ultra-Ortodoks Yahudilerin askerlikten muafiyetinin kaldırılması için atılan adımları ve son düzenlemeyle yasal olarak son bulan muafiyeti kaleme aldı.

Doç. Dr. Tuğçe Ersoy / AA Analiz

İsrail’de bir toplumsal bölünme meselesi: Ultra-Ortodoks Yahudilerin askerlikten muafiyeti

Geçtiğimiz 25 Haziran’da İsrail Yüksek Mahkemesi, ülkenin tarihindeki en aşırı milliyetçi-dindar koalisyonun dayatmaya çalıştığı ancak azımsanmayacak bir kesim tarafından kabul edilmeyen yargı “reformu” çalışmalarının gölgesinde emsal oluşturacak bir karar aldı. Yüksek Mahkeme oybirliğiyle hükümetin ultra-Ortodoks (Haredi) Yeşiva öğrencilerinin hükümet tarafından askere çağrılmasının zorunlu olduğuna; söz konusu kişilerin askerlikten muaf tutulması için herhangi bir yasal çerçevenin artık olmadığına hükmetti.

Yüksek Mahkeme İsrail’in 7 Ekim sonrasında hem Gazze’de sürdürdüğü savaş hem de ülkenin kuzeyinde Hizbullah ile girdiği çatışmalar neticesinde ordunun insan gücüne her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğu gerekçesiyle ve yaklaşık 63 bin genç Haredi erkeğin askerlikten muaf tutulmasının ciddi bir ayrımcılık ve eşitsizlik teşkil ettiğinden hareketle bu kararı aldığını açıkladı.

Kimler askerlikten muaf?

Ultra-Ortodoks Yahudi erkeklerin Yeşivada Tora çalışması yapmak üzere askerlikten muaf tutulmasına dair düzenleme yeni değil; bu kararın değiştirilmesine yönelik çaba ve girişimler de bir o kadar tarihe sahip. Özellikle, art arda gelen 5 seçimin ardından 2022’nin son günlerinde 37. hükümetin göreve başlamasıyla askerlikten muafiyet konusu ve aşırı sağ ile dindar partilerin oluşturduğu koalisyonun yargıyı siyasallaştırmaya yönelik olduğu iddia edilen “reform” girişimleri, yüzbinlerin gerçekleştirdiği protestolar vesilesiyle yeniden ülkenin gündemine oturarak hem siyasetin hem de kitlelerin başlıca meselesi haline gelmişti.

Haredi erkeklerin askerlikten muafiyeti 1947’de İsrail’in ilk Başbakanı David Ben-Gurion ile o dönem Filistin’de mevcut olan ultra-Ortodoks cemaatin liderleri arasında yapılan Statüko Anlaşması ile güvence altına alınmıştı. Buna göre Haredi erkekler kendilerini tam zamanlı olarak Tora çalışmasına adadıklarından zorunlu askerlikten muaf olacaklardı. "Torato omanuto" (Tora onun mesleği) olarak bilinen bu karar bir yasal düzenleme olmaktan ziyade Savunma Bakanlığının bir kararnamesi olarak uygulanageldi. Bu kararname uyarınca Haredi erkekler 18 yaşından askere alınma yaşı geçene kadar askerliklerini tecil etme hakkına sahipler. Bu durumun İsrail’de erkekler için 3 yıl olan zorunlu askerlik göz önüne alındığında, Haredi olmayan vatandaşları ne derece rahatsız edeceği anlaşılabilir bir durumdur.

Zorunlu askerlik ile ilgili yasa 1949 yılında Knesset’ten Savunma Hizmeti Yasası olarak geçti. Buna göre tüm İsrail vatandaşlarının 18 yaşından itibaren İsrail ordusuna alınması gereklidir. Şüphesiz bu noktada İsrailli Filistinlilerin orduda görev almadıklarını hatırlatmak gerekir. İsrail vatandaşı Filistinlilerin askerlikten muafiyeti de yasal bir düzenleme olmayıp, ordu yönergeleri vasıtasıyla uygulanıyor. Yine bu yönergelerin Dürziler ve Çerkezler için geçerli olmadığını, bu iki etnik grubun İsrail ordusunda görev yaptığını belirtmek elzemdir. Son tahlilde Savunma Hizmeti Yasası açık bir şekilde dindar kimseler ile hamile ve evli kadınlar için muafiyet içeriyor.

Haredi muafiyetine tepkiler ve Tal Yasası

İsrail’de toplumun nerdeyse yüzde 50'si askerlikten muafiyet konusunu yasalar önünde eşitlik, ayrımcılığın önlenmesi, eşit vatandaşlık gibi demokratik kavramların aşınması olarak görüyor. Ülke kurulduğundan beri ve özellikle Haziran 1967 savaşından sonra İsrail’in Batı Şeria ve Gazze’yi işgal etmesini izleyen dönemde giderek güçlenen mesihçi, dindar-milliyetçi bir kliğin karşısında liberal-seküler-demokratik kesimin konumlandığı din-devlet meselesi, sosyolojik açıdan dindar-seküler çatışmasının bir yansıması olarak değerlendiriliyor.

Bu uygulamayla başlangıçta İsrail kurulduğunda birkaç yüz Haredinin askerlik yapmaması göze batmıyordu. Gelgelelim zaman içinde Haredi topluluğun yüksek doğum oranları sayesinde patlayan büyüme hızı İsrail toplumunun diğer kesimleri nezdinde meselenin gündeme gelmesine neden oldu. Buna ek olarak, bir vatandaşlık görevi olarak askerlik yapmayan bu kesime hükümetlerce yapılan orantısız devlet yardımları Haredi olmayan kesimde kızgınlığa yol açtı. Öte yandan devletin ultra-Ortodoks kesime yaptığı bu yardımlar bu kesimin sosyo-ekonomik açıdan marjinalleşmesinde ve yüksek işsizlik oranlarının ortaya çıkmasında da katalizör görevi gördü.

1998 yılındaki bir emsal kararla İsrail Yüksek Mahkemesi, Savunma Bakanının Haredi erkeklerin askerlikten muafiyetine karar verecek yasal bir otorite olmadığına hükmetti ve Knesset’in yasal bir düzenleme yaparak bu meseleye bir çözüm bulması çağrısını yaptı. İsrail’de kurumların göreli “demokratikleşmesinde” ve “liberalleşmesinde” dönüm noktası addedilebilecek kararların ardındaki Yüksek Mahkeme Başkanı Aharon Barak, o dönem yaptığı açıklamada "torato omanuto"nun eşitlik ilkesini ihlal ettiğini ve kayda değer oranda bir kesimin devletin güvenliği için hiçbir şey yapmamasının ayrımcılık olduğunu dile getirmişti.

Bu karar neticesinde dönemin Başbakanı Ehud Barak Yüksek Mahkeme hakimlerinden Tzvi Tal başkanlığında bir komisyon kurarak bir yasal düzenleme yapılmasının önünü açtı. Son tahlilde, 2002 yılında Tal Yasası meclisten geçti. Buna göre tam zamanlı Yeşiva öğrencileri askerliğini 23 yaşına kadar tecil ettirebilecek; sonrasında ise orduda 16 ay kadar kısa dönemli askerlik yapmak, bir yıllık kamu hizmeti yapmak veya Yeşivada tam zamanlı çalışmaya devam etmek arasında seçim yapacaktı. Bununla beraber, bu düzenlemenin geçici olduğunu ve her 5 yılda bir Knesset tarafından yenilenebileceğini eklemek gerekir.

Gelgelelim bu yasal düzenleme tahayyül edilenin gerçekleşmesini sağlamadı. Haredi topluluk içerisindeki dini eğitim ve dini çalışmalar yapmaya yönelik adanmışlığın yerini devlet için askerlik hizmeti yapmak düşüncesi almadı. Çok sınırlı sayıda Haredi erkek orduya katıldı. Hatta iyi niyetlerle hazırlanan Tal Yasasının halihazırdaki eşitsizliği yasal bir temele oturttuğunu söylemek de yanlış olmayacaktır. Nitekim 2012 yılında Yüksek Mahkeme İnsan Onuru Temel Yasasını ihlal ettiği gerekçesiyle Tal Yasasının anayasaya aykırı olduğuna hükmetti ve düzenlemeyi iptal etti. 2013 yılında yeni bir düzenlemeyle askerlik yaşına gelen Haredi erkeklerin orduya alınmasına dair yüzde 60 oranında bir kota tanımlandı. Eğer 2017 yılına kadar yüzde 60 kotası sağlanmazsa tüm Haredi erkeklerin askerliğe çağrılacağına, aksi takdirde cezalandırılacağına karar verildi. Gelgelelim izleyen hükümetlerdeki koalisyonlarda Haredi partilerin bulunması nedeniyle meclis söz konusu düzenlemeyi değiştirebildi, cezalandırmayı kaldırdı, kotanın uygulanmasını 2020 yılına öteleyebildi.

Bu süreçte İsrail’in siyasi istikrarsızlık dönemine girdiğini, koalisyonların pamuk ipliğine bağlı olmasından dolayı hükümetlerin kısa sürede düştüğünü ve ülkede art arda seçimler yapıldığını hatırlatmak gerekir. Bu süreçte Haredi muafiyeti her zaman hem toplumsal gündemde hem de seçim gündeminde başat konu olmayı sürdürdü. Liderler bu meselenin çözümü için seçim vaatlerinde bulundular. Örneğin 2013 yılında merkez Yesh Atid (Gelecek Var) Partisinin lideri Yair Lapid “yükü paylaşma” sloganı çerçevesinde Haredi muafiyetini kaldırma sözü vermişti.

Bugünden bakıldığında 1998, 2012 ve 2017 yılında alınan kararlar eşitlikten uzak olan sistemin değişmesini sağlamadı. Tersine, seçim kısır döngüsüne yakalanan İsrail’de hem bu döngüden çıkmak hem de iktidarda kalmak adına Binyamin Netanyahu’nun radikal dindar partilerle koalisyon kurmasının akabinde Haredi erkeklerin ayrıcalıklı statükosunu sürdürmek adına Yüksek Mahkemenin hükümsüz kılma yetkisinin elinden alınmasını sağlayacak yargı düzenlemesi yapmasına motivasyon sağladı. Eğer bu düzenleme Knesset'ten geçerse, bir sonraki aşama “Temel Yasa: Tora Çalışması” adlı bir yasa ile Tora çalışmasının devletin öz değeri olduğunu öne sürmek ve Yüksek Mahkemenin askerlik muafiyetinin eşitliğe aykırı olduğu kararını geçersiz kılmak olacaktır. 7 Ekim öncesi sokaklara dökülerek 37. hükümetin düşmesi ve Başbakan Netanyahu’nun istifası için protesto yapan kitlelerin endişelerinin nedenlerini bir de bu açıdan değerlendirmek gerekir. 25 Haziran 2024 itibarıyla Haredi muafiyeti yasal olarak sonlandı; bu muafiyetin uygulamada sonlanması ise, şu an için olmasa da, gelecekte kaçınılmaz görünüyor.

Yorum Analiz Haberleri

“Devrimci zihniyet ahlâkını kaybederse her şeyini kaybeder”
Esed sonrası Suriye: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı artık hayal değil
Esed'in müftüsü Ahmed Hassûn şimdi ne yapıyor?
“Suriyeli mülteci” etiketi ve toplumsal imtihanımız
Suriyeli kadın devlet dairesinde gördüğü saygıdan dolayı gözyaşlarını tutamadı