“Terör örgütlerinin ve kimi siyasetçilerin kışkırtmalarından, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı zehrine kadar sosyal dokumuzu tahrip eden sinsi oyunların kök salmasına kesinlikle müdahale etmeyiz.” Bu cümleyi Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, 14 Eylül 2023 Perşembe günü kurdu. Benzer ifadeler yıllar boyu aralıklarla Külliye’den sahaya doğru kurulmuş olsa da ülkemizdeki faşist, sert milliyetçi dalganın yükselmesi engellenemedi.
Türkiye’nin Suriye’ye açılan sınır kapılarından adımınızı dışarıya atar atmaz her biri birbirinden büyük kamplar dikkatinizi çekecektir. Milyonlarca kişinin irili ufaklı yerleşim yerlerinde oluşturdukları bu alanlar çadırlarla, barakalarla, derme çatma yahut briketten evlerle doludur. Kızıl topraklar üzerinde son yıllarda inşa edilen bu kamplarda yaşayanlar, Türkiye’ye giremeyip sınır kapısında kalan insanlara aittir. Esed’in işbirlikçileriyle birlikte oluşturduğu ölümcül baskıdan kaçanlar devasa tarım arazilerini yaşam alanına çevirmiş durumdadırlar. Geçimlerini yardımlarla, tarımla, basit işlerle ve en çok da ellerinde bidonlarla kilometrelerce yürüyüp taşıdıkları mazotları satarak sağlayan bu kitlelerin durumu içler acısıdır.
Türkiye’ye beş yıldan fazla bir süredir Suriyeli geçişine izin verilmiyor. Beş yıldır yeni muhacir yok. Beş yıl. Aksine basit nedenlerle “deport” edilerek belirsizliğe yollanan ve sayıları yüz binlere ulaşan Suriyeli mevcudiyeti var. Sosyal medya ve bir takım kaçkın/güdümlü/maşa rolü gören siyasetçiler eliyle kamuoyu “durmaksızın gelen” ve sayıları “10 milyonu” aştığı zannedilen göçmen algısına sahip oldu. Sözün sahibi tartışmalı olsa da “Gerçek ayakkabılarını giymeden, yalan dünyayı üç kez dolaşır” ifadesi yaşadığımız süreci en net ifade eden cümle olarak kullanılabilir. Ülkemizde yaşayan Suriyelilere yönelik sayısız nefret suçu işlendi. Öldürülen, tacize uğrayan, tahkir edilen, dövülen pek çok muhacir kardeşimiz oldu. Korkusundan aylardır sokağa çıkamayan, konuştuğu vakit Suriyeli olduğu anlaşılır korkusuyla ağzını açamayan yığınla insan var. İnsanın yaşamayacağı izbe yerlerde fahiş kiralarda oturan, kimsenin yapmak istemediği ağır işlerde hakettiğinin çok altında ücretlerde çalışan hatta sermayesini ülkemize getirip istihdam oluşturup şirketler kuran Suriyeli kardeşlerimiz hemen her gün hedef konumuna getirilmenin tedirginliğini yaşıyorlar. Muhacir olmanın onurunu bir zamanlar yakasında taşıyan bu halk, şimdilerde faşizmin koynuna sürükleniyor.
Sadece bir parti üzerinden değil neredeyse tüm parti tabanlarında Suriyeli karşıtlığı yükselirken bunun somut nedenlerini anlamakta güçlük çektiğimizi belirtmeliyiz. İstanbul’un belli başlı semtleri ve birkaç sınır şehri dışında Anadolu’da göçmenlerin yığıldığı, gettolaştığı şehirler söz konusu değildir. Göç süreci yıllar içinde uyuma dönüştüğü için birlikte yaşamaya ilişkin ihtilaflı durumlar Anadolu’da söz konusu değildir. Çocukken Türkiye’ye gelen, Türkiye’de doğan yüz binlerce genç ve çocuk tam uyumludur; Türkçe içinde doğmuş, eğitim sistemimiz içinde büyümektedirler. Nüfusu hızla yaşlanan Türkiye için uyumlu genç nüfus taze kan gibidir, yeter ki değerlendirmesini bilelim. Suriye’nin hali hazırdaki şartları ortadayken, öyle ya da böyle ülkemizde, sayıları 4 milyonu bulan muhacir kitlenin tamamımın dönmesi mümkün değildir. Bu nüfusun büyük kısmının ülkemizde kalacağı hesaplanarak uyum çalışmaları sürdürülmeli ve siyasetçiler bu gerçeği kabullenerek politika üretmelidirler. Gerginlikleri artıracak, faşizmi hortlatacak, nefret tohumları yeşertecek açıklamalar ülkenin birlik ve beraberliği için en büyük tehdittir. Bu bağlamda Özgür-Der’in İstanbul’un Fatih semtinde yer alan Saraçhane Parkı’nda 16 Eylül Cumartesi günü (bugün) yapacağı “Irkçılığa Karşı Kardeşliğimizi Yükseltelim” çağrısı son derece önemli ve yerinde bir çabadır. Kardeşliğimizi pekiştirecek her çağrıya kulak kesilmeli ve desteklemeliyiz. Nefreti artıracak, şiddete dönüşebilecek, ayrımcılığı artıran her çağrıyı da susturma/söndürme/geriletme adına gayret göstermek gerekir.
Bizim için ölçü Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerle birlikte Hz. Muhammed’in (SAV) buyruğudur. Efendimizin şöyle dediği rivayet edilir: “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücudun azaları gibidir. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”
Ülkemizdeki göçmen meselesi Arap, Türk meselesi olarak algılanamaz/algılanmamalıdır. Bizler kardeşiz. Yapay sınırlar, sonradan örülen teller ve koyulan mayınlar aşılır ama iş zihinlere taşınmışsa sorun çetrefilleşir. Ülkemizdeki pek çok sorun gibi göçmen sorunu da İslamlaştıkça, özümüze döndükçe ve tutarlı müslümanların sayısı arttıkça hızla çözülecektir.