Özlem Nas / Perspektif.eu
Irkçılık karşıtlığı: Ferdî ve kurumsal önlemler
Irkçılık Almanya’da farklı etnik kökenden gelen insanlar için artık günlük hayatın sıradan bir gerçeği hâline gelmişken, ırkçı saldırı vakalarının resmî mercilere bildirilme oranı oldukça düşük. Almanya genelinde, Müslüman karşıtı ırkçılığa maruz kalan kimselere yönelik danışma ve ihbar merkezlerinin sayısı ise yetersiz. (Kurzstudie CLAIM, 2021)
Irkçılık karşıtlığı, ırkçılığa karşı hem ferdî hem de kurumsal olarak mücadele etmek şeklinde tanımlanabilir. Irkçı yapıların tespit edilip bertaraf edilmesi için ise ferdî çabaların yanı sıra kurumsal değişim de şarttır. Hamburg Şurası Irkçılıkla Mücadele Birimi olarak, “Marwa” isimli Müslüman karşıtı ırkçılık ihbar hattını hayata geçirdik. Marwa el-Sherbini Müslüman karşıtı ırkçılık konusunda sembol bir isim.
Marwa el-Sherbini tanınmıyor
El-Sherbini 1 Temmuz 2009 tarihinde bir ırkçı tarafından katledilmişti. Dresden’de bir çocuk parkında üç yaşındaki çocuğunu oynatırken kendisine yöneltilen “İslamist”, “terörist”, “fahişe” gibi hakaretleri sineye çekmedi ve şikâyette bulundu. Mahkemede sanık “böyle kimselere” hakaret dahi edilemeyeceğini çünkü aslında bunların “gerçek insan” bile olmadıklarını söyledi. Sonra da karnında üç aylık bebeğini taşıyan Marwa’ya saldırdı ve onu 16 bıçak darbesiyle öldürdü. Marwa’nın eşi ona yardım için müdahale ederken o da bıçakla ağır yaralandı, ayrıca kendisini saldırgan zanneden bir polis tarafından silahla vuruldu. Üç yaşındaki çocuk ise annesinin ölümüne ve babasının vurulmasına şahit oldu. Savcılık bunun münferit bir vaka olduğunu iddia etti. Tek başına bu senaryo bile “Müslüman yabancı” diskuruna dair çok şey söylüyor.
Eğitimcilere yönelik gerçekleştirdiğim ileri eğitim seminerlerinde katılımcılara Marwa el-Sherbini’nin kim olduğunu sorduğumda, çok büyük bir çoğunluğun hâlâ bu ismi hiç duymadığı gerçeğiyle karşılaşıyorum. Müslüman karşıtı ırkçılık ve buna maruz kalanların ahvali, bu türden ırkçılığa maruz kalma ihtimali bulunmayanlar arasında çok az kişi tarafından biliniyor.
Medya ve siyaset de çok büyük oranda Müslüman karşıtı ırkçılığı ciddiye almıyor. Konu “Müslümanlar” ve bir grubu hedef alan düşmanlık olduğunda meselenin gerekli ciddiyetle ele alınmadığını görüyoruz. Böylelikle Müslümanların “potansiyel fail, kadın düşmanı, antisemit, homofobik ve demokrasi karşıtı” oldukları argümanına hizmet edilirken, Müslüman karşıtı vakalar görünürlüğünü daha da kaybediyor. Bu yüzden yürüttüğüm eğitim seminerlerinde ve gerçekleştirdiğim diyaloglarda Marwa el-Sherbini isminin de, Müslüman karşıtı ırkçılığın günlük hayata etkilerinin de hiç bilinmediğini gördüğümde şaşırmıyorum.
Farkındalığı artırmak için yapılması gerekenler
Irkçılıkla bilinçli bir mücadele gerçekleştirebilmek için bütüncül olarak hayata geçirilmesi gereken birtakım önlemler var. Bunlar yerine getirildiğinde ırkçılık eleştirisi ve çeşitlilik konusunda hassas olma bilinci güçlenecek, ırkçılık karşıtlığı konusunda hem ferdî hem kurumsal hem de yapısal anlamda harekete geçme kabiliyeti sağlamlaşacaktır. Bu önlemlerin bir tanesi “bilgi sahibi olmak”tır. Bu da örneğin medya, eğitim programları, çalışma atölyeleri veya toplantılarla hayata geçirilebilir ve ırkçılık konusunda hassasiyet kazanmanın temel taşı niteliğindedir. Bu bağlamda “ırkçılığın tarihî kökenleri hakkında bilinçlenmek” de önemlidir, çünkü Avrupa’nın tarih ve kültüründe ırkçılık artık kapanmış bir konu değil, aksine bugün hâlâ etkileri devam etmekte olan bir olgudur. Sömürgecilik, köle ticareti, nasyonal sosyalizm dönemi veya “Doğu”nun ırkçılık için bir projeksiyon alanı olarak kullanımının dolaylı etkileri birçok Avrupa toplumundaki sosyal yapılarda ve güç ilişkilerinde hâlâ hissedilebiliyor.
Leipzig Otoriterlik Araştırması, Bertelsmann Vakfının Din Monitörü, Irkçılık Monitörü DeZIM, Friedrich Ebert Vakfının “Mitte” Araştırması, Robert Bosch Vakfının Çoğulculuk Barometresi gibi araştırmaların da ortaya koyduğu üzere, ırkçı ön yargılara toplumun sadece sağ cenahında rastlanmıyor. Bunlar toplumun tam merkezine yerleşmiş vaziyette. Irkçı düşünce kalıpları bir süreklilik arz ediyor. Geçmişte ve hâlen var olan ırkçı yapılar ve uygulamalar açısından bunun üzerinde düşünülmesi gerekiyor.
Bilgi sahibi olma sürecinde bilgi kaynağına da dikkat edilmeli. Fikirlerin ve düşünce kalıplarının oluşmasında medya çok büyük bir önem taşıyor ve bu yüzden eleştirel bakabilme kabiliyeti önemli. Bu sebeple, damgalayıcı nitelikteki takdimleri ve ırkçı içerikli haberleri tespit edip bunlara karşı gerekli tepkiyi oluşturmak için medya kompetansının teşvik edilmesi önemli.
Vatandaşı koruyan mekanizmaları bilmek
Bilgi sahibi olma sürecindeki bir diğer önemli husus da ırkçılık konusundaki hukuki çerçeveyi bilmektir. Kişinin kendi haklarını bilmesi, demokratik süreçlere ve siyasi tartışmalara aktif katılımı ve siyasi karar vericilere ırkçılıkla mücadele alanında taleplerini ileterek, gerekli önlemlerin alınmasına katkı sağlamak açısından önemlidir.
Kişinin haklarını bilmesiyle yapısal değişim başlatılabilir, mevcut ayrımcılık uygulamalarına dikkat çekilebilir ve yasa, politika ve prosedürlerde reform yapılması için çalışılabilir. Kişi ancak yasal çerçeveyi ve vatandaşı koruyan mekanizmaları bildiği sürece ayrımcılık vakalarını tespit edebilir ve şikâyette bulunma, hukuki zeminde hakkını arama ve destek hizmetlerinden faydalanma gibi adımları atabilir.
Toplumda ırkçılık konusundaki farkındalığı artırmak için yapılması gereken bir diğer şey de etkileşim, iş birliği ve ağ kurmadır. Bunun için diyalog ve aynı göz hizasında fikir alışverişi elzemdir. Açık ve saygı çerçevesi içerisinde gerçekleştirilen diyalog yaftalayıcı ön yargıların çözülmesine ve dayanışmanın sağlamlaşmasına katkı sağlayabilir. Bu da ancak bire bir görüşmelerle, ortak toplantılarla, projelerle ve farklı topluluklar arasındaki çalışmalarla mümkün olur. Bu etkileşimlerin sürekliliği ve iş birliği çok önemlidir, çünkü değişim devamlılık ister.
İç gözlem/nefis muhasebesi de kişinin kendi sahip olduğu ön yargıları, ayrıcalıkları ve davranış biçimlerini tespit edip bunlara eleştirel yaklaşabilmesi açısından önemli bir adımdır. Irkçılık karşıtlığı alanında nefis muhasebesi merkezî bir konumdadır ve sürekli olarak uygulanmalıdır. Kişi kendi ön yargılarıyla ve toplumda sahip olduğu imtiyazlarla yüzleştiğinde perspektif değişimi ve empati söz konusu olabilir.
Irkçılık karşıtlığı konusunda nefis muhasebesi, yani iç gözlem yapabilmenin bir şartı da kişinin çoğunluk toplumunun bir parçası olarak doğuştan sahip olduğu imtiyazların farkında olmasıdır. Bu bilince sahip olan kişi gücünü paylaşmaya hazır olacak, nefrete ve adaletsiz muameleye karşı müttefik hâline gelecektir. Irkçılığa karşı mücadelede çok geniş zeminli bir toplumsal harekete ihtiyaç vardır. Irkçılığa maruz kalmayan insanlar ırkçılığa karşı aktif bir şekilde mücadele ettiklerinde toplumdaki basmakalıp düşünceleri değiştirebilir, saygı ve eşitlik kültürünü teşvik edebilirler. Bir toplumun bütün üyeleri sorumluluk üstlendiği zaman kalıcı ve etkin bir değişim yaşanır ve toplumsal birliktelik güçlenir.
Siyasi ve yapısal önlemler
Irkçılığa geçit vermeyen bir toplumun inşası için ırkçılık ve etkileri hakkında hem yapısal hem de kurumsal düzeyde bilinçlendirme ve hassasiyet oluşturmanın yanı sıra gerekli önlemleri geliştirmek ve uygulamak da büyük öneme sahiptir. Bunun için bireysel önlemlerin yanı sıra ırkçılığın yapısal ve sistem kaynaklı boyutlarına yönelik önlemlerin de alınması gerekir. Irkçılığın bu boyutunda toplumda yerleşik güç hiyerarşileri ve sahip olunan ayrıcalıklar büyük rol oynar. Kalıcı değişimi sağlamak için siyasi ve yapısal önlemler elzemdir. Bu önlemlerden birisi de ırkçılığı hayatın bütün alanlarında yasaklayan ırkçılık karşıtı yasal çerçevedir. Bu yasalar ırkçılık temelli ayrımcı uygulamaları net bir şekilde tanımlamalı ve bunlara uygun cezaları öngörmelidir. Ayrıca ırkçılıkla mücadele ve topluma eşit katılımı teşvik için gerekli kaynaklar ayrılmalı ve programlar geliştirilmelidir. Özellikle (Müslüman karşıtı) ırkçılık mağduru kişilere yönelik danışma ve ihbar merkezlerinde bütün Almanya çapında görülen yetersizlik bu kaynaklarla telafi edilmelidir.
Bir diğer önlem de kurumlar ve siyasi yapılar içerisinde çoğulculuğun teşvik edilmesidir. Farklı arka plana sahip insanların eşit şanslara ve temsil hakkına sahip olması güvence altında olmalıdır. Bu ise eşitlikçi işe alım ve terfi programları uygulayarak ve kapsayıcı çalışma ve öğrenme ortamları oluşturarak başarılabilir. Personele yönelik eğitim ve farkındalık artırma programları ön yargıları azaltmak ve ırkçı yapılar ile bunların etkileri konusunda farkındalık oluşturmak için önemli tedbirlerdir. Mevcut politika ve uygulamaların, ırkçı ön yargıları beslemediğinden veya güçlendirmediğinden emin olmak için eleştirel bir şekilde gözden geçirilmesi ve revize edilmesi gerekir. Şikâyet prosedürlerinin oluşturulması ırkçı vakaların ve ayrımcılığın rapor edilmesi, soruşturulması ve uygun şekilde müdahale edilmesi için bir diğer önemli tedbirdir. Bu, bağımsız organlar aracılığıyla veya dışarıdan uzmanların katılımıyla yapılmalıdır.
Medya, farkındalık oluşturma ve ırkçı klişelerle mücadelede önemli bir rol oynadığından, siyaset ve kurumların çeşitliliğe duyarlı ve ırkçılığa karşı eleştirel haberciliği geliştiren medyayla iş birliği yapması da önemli bir önlemdir. Eski İçişleri Bakanı Friedrich’in, bakanlığı tarafından yaptırılan genç Müslümanların entegrasyon istekliliğine ilişkin çalışmayı yayınlanmadan önce Bild gazetesine vermesi ve çalışmanın ne yazarların ne de görüşülen kişilerin kendilerini içinde bulamayacakları kadar çarpıtılmış bir şekilde sunulması bu bağlamda dikkate değer bir örnektir. (Amirpur 2015)
Son önlem olarak partnerliklerin öneminden bahsetmek gerekir. Kurumlar en iyi uygulamaları birbirleriyle paylaşmak, kaynakları bir araya getirmek ve ırkçılıkla mücadele için birlikte çalışmak üzere çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla, teşkilatlarla, göçmen dernekleriyle, bilim insanlarıyla, dinî cemaatlerle ve diğer ilgili ortaklarla birlikte çalışmalıdırlar. Ortaklıklar yoluyla yenilikçi yaklaşımlar geliştirilebilir ve ırkçılık karşıtı daha geniş bir toplumsal hareket ortaya çıkarılabilir.
Devletten, kurumlardan ve toplumdan çeşitli aktörlerin yanı sıra dinî cemaatler de ırkçılık ve grup temelli insan düşmanlığına karşı farkındalık oluşturma, barış ve karşılıklı anlayışı geliştirme konularında önemli role sahipler. İster Müslüman karşıtı ırkçılık olsun, ister Sinti, Roma, Yahudi, siyahi, Asyalı karşıtı ırkçılık olsun, gereken önlemleri alarak ırkçılığa karşı aktif olmak onların da sorumluluğudur. Irkçılıkla mücadele görevi sadece ırkçılığa maruz kalanlara bırakılmamalı, toplumun tamamı tarafından yerine getirilmelidir. Halle, Hanau, Solingen, Mölln, NSU, Marwa… Irkçı cinayetler toplumun tamamını ilgilendiren bir problemdir ve toplumun bütün katmanları tarafından bu problemle istikrarlı bir şekilde mücadele şarttır.