Irkçılık her zaman dezenformasyondan güç alır: 6-7 Eylül 1955

Irkçı saldırganlıkların kökeni üzerine düşünmek için 6-7 Eylül olayları önemli veriler sunuyor!

HAKSÖZ HABER

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu önceleri Rumeli daha sonrasında Anadolu olarak ifade edilen topraklarda ilk kez bir ulus devletin inşası anlamına geliyordu. Ulus devletler isimlerinden de anlaşılacağı üzere “ulusun” merkeze alındığı siyasi, sosyal, ekonomik örgütlenmeler olarak modern zamanların bir ürünü.

Ulus devletin inşası içinse önce bir ulusun inşasına ihtiyaç vardı. Zira ulus devletlerin “arzuladığı” şekilde bir ulus daha önce hiç var olmamıştı. Özünde oldukça ırkçı teamüllerle oluşturulan ulus devletler bu teamüller üzerinden süreklilik arz etmelerinin mümkün olmadığını anlayınca tabiri caizse kılıf değiştirdiler.

Dil veya kan üzerinden oluşturulmaya çalışılan bu yeni “birliktelik” aslında Hıristiyan dinselliğinin olanın bir kopyasıydı. Batı’da kilisenin yerinden edilmesinden sonra ortaya çıkan boşluk ulus devlet ile dolduruldu. Vatan, ulus, devlet üçlüsü baba, oğul ve kutsal ruhun yeni versiyonları olarak terennüm ediyordu.

Türkiye’de de devlet bu perspektifle kendi varlığını oluşturmaya çalıştı. Türklük kurucu ulusu, Türkiye kutsal vatanı sembolize ediyordu. Türk’ün bu yeni “dininin” tanrısı ise Atatürk’tü.

Ulus devletler karşıtlık ilişkileri kurarak kendilerini tanımladılar. Türk olmayanlar bu bağlamda düşman ilan edildi. Türklük ise ulus devletin kurucu ideolojisi tarafından tanımlandı. Kemalizm’in Türklüğü Batı paradigmasının pozitivist terkiblerinin birleştiği bir seçkinciliği içeriyordu. Bu anlamda “seküler Türklük” Kemalizm’in dini olarak topluma dayatıldı. Cumhuriyetin gadrinden kurtulmak için Türk olmak da yetmiyordu kısaca. Onun istediği şekilde Türk olmanız lazımdı.

Önce Müslümanlar hedef tahtasına kondu. Kürt ve Müslüman olanları daha sert müdahaleler bekliyordu. Ardından ise sıra gayrimüslimlere geldi. 6-7 Eylül 1955’te yaşananlar gayrimüslimlerin maruz kaldığı milliyetçi saldırganlığın en önemli tarihlerinden birisi.

Tamamen kurmaca baştan sona yalan haberlerle Türk milliyetçiliği yükseltildi ve Rum-Ermeni gayrimüslim nüfus hedef haline getirildi. Bugün de benzer dezenformasyonlarla, akıl dışı iddialarla milliyetçiliği körüklemeye çalışanların geçmişte de aynı silaha sarıldıklarına şahit olmak insanlık için oldukça üzücü… Milliyetçiliğin her türlüsünün önce zihinlerden ardından ise dünyadan def olup gittiği günleri görmek ümidiyle ders çıkartılması gereken bu tarihi hadise üzerine 2007 senesinde sitemizde yayımlanan içeriği tekrar paylaşıyoruz.


Milliyetçi histerinin kanlı günü: 6-7 Eylül

Mustafa Kemal’in Selanik'te doğduğu evin bombalandığı haberi üzerine başlatılan ve iki gün süren İstanbul ve İzmir'deki gösteriler Rumlara yönelik bir tahrip ve yağma hareketine dönüştü. İstanbul ve İzmir'de sıkıyönetim ilan edildi.

1955 yılında "Atatürk'ün Selanik'te doğduğu eve bomba atıldı" şeklindeki yalan haberle başlayan olaylar tarihe 6-7 Eylül Olayları olarak geçti. 6 Eylül akşamı başlayan ve yaklaşık 9 saat süren olaylar boyunca ve sonrasında (aralarında iki Ortodoks papaz da olmak üzere) 13 ile 16 arası Rum ve bir Ermeni hayatını kaybetmiş, 32 Rum da ağır yaralanmıştır. Rumlara ait binlerce iş yeri, otel, kilise, okul ve mezarlık tahrip edilmiş ya da yakılmıştır.

Saldırıların ardından, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki Rumların ekonomideki etkisi zayıflamaya başlamış ve Türklerin sermayeye hakim olması hızlanmıştır. Bu olaylar sonucunda binlerce Rum Türkiye'den göç etmiştir. Zaman içerisinde kalan diğer Rumlar da İstanbul'u terk etmiştir. 1923 yılında 110.000'i bulan İstanbul'daki Rum nüfus, 1999 yılında 2.500 kişiye düşmüştür.

Ulus-devletin, azınlıkları ulus toplumun önünde bir engel olarak görmesinin tetiklediği bu milliyetçi histerinin gerçekleştiği sırada gündemde Kıbrıs sorunu vardır. Dışişleri yetkilileri Londra'da Kıbrıs temaslarına devam ederken, Atatürk'ün Selanik'teki evinde bir bomba patlamasıyla ilgili haber, önce 6 Eylül 1955 günü Türkiye radyolarında yayımlandı. Bunun üzerine, "Atamızın evi bombalandı!" manşetiyle ikinci baskı yapan İstanbul Ekspres gazetesi, o dönemde kurulmuş olan Kıbrıs Türktür Cemiyeti üyelerince bütün İstanbul'da satılmaya ve halkı galeyana getirmek üzere kullanılmaya başlandı. Sonuçta yalan bir haber üzerinden kışkırtılan öfkeli kitle, 6 Eylül akşamı bir yağma ve yıkım eylemi gerçekleştirdi. İstanbul'daki Yunan ve Rum azınlığın ev, işyeri ve ibadet yerlerine yönelik bu saldırılarda emniyet pasif bir tutum sergiledi. Öfkeli kalabalığın önemli bir kesiminin dışardan getirtildiğinin ortaya çıkması olayların planlı bir provokasyon olduğunu serdediyordu.​​​​​​​

6-7 Eylül Olayları, Atatürk kültü üzerinden kışkırtılan milliyetçiliklerin ve ulus-devlet örgütlenmesinin kanlı bir sayfası olarak tarihe geçti. Ulus-devlet örgütlenmesinde; devletin yeni meşruiyet zeminini meydana getiren unsur, ulusal üst kimlikli etnik-kültürel birlik olarak kabul edildiğinden, diğer etnik grupların varlığı, statüko tarafından yeni devletin bir zaafı olarak görülüyordu. Böylece uzun bir süre bir arada yaşama konusunda ciddi bir sorun yaşamamış halklar arasında milliyetçi/ulusalcı tahriklerin nasıl da bir tahribe yol açtığı bir kez daha ortaya çıktı.

Olaylar sonrasında Beyoğlu'ndaki İstiklal Caddesi'nden bir görüntü... İş yerleri ağırlıklı olarak Beyoğlu'nda bulunan Rumların iş yerleri yağma edilmiş ve saldırılar sonrasında dükkanlara el konulmuştur.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!