İsmail Yaşa, Diriliş Postası gazetesinde yayınlanan yazısında büyük bir yıkım ve acıya neden depremde bile kaos yaratmaya çalışan ırkçı provokatörleri yazdı:
Türkiye, Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 10 ilde büyük yıkıma yol açan ikiz depremlerin yol açtığı yaraları sarmaya çalışırken bir başka felaketle daha mücadele ediyor.
Siyasi çıkar uğruna ya da Türkiye’nin büyümesini önlemek isteyen güçlerin isteği doğrultusunda toplum içinde ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını körükleyenler depremle birlikte yine sahneye çıktı.
AFAD ve Kızılay başta olmak üzere tüm devlet kurumları, belediyeler, farklı kesimlerden onlarca vakıf ve dernek, dünyanın dört bir yanından gelen arama ve kurtarma ekipleri enkaz altında kalan insanları kurtarmak ve depremzedelere yardım için olağanüstü bir çaba sarf ederken provokatörler de halkı Suriyelilere ve Afganlara karşı kışkırtmak için asılsız haberler yaymakla meşgul.
Mülteci düşmanlığının öncülüğünü yapan marjinal bir siyasi parti liderinin “Suriyeli mülteci itfaiyecinin telefonunu çaldı” iftirasının gerçek olmadığı ortaya çıksa da fitne operasyonu başka yalanlarla devam ediyor.
Bizzat kendisi görmüş gibi “Afganlılar depremde ölen kadınların kollarını keserek altın bileziklerini alıyorlar” yalanını ortaya atan kişinin de gözaltına alınınca öyle bir olaya şahit olmadığını itiraf ettiğini öğrendik.
Kahramanmaraş’a giden bir grup provokatörün “Suriyelilere ve Afganlara” ölüm şarkıları söylediğini gördük.
Deprem felaketini yaşayan bölgelerde Türklerle birlikte çok sayıda Suriyeli de hayatını kaybetti.
Arama ve kurtarma çalışmalarına Suriyeliler de katıldı.
Enkaz altından sağ olarak kurtarılanlar arasında yine birçok Suriyeli var.
Yerli ve yabancı ekipler hiçbir ayrım yapmadan her canlıyı kurtarmaya çalıştı.
Ekiplerin saatler sonra kendisine ulaştığı bir Suriyelinin “Enkaz altında olduğunu bildirmek için niye seslenmedin?” diye sorulunca “Türkçe bilmiyorum. Arapça konuşursam Suriyeli olduğumu anlamanızdan ve beni bırakıp gitmenizden korktum” demesi ırkçı propagandanın ölümden kaçıp ülkemize sığınan masum ve mazlum insanlara yaşattığı korkunun dehşet verici boyutlara ulaştığının göstergesi.
Türkiye Suriyeli mazlumlar için çok şeyler yaptı.
Fakat kabul etmemiz gerekir ki bir avuç ırkçı provokatörün yaydığı korkuya ve nefrete engel olamadık.
Bunun en önemli sebebi de muhalefetin mülteci düşmanlığı karşısında sessiz kalmayı ve ırkçı propagandayı siyasi çıkarları doğrultusunda kullanmayı tercih etmesi.
Oysa hükümet ve muhalefetin el ele vererek toplumsal barışı tehdit eden bu hastalıkla birlikte mücadele etmesi gerekirdi.
AK Parti’den kopup parti kuran ve muhalif cepheye dâhil olanların hükümeti ırkçılık ve mülteci düşmanlığı karşısında sessiz kalmakla suçlaması fırsatçılıktan öte bir şey değil.
Altılı Masa’daki ortaklarını kızdırmamak ve CHP listelerinden milletvekili adayı olma hayallerini suya düşürmemek için sorunun kaynağı hakkında tek kelime edemeyenlerin gariban Suriyeliler üzerinden siyasi çıkar sağlamaya çalışmaları tek kelimeyle ahlaksızlık.
Oysa deprem felaketiyle birlikte yaşadığımız ırkçılık ve mülteci düşmanlığı felaketi, kısır tartışmaları ve küçük hesapları bir yana bırakıp hep birlikte mücadele etmemiz gereken kompleks bir sorun.
Önümüzdeki günlerde depremin yaralarını sararken millî güvenlik sorunu hâline gelen ırkçılığa ve mülteci düşmanlığına da çözüm bulmalıyız.