İranlı Yazar Celal Celalzade: ‘Cihad Bahanesiyle Diktatörler İçin Savaşmamalıyız’

“İslam iddiasında bulunan bir devletin, 500 bin Suriyeliyi öldüren ve 9 milyon kişinin yurdundan olmasına neden olan bir diktatörü desteklemeye hakkı yoktur... Cihad bahanesiyle diktatörler için savaşmamalıyız."

HAKSÖZ-HABER

AA muhabirinin sorularını yanıtlayan İranlı aydınlar, ülkede korona krizinin yönetimi vesilesiyle bir kez daha ortaya çıkan idari beceriksizlik ve kurumlar arası uyuşmazlıkları değerlendirdi.

Sosyolog Rıza Alicani devlet içi yaşanan uyumsuzluğun temellerinin devrim yıllarına dayandığını söylerken, Tahran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Celal Celalizade ise ülkedeki siyasi çıkmazla ilgili hatanın çift başlı yönetimden kaynaklandığını ifade etti.

"İran devletinin amacı İslam’ı uygulamak değil"

İranlı gazeteci-yazar Dr. Halil Muhammedi’nin de katıldığı soruşturmada yaptığı değerlendirme dikkat çekiciydi. "İran devletinin amacı İslam’ı uygulamak değil, dini bir araç olarak kullanarak yaptıklarına meşruiyet kazandırmaktır.” diyen Dr. Halil Muhammedi sözlerini şöyle sürdürdü: “Demokratik yönetimlerde iktidar gücü halkın elindedir. Hamaney, iktidarı halkın eline vermektense bazı kurumlar arasında paylaştırdı ve bu kurumları karşı karşıya getirdi. Siyasi çekişmeden hiçbir kurum galip gelmezken Hamaney'in iktidarı ise baki kaldı."

“Cihad bahanesiyle diktatörler için savaşmamalıyız"

Soruşturmada en çarpıcı tespitlerde bulunanlardan birisi de Celal Celalzade oldu.

İran'ın dış politikasını eleştiren Celal Celalzade, "İslam iddiasında bulunan bir devletin, 500 bin Suriyeliyi öldüren ve 9 milyon kişinin yurdundan olmasına neden olan bir diktatörü desteklemeye hakkı yoktur. Çağdaş dünyada ideoloji ve mezhep ihracı amacıyla bölge ülkelerine müdahale etmek, hiçbir zaman İran halkının faydasına olmayacaktır. Bölgenin barış ve refahı için çabalamalı, bilimsel ve insani yardım yapmalıyız. Cihad bahanesiyle diktatörler için savaşmamalıyız." diye konuştu.

*

Anadolu Ajansı’nın Analiz köşesinde yayımlanan Abdolsalam Salimi Poor ve Mustafa Melih Ahıshalı imzalı soruşturmanın tam metnini ilginize sunuyoruz:

İRAN'IN SON 40 YILINDAKİ SİYASİ ÇIKMAZLAR VE TEZATLAR

Veliy-i Fakih ile Anayasayı Koruyucular Konseyi gibi ona bağlı kurumların "İslamiyetin garantörü", yasama, yürütme ve yargı organlarının ise "halkın oylarını koruyan" kurumlar olarak nitelendirildiği İran'da son dönemde daha da görünür hale gelen kurumlar arası uyumsuzluk ülkedeki siyasi çıkmaz ve tezatları gündeme getiriyor.

Dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüsle (Kovid-19) mücadele, tüm ülkelerde devlet içi kurumların ahengini görme açısından adeta bir turnusol oldu. Bazı ülkeler sahip olduğu iç insicam ve hareket kabiliyetiyle söz konusu virüsle etkin bir mücadele yürütürken bazı ülkelerde ise bu durum sağlanamadı.

Çin'den dünyaya yayılan Kovid-19, İran'da ilk olarak 19 Şubat'ta Kum kentinde görülmüş, ardından ülkenin tamamına yayılmıştı. İran'da dün itibarıyla koronavirüs kaynaklı can kaybı 3 bin 872'ye, vaka sayısı ise 62 bin 589'a ulaştı.

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin koronavirüsle mücadeledeki yönetim sisteminden kaynaklanan çıkmazları, kendisinden önceki 2 başbakan ve 5 cumhurbaşkanının yaşadıklarından farklı değil. Onlar da hukuki veya pratik hayatta birtakım çıkmazlarla karşı karşıya geldi. 4 Şubat 1979 ile 6 Kasım 1979 tarihleri arasında geçici hükümetin başında olan Başbakan Mehdi Bazergan istifa etti. 5 Şubat 1980 ile 20 Haziran 1981 tarihleri arasında görev yapan ülkenin ilk Cumhurbaşkanı Ebu el-Hasan Beni Sadr azledildi veya kendi deyimiyle darbeyle alaşağı edildi. 31 Ekim 1981 ile 14 Ağustos 1989 tarihleri arasında görev yapan Başbakan Mir Hüseyin Musevi'nin, dönemin Cumhurbaşkanı Ali Hamaney'le anlaşmazlıklar yaşaması da ülkeyi olumsuz etkiledi. Buna benzer durumlarla karşı karşıya kalan Eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi susmayı, Eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ise küsmeyi tercih etti.

Kovid-19'la mücadelede uyumsuzluk

İran Anayasası'na göre Cumhurbaşkanı ülkede ikinci adamdır. Ancak buna rağmen Veliy-i Fakih (Ali Hamaney) ve ona bağlı Devrim Muhafızları Ordusu, Yargı Erki, İran Radyo Televizyon Kurumu ve Dini ilimler Eğitim Kurumları gibi bazı kurumlar Cumhurbaşkanı Ruhani'nin Kovid-19'la mücadelesine mesafeli durdu. Bunun en müşahhas örneği, Ruhani'nin koronavirüsle mücadele için İran Ulusal Kalkınma Fonundan talep ettiği 1 milyar avroyu Hamaney'in 2 hafta beklettikten sonra onaylaması oldu.

Aynı şekilde Ruhani'nin emri altında olan bazı valiler, Sağlık Bilimleri üniversiteleri rektörleri ve birtakım yöneticiler de bu günlerde Cumhurbaşkanı'nı zora düşürecek tavır ve davranışlarda bulunmaktan çekinmiyor. Sağlık Bakanı Said Nemeki, şehirlerin karantinaya alınmasını söylerken Ruhani buna muhalefet etti. Ruhani salgının bazı kentlerde beyaz seviyede olduğunu söylerken bir-iki saat sonra Sağlık Bakanlığından "Ülkede beyaz seviyede yer bulunmamaktadır." açıklaması geldi.

Sorun, devrim yıllarına dayanıyor

Bu meyanda AA muhabirinin sorularını yanıtlayan İranlı Sosyolog Rıza Alicani, devlet içi yaşanan uyumsuzluğun temellerinin devrim yıllarına dayandığını söyledi.

Devrime iştirak eden farklı siyasi unsurların bir bir iktidardan uzaklaştırılmasıyla açılan yaranın halen tazeliğini koruduğunu dile getiren Alicani, "1979 İran Devrimi, 'bağımsızlıklık, adalet, cumhuriyet' ve Marksistleri dahi içine alan 'özgürlük' sloganları etrafında birleşen aydınlar ve din adamlarının ortak çabalarıyla başarıya ulaştı. Fakat, din adamlarına bağlı siyasi hareketlerden güç alan Devrim Lideri Ayetullah Humeyni, kişisel yapısı ve fıkıhçı tutuculuğundan menkul siyasetiyle muhaliflerini işkence ve idamlarla iktidardan uzaklaştırdı." dedi.

Sosyoloji bilimi yönünden 1980'li yıllardan sonra İran toplumunun bilinçli uyumsuzluk ve modern bir karektere büründüğünü kaydeden Alicani, "Baskıcı tutumları nedeniyle azınlıkta kalan din adamları, daha sonraları açıktan darbe yapmaya ve ülke lideri Hamaney'e bağlı Anayasayı Koruyucular Konseyi aracılığıyla seçimleri atamalara dönüştürmeye başladı. Ülkede uzmanlar ve işi bilen kişiler, istihbarat birimleri marifetiyle bir bir kenara itildi ve günden güne yöneticilerin kalitesi düştü." ifadelerini kullandı.

"Çift başlı yönetim kalkınmayı önlüyor"

Tahran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Celal Celalizade, ülkedeki siyasi çıkmazla ilgili hatanın çift başlı yönetimden kaynaklandığını söyledi.

İran Devrimi sonrası kanun koyucuların, ilk günlerdeki bilinçsizlikleri ve bazı siyasi gruplardan çekinmeleri nedeniyle yaptıkları kanunların topluma fayda getirmediğini belirten Celalizade, "Çift başlı yönetim ve kurumlar arası zıtlıkların, toplumu ve devlet idaresini ne kadar kötü etkilediğini görmekteyiz. Bu durum, toplumun zayıflamasına ve kalkınmaya yönelik projelerin uygulanamamasına neden olmaktadır." dedi.

"İran'da demokratik ülkelerin tecrübelerini uygulamadığımız ve kitle psikolojisiyle hareket ettiğimiz sürece başarılı olamayacağız." diyen Celalizade, "İran hala ideolojik bir toplum. Halkla devlet arasında bağlantı kuracak sivil toplum, parti ve bağımsız örgütlere sahip değiliz." değerlendirmesinde bulundu.

"İran devletinin amacı İslam’ı uygulamak değil"

İranlı gazeteci-yazar Dr. Halil Muhammedi ise ülkesindeki din-siyaset çatışmasıyla ilgili şu görüşleri paylaştı:

"İran devletinin amacı İslamı uygulamak değil, dini bir araç olarak kullanarak yaptıklarına meşruiyet kazandırmaktır. Demokratik yönetimlerde iktidar gücü halkın elindedir. Hamaney, iktidarı halkın eline vermektense bazı kurumlar arasında paylaştırdı ve bu kurumları karşı karşıya getirdi. Siyasi çekişmeden hiçbir kurum galip gelmezken Hamaney'in iktidarı ise baki kaldı."

İran devletinin halihazırda yürüttüğü politikalarla ülkede kalkınmayı sağlamasının mümkün olmadığını savunan Muhammedi, "İran devleti hiçbir zaman geri adım atmaz ve halka imtiyaz vermez. İran'da devletin, halkın refahını temin etme gibi bir düşüncesi yok. İnternet ve cep telefonu gibi imkanlar sunması da rejimin çıkarı nedeniyledir." ifadelerini kullandı.

- Dış politikada yaşanan tezatlar

İran dış politikasının da bu çelişkili ve sorunsal durumdan nasibini aldığı görülüyor.

Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanlığının "Çin, Kovid-19'la ilgili dünyaya acı bir şaka yaptı." açıklaması sonrasında, Dışişleri Bakanlığının söz konusu açıklamanın arkasında durması beklenirken, Çin'i savunur bir tavır alması, ülkedeki kurumlar arasında var olan uyuşmazlıklara bir örnek olarak gösterilebilir.

Yine merkezi Cenevre'de bulunan Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) örgütünden bir grup sağlıkçının koronavirüsle mücadelede İran'a destek vermek için ülkeye gelmesinin ardından bir gün sonra gönderilmelerine ne demeli?

İran dış politikasının merkezinde bulunan ABD ve bölge ülkeleriyle ilişkiler, Dışişleri Bakanlığı yerine Hamaney ve ona bağlı Devrim Muhafızları ve Kudüs Güçleri Komutanı tarafından yürütülüyor. Bu nedenle Irak hükümetiyle görüşmelere de söz konusu komutan gidiyor.

İranlı Sosyolog Rıza Alicani, bu konu hakkında ise şunları söyledi:

"İran'daki devrimin sloganı 'Ne Doğu, Ne Batı' şeklinde bir yaklaşımdı. Fakat Amerika karşıtlığı düşüncesi yükselip, geleneksel düşünce ağır basınca yenilenme ve modernizme karşı çıkılır oldu. Dar görüşlülük ve uzmanların devre dışı bırakılmasıyla, Batı ve ABD karşıtlığı el ele verdi. Bu durum, 2 yılda sona erebilecek İran-Irak Savaşı'nın 8 yıl sürmesine neden oldu."

İran'ın dış politikasını eleştiren Celal Celalzade ise, "İslam iddiasında bulunan bir devletin, 500 bin Suriyeliyi öldüren ve 9 milyon kişinin yurdundan olmasına neden olan bir diktatörü desteklemeye hakkı yoktur. Çağdaş dünyada ideoloji ve mezhep ihracı amacıyla bölge ülkelerine müdahale etmek, hiçbir zaman İran halkının faydasına olmayacaktır. Bölgenin barış ve refahı için çabalamalı, bilimsel ve insani yardım yapmalıyız. Cihad bahanesiyle diktatörler için savaşmamalıyız." diye konuştu.

İranlı gazeteci-yazar Dr. Halil Muhammedi ise ülkesinin uluslararası alanda yaşadığı sorunlarla ilgili şunları kaydetti:

"İran devletinin iç ve dış siyasetinde ihtiyacı olan şey şeffaflıktır. Ekonomi, savaş ve yaptırımlar, Ukrayna'ya ait yolcu uçağının düşürülmesi ve çevre sorunları, ülkedeki yönetim zafiyeti nedeniyle yaşanıyor. İran'da rejim ayakta kalabilmek için bilgi alış verişi serbestliğini uygulamaya mecburdur."

Devletin koronavirüsle mücadele karnesi

İran devletini hayati konularda gecikmeli şekilde karar almakla eleştiren Alicani, ülkenin koronavirüsle mücadeledeki başarısızlığının nedenlerini şu şekilde sıraladı:

"Salgını ciddiye almamak ve ilk günlerde saklamak, virüsün yayılmasına rağmen genel seçimlerin düzenlenmesi, dini taassupla Kum'da karantinaya karşı çıkmak, Biyo-terör saldırısı iddiaları ve Hamaney'in komplo bakış açısıyla konuyu ele alması, Cumhurbaşkanı Ruhani'nin siyaseten zayıflığı, şehirlerarası yolculukların devam etmesi ve işyerlerinin açık olması."

Alicani, "Doktorların ve kamuoyunun baskısı, İran devletini ülkede koronavirüs vakasının olduğunu açıklamaya zorladı. Daha önce; rehin alınan ABD Büyükelçiliği çalışanlarının serbest bırakılması ve İran-Irak Savaşı'nda Birleşmiş Milletler'in savaşı durdurmak için çıkardığı 598 nolu kararnamenin kabul edilmesinde yaşanan gecikmelerde olduğu gibi koronavirüs olayında da devlet geç hareket etti." dedi.

Dr. Celalzade de bu konuda, "Koronavirüs konusunda da öncelerde olduğu gibi kurumların birbirlerinin görev alanlarına müdahale ettiklerine şahit olduk. Bu zıtlıklar, ülke ve rejime zarar verecektir. Bir yetkili halka veya millet meclisine karşı sorumluluk taşımıyor ve iş ehli olmayanlara veriliyorsa enerjimiz boşa gidiyor demektir." dedi.

Dr. Muhammedi ise devletin koronavirüsle mücadelede attığı adımların ülke şartlarına uygun olduğunu belirterek, "ABD yaptırımları göz önüne alındığında İran'ın hazırda parasının olmadığını biliyoruz. Tahran yönetimi, ülke şartlarına uygun adımlar atıyor. İran, ABD gibi değil ki işsizler için 2 milyar dolar ayırsın." ifadelerini kullandı.

İran'da karantina uygulanmamasına yönelik eleştirilere katılmadığını kaydeden Muhammedi, "Bir ülkede şehirleri karantina altına almak o ülkenin ekonomik durumuyla ilgilidir. Eğer İran'da genel karantina uygulansaydı insanlar Kovid-19'dan çok açlıktan ölür, işsizlik tavan yapar ve ailelerin dağılmasına neden olan sosyal sorunlar ortaya çıkardı. Bu nedenle sert bir şekilde karantina kararı alınmadı." değerlendirmesinde bulundu.

Sonuç olarak; İran'daki zıtlıklar, sadece bilim ve ideoloji, devlet ve hükümet, aydın ve din adamı arasında değildir. Bugün, rejim destekçisi muhafazakarlar arasında dahi keskin görüş ayrılıklarına şahit oluyoruz. İran İstihbarat Kurumu Başkanı Hüseyin Taib'in kardeşi Ammar Karargahı Başkanı Mehdi Taib, ülkenin meşhur kentlerinden Kum hakkında, "İlim Kum'dan dünyaya yayılmaktadır. Fakat ABD, koronavirüs üreterek bu kentin meşalesini söndürmek istemektedir." derken, diğer taraftan ülkede muhafazakar kesimin teorisyenlerinden Dr. İbrahim Feyyaz ise üç hafta önce yayımladığı "İslam rönesansı Kum'da başlayacak" başlıklı makalesinde, "Kum'dan laikliğin, Meşhed'den sekülerizmin baş göstermesini beklemeli. Bu kentlerdeki dini medreselerde eğitim gören öğrencilerden çok sayıda dinden çıkmalarına şahit oluyoruz. İman elden gidince, ibadetler de biter. Batı'da keşişlerin de başına bu geldi ve rönesans yaşandı." ifadelerini kullandı.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!