12 Haziran (22 Hordad) seçim yenilgisini kabul etmeyen Musavi, sonuçların açıklanmasından sonra şu açıklamayı yaptı: "Biz, dinî öğretilerden ve halkın Peygamberimiz'in Ehl-i Beyt'ine olan ilgisinden çıkarılmış yeşil rasyonalizm akımını büyük bir coşkuyla sürdürecek ve ülkede azgınlaşan kirli yüzlü yalan istilasına karşı mücadele edeceğiz. Ama bu arada hareketimizin körü körüne olmasına da izin vermeyeceğiz."
Ancak maalesef, seçim sonuçlarıyla ilgili gösteriler, kanlı çatışmalara dönüştü. Olayı anlamlandırmak zor. Çünkü Türkiye'de İran'a ilişkin bilgiler eksik, değerlendirmeler de çoğu zaman yanlış.
Seçime katılma oranı yüzde 85. İmam Humeyni'nin efsanevi başbakanı Musavi'ye ilginçtir ne yoksul kesimler ne orta sınıf oy verdi. Sayıları yüz binleri bulan Devrim Muhafızları Ordusu, Gönüllüler Ordusu, İmam Humeyni Yardım Komitesi vb. gruplar da Ahmedinejad'a oy verdi. Aslına bakarsanız Musavi, devrimin mirasını devam ettiren iyi bir İslamcı. Popülist değil, entelektüel birikimi iyi. Demokratik katılımı, özgürlüklerin genişletilmesini istiyor; İran'ın dış dünyada takip etmekte olduğu aktif politikanın bir miktar geri çekilmesini savunuyor.
Pekiyi, kendilerini "usuli" diye adlandıran Ahmedinejad taraftarları neyi savunuyor? Hemen belirtmek gerekir ki, buradaki usuli adlandırması, 19. yüzyılda verimli bir fıkıh ve epistemoloji tartışmasını başlatan Ahbari karşıtı usulilik değil. "Önce ilke" anlamında bir usuliliktir bu. Bizde olsa olsa karşılığı "Önce Cumhuriyet, sonra diğer demokratik haklar ve özgürlükler" diyenlere tekabül edebilir.
İmam Humeyni'den sonra üç önemli kişilik profili etkili oldu. İmam'dan sonra işbaşına gelen Haşimi Rafsancani. Rafsancani "kalkınmacı"ydı; Özal'ın İran versiyonuydu. Bir yazımda ona "Başı sarıklı Özal" demiştim. Rafsancani'nin dönemi "yolsuzluklar ve zenginleşen iktidar yanlısı mollalar"la anılıyor.
1997'de Muhammet Hatemi dönemi başladı. Hatemi, filozof ruhlu, sakin tabiatlı bir insan. Reformcu kişiliğiyle öne çıkıyordu. 1994'te ilk defa "dinler arası diyalog ve medeniyetler ittifakı" kavramlarını öne çıkarmakla uluslararası alanda şöhret yapmıştı. Hatemi, Rafsancani ile Ahmedinejad çizgisi arasında sıkıştı, beklenen hamleyi yapamadı.
2005'te ise Mahmud Ahmedinejad cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı. Ahmedinejad'ın kişilik profilini anlatmak sanıldığı kadar kolay değil. Bir kere entelektüel derinliği yok, kitap okumaktan hoşlanmaz. Ancak beden dili çok kuvvetli, kitlelerle kolayca iletişim kurabiliyor ve özellikle dış politikada "İsrail'i hedef tahtası"na yerleştirerek heyecan yaratıyor. Ekonominin iyileştirilmesi yönünde kayda değer bir adım atmış değil, ama sosyal yardımlar yapıyor, kamu kaynaklarını ayni veya parasal olarak yoksul kesimlere dağıtıyor.
Ahmedinejad'ın bu çizgisiyle İran yol alabilir mi? Bu önemli bir soru. Mevcut duruma tepki Musavi liderliğinde 1979 ruhunu öne çıkaran İslamcılardan geliyor. Gösteriler tamamen onların kontrolünde. Musavi taraftarlarına göre, beden dili, popülizm, sağlık ve ekonomiyi düzeltmeden yoksullara sosyal yardım dağıtarak, tabii bu arada iki de bir "İsrail'e karşı sert çıkışlar" yaparak ayakta duran Ahmedinejad ve taraftarlarını ifade edebilecek en iyi tanımlama "tahaccur", yani taş kafalılık.
Musavi çok daha iyi bir sonuç alabilirdi. Üç büyük hata yaptı: 1) Kampanyada renk kullandı: Cennet rengi yeşil. Bu, Soros'un "renkli devrimleri"ni çağrıştırdı; 2) Rafsancani ile arasına mesafe koymadı. Bu da kalkınmacılığı ve yolsuzlukları hatırlattı. Hamaney, Rafsancani'nin mektubuna cevap vermemişti; 3) Özgürlükleri açıklık ve içki içmeye indirgemiş Batılı yaşama tarzının savunucularıyla çok içli dışlı göründü. Batı medyası Musavi'yi öne çıkarıp Ahmedinejad'ı karaladı. Bu hatalar İslamcıları geniş kitlelerden uzaklaştırdı.
ZAMAN