Irkçılıkla niçin mücadele etmeliyiz?

Irkçı ideoloji sahipleri her geçen gün mazlumlar için Türkiye’yi daha az yaşanabilir bir ülke haline getirmek için çırpınıyor.

Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER

Irkçılık tüm ideolojiler gibi hakikatin görünmez kılınmasıyla mümkün hale gelen bir düşünce sorunudur. İdeolojiler hakikati görünmez kılarken ırkçılık işi bir üst raddeye çıkartarak hakikati kendi yalanlarıyla boğarak paranoyakça bir gerçeklik inşa etmeye çalışır.

Bu “gerçeklik” denilen şey baştan sona çarpıtılmış bir algıdan beslenir. Bir ırkın diğerine karşı üstün olduğu fikri doğuştan verildiği düşünülen “hakların” başka insanların zindanına dönüştürülmesinden başka bir şey değildir. Şunun şurasında maksimum 150-200 yıllık tarihiyle tüm bu ulus-devlet saçmalıklarını bir kenara bırakıp olaya bakarsanız doğuştan gelen üstünlüğün bir yanılsamadan ibaret olduğunu da anlarsınız. Ancak ne yazık ki buraları çoktan geçtik... Modernliğin inşa ettiği ideolojilerin hakim olduğu bir dünyada yaşıyoruz.

İçinde bulunduğumuz “matrixi” merkeze alarak düşündüğümüzde ırkçılıkla mücadele etmenin bir Müslüman için verili hakikati korumakla eş değer bir anlamı olduğunu da görmüş oluruz. Müslüman olmayan ancak vicdani hasletlere sahip olanlar içinse ırkçılıkla mücadele etmek insan kalabilmenin bir yolu olarak önümüzde durmaktadır. Irkçıların her türlü hiçbir şansı yok yani özetle…

Peki, insanları hakikatten ve gerçeklerden uzaklaştırarak böylesi akıl dışı bir simülasyona inandırmak için ırkçılar ne yapıyorlar? Soru uzun olsa da cevap oldukça kısa:

Yalan söylüyorlar!

İşin özünde ırkçılar yalanı söylenegelen sıradan bir şey olmaktan çıkartıp yaşanan bir forma dönüştürmüş durumdalar. Bir ırkçının kafası büyük oranda komplocu “mantığa” sahip olduğu için ikna edilmesi mümkün olmayan labirentler bütününden oluşuyor. Labirentin büyük değil küçük olması iknanın mümkün olduğu anlamına gelmez. Özetle yalanı yaşayan ırkçılarla uzun uzadıya tartışma yürütmenin bir anlamı yok!

Bu üzücü vaziyet bir insanın en aşağılık formu ile karşılaştığımız gerçeğini suratımıza haykırıyor. Türk üstünlüğü fikri ile Suriyelileri veya Afganlıları tehditmiş gibi göstermeye çalışırken sayısız yalanı defalarca deşifre edilmesine rağmen servis etmeye devam etmek ısrarcı bir mikrobun bünyeden atılmamak için gösterdiği karşı koyuşu akıllara getiriyor. Mikroplar ısrarcı olsa da kansere dönüşmeden bir şekilde bünyeden atılmaları gerektiğini ise akıldan çıkartmamalıyız!

Peki, ırkçılıkla niçin mücadele etmeliyiz? Federico Finchelstein, “Faşist Yalanların Kısa Tarihi” isimli kitabında ırkçılığı “paranoyak bir fantezi” olarak tanımlıyor:

Faşist ideoloji, insanların hiyerarşik biçimde üstün ırklar ve aşağılık ırklar olarak bölündüğü yalanı üzerine kuruludur. Bu ideoloji, daha zayıf ırkların üstün ırklara hükmetmeyi amaçladığına dair tamamen paranoyak fanteziye dayanır. Bu nedenle beyazlar kendilerini savunmak için ilk saldıran olmalıdır.

Suriyelilerin nüfus planlaması programlarıyla Türkiye’de demografik yıkıma sebep olduğu veya Suriyelilerin sayısal üstünlükleriyle Türkiye’nin kültürünü yerle bir ettiklerine dair sıkça dile getirilen tezlerin kaynağı ırkçılığın değişmez saçmalıklarından geliyor. Saçmalık diyoruz zira birçok imkandan mahrum hatta temel yaşam ihtiyaçlarını dahi karşılamakta zorlanan insanların kurulu düzene sahip olan bir topluluk üzerinde siyasal-sosyal veya ekonomik üstünlük kurabileceğini düşünmek tek kelimeyle saçmalıktır! Almanya’daki Türkiyeliler geçen bunca yıla rağmen hala meclise kendilerini gerçek anlamda temsil edebilecek bir milletvekili dahi sokamıyorlar…

Finchelstein ırkçı ideoloji sahipleri kadar ırkçılığın zorbalığına sessiz kalmanın sebep olabileceklerini şöyle vurguluyor:

Tarih bize faşist yalanlarının korkunç sonuçlar doğurabileceğini öğretti. Faşist yalanlar hakikat gibi sunulduğunda neler olduğunu biliyoruz. Alman faşizmini başarılı kılan sadece Hitler’in ırkçı politikalarının destekleyicileri değildi. Nasyonal Sosyalizmin en tanımlayıcı unsurunun ırkçılık olduğunu göz ardı eden insanların da bu başarıda rolü oldu.

Müslümanların varoluş esasları arasında yeryüzünde her şeyin hakikatle uyumlu olması da vardır. İnsan fıtratına uyumlu olmayan çarpıtılmış gerçeklerin en kadim inanışlarmışçasına kabul gördüğü bir vasatta ırkçılığın yükselişe geçmesinden daha normal ne olabilir! Yalanı çoğaltarak nefreti normalleştiren ve sözlü veya fiziki şiddet eylemlerinde bulunarak hadiselerden haberi dahi olmayan insanlara hayatı dar eden ırkçılık tek kelimeyle hakikat düşmanlığıdır. Gözümüzle gördüğümüz kulağımızla duyduğumuz gerçeklerin çarpıtılarak yalanın siyasal meşruiyetini sağlama çabasıdır.

Irkçılıkla bu yüzden mücadele edeceğiz. Kardeşlerimize uzanan nefret söylemlerine karşı insanın haysiyetini ve ahlaki varlığını savunmaya devam edeceğiz. Olanı biteni seyretmektense safımızı belli etmeli ve mazlumların yalnız olmadığını hep birlikte haykırmalıyız.  Kardeşliğin sesine güç vermek isteyenleri Cumartesi günü Saraçhane’ye bekliyoruz!

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!