Irkçılık gençlerimizi zehirliyor

Aydın Ünal, Türkiye'de giitkçe yaygınlaşan ırkçılık hastalığının gençler üzerindeki saldırgan hale getiren ve körleştiren etkilerine dikkat çekiyor.

Aydın Ünal/Yeni Şafak

Adam öldürmeyi oyun mu sandın?

Suriyelilere karşı Kayseri’de başlayan olaylar Türkiye’nin birçok iline yayıldı ve Antalya’nın Serik ilçesinde, 17 yaşındaki bir çocuk, Ahmet Handan el Naif 3 kişi tarafından sokakta bıçaklanarak öldürüldü.

Ölümünün ardından el Naif’in trajik hikâyesi de ortaya çıktı: Deyrizor’daki ailesi, YPG (PKK) tarafından zorla askere alınmasın diye el Naif’i Türkiye’ye göndermiş. Yani el Naif Suriye’de kalsa, YPG tarafından zorla silah altına alınacak, eğitilecek ve Türkiye’ye karşı çocuk asker olarak savaştırılacakmış. Ailesi, YPG’nin eline düşmesin, terör örgütü tarafından istismar edilmesin, Türk askerini öldürmesin diyerek çocuklarını Türkiye’ye göndermişler.

Ahmet el Naif, Türkiye’de, ırkçılar tarafından katledildi. Hem de 17 yaşındayken, sokakta, ne olduğunu dahi anlamadan hayata gözlerini yumdu.

Cinayetin bir de katiller tarafı var: 3’ü de çocuk. İkisi 17 yaşında, biri 15 yaşında.

Katillere, hem de 3 kişi savunmasız bir çocuğun üzerine çullanmış, dövmüş, vahşice bıçaklamış katillere, çocuk olduklarını öğrenince, az da olsa üzülmemek mümkün mü?

O meşhur Rumeli türküsünde diyor ya: “Mezar taşlarını Hasan, koyun mu sandın? Adam öldürmeyi Hasan, oyun mu sandın? Drama mahpusunu evin mi sandın?”

Üç çocuk, evet, belki de adam öldürmeyi oyun sandılar. Gözü dönmüş, sokakta Suriyeli avına çıkmış büyüklerinin oyununa dâhil olmak istediler. Kitlelerin belki de arkalarında olduğunu, ne yaparlarsa yapsınlar onlara sahip çıkacaklarını sandılar. Suriyeli öldürmenin cezasının olmayacağını zannettiler. Yakalanmayacaklarını, yakalansalar bile ellerini kollarını sallayarak karakoldan “kahraman” gibi çıkacaklarını düşündüler.

Eğer mahkeme ölenin Suriyeli olmasını “hafifletici sebep” olarak görmezse bu 3 çocuk en az 10’ar yıl hapis yatacak. Çetin bir hapis hayatı geçirecekler. Çıktıklarında topluma uyum sağlayamayacaklar. İş bulmakta zorlanacaklar. Belki suç örgütlerinin eline düşecekler. Belki hapiste düşünmeye fırsat bulacak, 17 yaşında bir çocuğu vahşice öldürmüş olmakla yüzleşecek, ırkçılık adına öldürdükleri Ahmet’in YPG’den kaçtığı yani Türkiye için ailesini terk edip Antalya’ya geldiği gerçeğiyle kavrulacak, belki delirecek, belki intihar edecekler.

Suriyeli Ahmet Handan el Naif’in hayatı daha 17 yaşındayken söndü;

Onu öldürenlerin hayatı da daha 15,

17 yaşındayken karardı.

Bunun üzerinde durmayacak mıyız? Adi bir cinayet vakası deyip geçecek miyiz?

Bu 3 çocuğa ırkçılık virüsü bulaştıran, kalplerini karartan, vicdanlarını körelten, bütün zerrelerine nefret pompalayan, akıllarını devre dışı bırakan, beyinlerini süngere çeviren, bu çocukları kışkırtıp birer vahşi katile çeviren ve çocuk yaştan itibaren hayatlarını ebedi karartan sebepleri görmezden gelmeye devam mı edeceğiz?

“Ümit Özdağ ve Zafer Partisi milli güvenlik sorunudur” derken, silahlanıp iç savaş çıkaracaklarını değil, işte bu tür vakaları kastediyoruz. Ergenleri, gençleri, iki adım sonrasının muhasebesini yapabilecek akli melekesi olmayanları nasıl zehirlediklerine, nasıl kışkırttıklarına, Türkiye’nin

bütünlüğü için nasıl büyük bir tehdide dönüştüklerine dikkat çekmeye çalışıyoruz.

Türkiye turizmini baltalamaya çalışıyorlar. İstanbul’daki olayda gördüğümüz gibi, Arap sermaye ve yatırımlarını ürkütmeye çalışıyorlar. Türkiye’nin dünyada 7’nci sıraya yükseldiği ve yılda 3 milyar dolar kazandığı yabancı öğrencileri kaçırıyorlar. Her bir eylemlerinde Türkiye’ye ağır zarar veriyor, Türkiye’nin rakiplerinin değirmenine su taşıyorlar.

Ancak bugün Suriyelilere yönelen, yarın, sırası geldiğinde, Kürtlere yönelecek olan kışkırtmalarıyla, Türkiye’ye maddi olanın ötesinde bir tehdit teşkil ediyorlar: Türkiye’nin uluslararası iddialarını, gücünü, etkisini, hatta Türkiye’nin bütünlüğünü hedef alıyorlar. Hepimizin gözü önünde genç nesillere zehir zerk ediyorlar.

Selçukluyu da, Osmanlıyı da güçlü birer cihan devleti yapan, Türklerin Kürt ve Araplarla kurduğu ittifaktı. Potansiyel bir Türkiye “tehdidini” önlemenin yegâne yolunun Türkleri Kürt ve Araplardan uzaklaştırmak olduğunu Batılılar çok iyi biliyorlar ve buna çalışıyorlar. Dün PKK, FETÖ bunun için kullanıldı; şimdi de Ümit Özdağ ve Zafer Partisi’ni bu kirli hedefleri için kullanıyorlar.

Polis ve yargı, sokakta Suriyeli avına çıkmak yerine, ırkçılık maskesi altındaki bölücülük tehdidiyle ilgilense, Türkiye’nin çok daha hayrına olacak.

Yorum Analiz Haberleri

“Devrimci zihniyet ahlâkını kaybederse her şeyini kaybeder”
Esed sonrası Suriye: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı artık hayal değil
Esed'in müftüsü Ahmed Hassûn şimdi ne yapıyor?
“Suriyeli mülteci” etiketi ve toplumsal imtihanımız
Suriyeli kadın devlet dairesinde gördüğü saygıdan dolayı gözyaşlarını tutamadı