Siyonist işgal devleti, Gazze saldırısı sonrasında gerçekleştirdiği seçimlerle birlikte yeni bir döneme giriyor. Biz daha önce bir yazımızda seçimlerin genel bir değerlendirmesini yapmıştık.
Bugünkü ve müteakip yazımızda ise seçim sonrası ortaya çıkan manzaraya göre hükümet kurma çabaları ve kurulabilecek hükümetle birlikte işgal devletinde öne çıkacak siyasi manzara hakkında genel bir değerlendirme yapmak istiyoruz.
Bilindiği üzere İsrail işgal devletinde seçimlerin sonucunu yine kan belirledi. Zaten işgal devleti siyaset sahnesinde yarışa çıkanların propagandalarını saldırı, katliam ve yıkım üzere şekillendirmeleri bu yüzdendir.
Fakat iktidarda olmanın avantajını katliam ve yıkımda aktif rol oynamak için değerlendirenlerin değil akıtılan kanları yeterli bulmayıp daha fazlasını isteyenlerin daha çok desteğe mazhar olması dikkat çekiciydi. Bu seçimlerde sadece Netanyahu’nun Likud Partisi değil, kan dökme ve katliam taleplerinde burun hizası yarışan partiler özellikle öne çıktı. Siyonist yönetimin seçimlerinde sandığa yansıyan tercih, onun kitlesel tabanını oluşturanlardaki “sivillik” vasfının ne anlam taşıdığını gözler önüne sermesi açısından da düşündürücüdür.
Ortaya çıkan yeni siyasi manzaranın ve hükümet formüllerine girecek akımların görülmesi için seçim sonuçlarına göz atmakta yarar var:
Seçimlerden birinci çıkan Tzipi Livni liderliğindeki Kadima Partisi oyların % 23’ünü alarak 120 sandalyeli parlamentoda yani Knesset’te 28 sandalye kazandı. Kadima, Ariel Şaron’un Likud’da başkanlık seçimlerini kaybetmesi üzerine onun tarafından bu partiden ayrılanlarla kurulmuştu. Beyrut Kasabı unvanıyla anılan Şaron’un kurduğu parti de aşırı sağcı ve “şahinler (!)” kategorisine dâhil ediliyordu. Ama aşağıda sözünü edeceğimiz partiler aşırılık ve saldırganlık yarışında onu sollayınca Kadima’nınki biraz hafif kaldı.
İkinci parti oyların % 22’sini alarak 27 sandalye kazanan, Benjamin Netanyahu liderliğindeki Likud oldu.
Filistinlilerin atom bombasıyla toptan imha edilmeleri görüşünü savunan Avigdor Liberman liderliğindeki “İsrail Evimiz (Yisrael Beitenu)” % 12 oy ve 15 sandalye ile üçüncü sırada yer aldı.
Olmert’in hükümetinde Savaş Bakanı olması sebebiyle Gazze’deki katliamın pratikteki sorumlusu olan, bu yüzden de dökülen kanlarla kazanılacak oyların önemli bir kısmının kendi partisine geleceğini uman Ehud Barak liderliğindeki İşçi Partisi ise % 10 oy ve 13 sandalye ile dördüncü sıraya düştü.
Diğer paylar ise sırasıyla şöyle dağılıyordu:
Aşırı Siyonist ve dinci görüşleriyle tanınan Şas Partisi, % 9 oyla, 11 sandalye;
Birleşik Tevrat Yahudileri Partisi, % 4 oyla, 5 sandalye;
Ulusal Birlik ve Hadaş (Eşitlik İçin Demokratik Cephe) partileri her biri % 3 oyla, 4’er sandalye.
Meretz, % 3 oyla 3 sandalye;
1948’de işgal edilmiş bölgedeki Filistinli nüfusa yönelik çalışma yapan Birleşik Arap Listesi (Taal), % 4 oyla 4 sandalye ve yine aynı nitelikteki Beled Partisi de, % 3 oyla 3 sandalye kazandı.
Buna göre normalde hükümeti kurma görevinin, Cumhurbaşkanı Peres tarafından Kadima Partisi’nin lideri Livni’ye verilmesi gerekiyordu. Fakat Knesset üyelerinden sadece 28 kişi yani sadece Kadima mensupları bu görevin Livni’ye verilmesini, 65 üye ise Netanyahu’ya verilmesini istedi. Yani aşırı Siyonist ve saldırgan görüşlerinde Kadima’yı sollayan altı partinin mensupları Netanyahu’nun kuracağı bir hükümete destek vereceklerini bildirmişlerdi.
Olayın bu yönü konuşulmadığı için Türkiye’deki bazı medya organlarında Netanyahu’nun görevlendirilmesi Peres’in tercihi olarak lanse edildi. Oysa bu onun değil, Knesset’te oluşan ağırlığın yaptığı bir tercihti.
Netanyahu’nun kuracağı bir hükümete destek vereceklerini bildiren partiler dediğimiz gibi kan dökme konusunda burun hizasında yarışan aşırı Siyonist partilerdi. Tahminimize göre Netanyahu böyle bir destekten rahatsız değildir. Ama onların oluşturacağı vitrinin uluslararası platformda kendisini imaj yönünden ciddi şekilde zora sokacağının da farkındadır. Ayrıca bu partilerle kuracağı koalisyonun onlara mahkûm olma, son derece kırılgan bir zeminde ilerleme zorunluluğu getireceğini de biliyor. Bu yüzden de Livni’nin Kadima Partisi’ni hatta Barak’ın İşçi Partisi’ni de dâhil ederek geniş tabanlı bir “ulusal ittifak” koalisyonu kurmak için uğraşıyor. Fakat bu iki parti mevcut ağır şartların sorumluluğuna ortak olmayarak hükümeti yıpratacak olumsuzluklardan iktidar partilerini hırpalamak amacıyla yararlanmak suretiyle yeni döneme hazırlanmak için muhalefette kalmayı tercih ediyor.
VAKİT