Peres’in Kahire ve Riyad’daki Öğrencileri / Vail Kandil / Alaraby.co.uk
Çev: Abdülkadir Albayrak / Haksöz-Haber
Abdulfettah Sisi Mısır’ın doğalgazının kendi kendine yeterliliği ve dünyaya ihracatı hakkında açıklama yapma hususunda hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Buna karşılık İsrail’le oradan gaz ithalatına yönelik anlaşmalar yapmak konusunda da pek hızlı.
Sisi’nin bakanları, ülkeyi enerji üretim haritasında önemli bir küresel güç haline getirecek ‘’gaz patlaması’’ hakkında demeçler vermekten geri durmuyor. Buna karşılık Siyonist şirketlerle yeni ithalat anlaşmalarının haberleri bir bir ortaya dökülüyor.
Kendi kendine yeterlilik kavramından normalde anlaşılan şey şudur: Kendi elinle, kendi toprağında, ihtiyacını karşılayacak herhangi bir malı üretirsin daha sonra ihtiyacından fazlasını yurtdışına ihraç etmeyi düşünürsün. Ancak kalkıp da yıllar süren anlaşmalarla ithalat kapılarını sonuna kadar açarsan bu kendi kendine yetme fikrini kökünden yerle bir eder. Özellikle de bir ülke, tarihi bir düşmanından bir malı ithal ediyorsa bu girişimin amacına ilişkin sorular kaçınılmaz olarak gündeme gelir.
Olay gazın yetmesi ya da yetmemesi değildir, bu sürecin en büyük hedefi İsrail’in boru hatlarıyla veya Sina yarımadasının yerle bir edilmesine yardım eden askeri varlığı yoluyla Mısır’ın derinliklerine yayılmasıdır. Bu sürecin amacı, Siyonist işgalci ve Mısır (Sisi) arasında bir çeşit varoluşsal bağa, ekonomik bütünleşmeye ve kaçınılmaz olarak siyasi birlikteliğe ulaşmaktır. Bundan dolayı Sisi’nin İsrail’le 20 yıllık gaz bağlantısı anlaşması imzalamasının akabinde tam bir gururla “Gerçekten mükemmel bir gol attık ’’ diye açıklama yapması gayet doğal.
Bu noktada gaz meselesi kar-zarar hesabının belirleyici olduğu ekonomik bir iş olmaktan çıkar ve Siyonist projeyle ittifak ilişkisini gaz ocaklarında ısıtmak için çabalayan Abdulfettah Sisi hükümetinin derdine derman olur. Sisi hükümeti İsrail’in bölge üzerinde mutlak hakimiyet projesinin ilk kurucularından olan Şimon Peres’in ‘’Yeni Ortadoğu ‘’ kitabında dile getirdiği hedeflere tam bir bağlılık ilan ediyor gibidir.
Peres, 1993 yılında hedeflerini şöyle belirlemiştir: ‘’Ortadoğu ölçeğinde, çatışma ekonomisinden barış ekonomisine geçiş bu yeni barış asrına uygun olan alt yapının gelişmesi için kaynak envanterinin çıkarılması anlamına gelecektir. Yolları inşa etmek, demir yolu hatları döşemek, hava yolları belirlemek, ulaşım ağlarının birbirine bağlanması, iletişim araçlarının yenilenmesi, her yere su ve petrol götürmek, bilgisayar yoluyla hizmetler ve eşyalar üretmek Ortadoğu’da yeni bir hayata kapı açacaktır.”
Bu İsrail projesi şu an iki ayak üzerinde duruyor. Bu ayakların biri Kahire’de (Abdulfettah Sisi) ikincisi ise Riyad’da (Muhammed bin Selman). Simon Peres’in kitabında bahsettiği bu proje, Muhammed bin Selman’ın Reuters ile yaptığı röportaj da ‘’Medine dünyadaki birinci kapitalist şehir olacaktır… İşte bu eşsiz şey bir devrim meydana getirecektir.’’ dediği Neom projesidir. Proje, detaylarına bakacak olursak, Suud’un kuzey batısını Mısır ve Ürdün topraklarını kapsıyor. Yani Kızıldeniz ve Akabe körfezine komşu, emniyetli deniz ticaret yollarının yakınındaki bu bölge, Mısır ve Suud’u birbirine bağlayacak Kral Selman Köprüsü’nün kapısı olacak.
Doğrusu Peres’in hayallerini gerçekleştirmede Bünyamin Netenyahu’yu dahi utandıracak bir noktaya ulaştılar. Netanyahu’nun Newyork’ta yapmış olduğu “Bizimle birçok Arap devleti arasında daha önce eşi benzeri görülmemiş bir dostluk ve samimiyet var. Birkaç sene önce bunun hayal edilmesi bile imkansızdı’’ şeklindeki açıklaması da gösteriyor ki Arapların İsrail’e doğru bu şekilde koşturmasının vardığı nokta kabul edilemez.