Irmak Yüzlü Çocuklar Düştü Salıncaktan
Murdağın karanlık yüzü bankta bakınıyordu
Irmak yüzlü çocuklara
Fistanlı ve şallı kavruk yüzlü Lahorlu annelere
Ateş dolu gözleri
Irmak yüzlü çocuklar bile söndüremedi,
Salıncakta oynaşırken o kavuksuz çocuklar.
Doğruldu karanlık
Dolandı parkta
O efsunlu çocukların sesleri arasında
Ses öfkeyi yumuşatamadı
William Faulkner oradan geçmemişti belki de
“öğretilen buydu ona: ölüm en usta çilingirdi”
Parkı arşınladı
Ama aşındıramadı benliğindeki ölümcül zehri
Bir bir düştüler salıncaktan güvercinler
Ardısıra heybetli analar
Analar imlâsız ağıtlar yakıyordu
Çocuklar ise mütebessim çehreleriyle aydınlık
Medyanın sihirbazlı manşetleri
Paris’teki gibi dokunaklı değildi
Satırlar ise mankurt.
Biz az az ölürken
Gülşen-i İkbal’da
Onlar çok çok insanlıktan düştüler
Batı’nın plazalarında
Elysee, Beyazsaray, Kremlin ve bilumum saraylarda
Yani Salıncaktan değil.
Önemsiz bir satıra gömün beni
Duymayayım ölü çocuklar ağıtını
“mendilimde kan sesleri”
Veyl olsun kan sıçratana
Münkerin şafağına
O ele de
Ve de O eli tutup topraklarımıza salan dizilmiş arka sıradakilere.
Kum fe enzir!
Murdağı
Yüzüklerin Efendisindeki Mordoru
Mekke’deki Ebu Cehil’i
Beyaz Saray’daki Siyahı ve de Beyazı
Suriye’deki Tiran’ı
Latincesi Karanlığı
Satırlara da girsin diye unutmadan O eli
Tel tel düşürmesin insanlığı
Yoksa tabutlar hep omzumuzdan eksilmeyecek.