İran uzmanı Bayram Sinkaya, nükleer anlaşma sonrası İran'ın, Batı ile entegrasyonu sürecinde ekonomik olarak toparlanacağını ancak bölgedeki sorunların ortadan kalkmayacağı görüşünde. Al Jazeera’ye konuşan Sinkaya’ya göre Tahran yönetiminin Suriye politikası da değişmeyecek.
Ece Göksedef'in Röportajı:
İran’ın P5+1 ülkeleriyle imzaladığı nükleer anlaşma sonrası yaptırımlar kalkıyor, Batılı firmalar ülkede yatırım yapmaya başlıyor. İran’ın dondurulmuş olan parası da ülkeye aktarılacak. İran’ın hangi yatırım alanlarına öncelik vereceğini, Batı ile ters düştüğü Suriye politikasının değişip değişmeyeceğini ve bölge ülkeleriyle yaşanan gerginliğin bu süreci nasıl etkileyeceğini Bayram Sinkaya Al Jazeera’ye anlattı.
İran üzerine çalışmalar yapan ORSAM danışmanı, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim görevlisi Yrd. Doç Dr. Sinkaya, İran’ın bölgede de istikrara ihtiyacı olduğunu ancak olayların farklı geliştiğini söylüyor. Yine de bu durum İran’ın Batı ile entegrasyon sürecini etkilemeyecek. Suriye konusunda ise bir değişiklik olmayacağı görüşünde. Sinkaya’ya göre eğer bir değişim olsaydı, müzakerelerin sürdüğü son altı ayda bu görünür olurdu.
Sinkaya, anlaşmayı imzalayan Cumhurbaşkanı Ruhani'nin de iç politikada güç kazandığını söylüyor.
İran siyasetinde dini lider Hamaney’in önderliğinde etkili bir muhafazakâr kesim, bir de Cumhurbaşkanı Ruhani liderliğinde daha ılımlı bir hükümet var. Nükleer müzakerelerin başarıyla sonuçlandırılmış olması, İran içindeki dengeleri ve iç siyaseti nasıl etkiler?
Birkaç aşamadan geçtik, anlaşmanın imzalanması, benimsenmesi, UAEK raporlarının yayınlanması ve uygulama. Bu aşamaya kadar bir yol kazası olmaması Ruhani’nin ve İran hükümetinin elini hem içeride hem dışarıda güçlendiriyor. Önce iç siyaset dediniz, oradan başlayalım.
Ruhani’nin bütün seçim stratejisi, bütün siyasi yatırımı bu anlaşmanın yapılması üzerineydi. Çünkü hem İran’ın uluslararası itibarı düzelecek, hem yaptırımlar kalkacak, İran’ın üzerindeki önemli bir yük ortadan kalkacaktı. 26 Şubat’ta İran’da Parlamento ve Uzmanlar Konseyi seçimi var. Bu seçimde Ruhani’nin ekibinin daha güçlü olmasını bekliyoruz.
İran siyasetinde parçalanmışlıklar, farklı güç merkezleri var. Ama Hamaney ve Cumhurbaşkanı arasında da bir uyum olduğunu gördük aslında. Başlangıçta sanki pürüzler daha güçlüydü. Dışişleri Bakanlığı yeni adım attığında Hamaney hemen yeni kırmızıçizgiler ilan ediyordu. Belki de bu anlaşma sürecinin bir parçasıydı çünkü öylelikle İran müzakere heyetinin işi de Cenevre’de kolaylaşmıştı.
Anlaşma bir kez imzalandıktan sonra bu artık İran’ın ulusal onur sorunu oldu. Burada rehber (Hamaney) ve hükümet arasında tam bir mutabakat olduğunu görüyoruz. İran anlaşmada öngörülen yükümlülükleri yerine getirecek. Getirmezse bu İran’ın onurunun zedelenmesi anlamına gelecek. Tüm eleştirilere rağmen rehberin desteği sayesinde anlaşma İran parlamentosunda da onaylandı.
Bugünkü noktada artık top P5+1’in sahasında. Artık karşı tarafın yaptırımları kaldırması gerekiyor. Orada da sorun çıkmazsa Ruhani’nin eli iç siyasette güçlenecek. Ama Avrupa ve Amerika tarafından bir adım olmazsa Ruhani biraz daha zor durumda kalacak. Çünkü bütün tavizleri verdi, tüm yükümlülükleri yerine getirdi. Şimdi Avrupalıların güvenilirliğini test ediyoruz diyorlar. Hâlâ bir süreçten bahsediyoruz.
Hamaney’e rağmen bu anlaşma imzalanamazdı, dolayısıyla bir destek olduğunu görüyoruz. Ama Devrim Muhafızları tarafından hâlâ ufak da olsa olumsuz sesler yükseliyor. Bunları nasıl okumak gerekir?
Farklı güç odakları olduğu için küçük direniş hareketleri geliyor, tabir-i caizse. Ama onlar da 24 saat içinde çözülüyor. Eskiden bunları çözmek bu kadar kolay değildi. Bu da rehber ile hükümet arasındaki uyumu gösteriyor.
Ruhani’nin cumhurbaşkanlığına gelmesi ve hükümeti kurması sürecinde Hamaney’le karşı karşıya gelmemesi de önemliydi. Daha öncesinde de zaten Ruhani ve Hamaney arasında çok iyi bir ilişki vardı Ruhani 10 yıldan fazla bir süre İran Milli Güvenlik Konseyi’nde Hamaney’in kişisel temsilciliğini yaptı. Oradan gelen bir güven var. Hem de İran’ın önündeki alternatifler azaldığı için Ruhani’ye bir şans vermek istedi. İran için artık dönüm noktasına gelinmiş, esneme payı iyice azalmıştı. Ya anlaşma yapılacak, ya daha ağır yaptırımlar olacak ya da silahlı çatışmaya dönecekti. Ruhani ve Hamaney arasındaki kişisel yakınlık da anlaşma sürecini kolaylaştırdı. Bu uyum anlaşmanın uygulanmasını da kolaylaştırıyor. Arada çıkan farklı sesler olsa da Hamaney’in bunlara değil hükümete açık destek vermesi içerideki itiraz seslerinin de zayıflamasına yol açıyor.
Bu durum Amerika karşıtı sert tutuma sahip muhafazakârların iç siyasette zayıflamasına yol açabilir mi?
Zayıflama değil, burada bir çıkar birliği var. Amerikan karşıtlığında bir şey değişmiyor. Hâlâ Cuma namazlarında Amerika’ya lanet okuyorlar. Sorun sadece İran’ın uluslararası itibarının düzelmesi ve haksız yere maruz kaldığı yaptırımların kaldırılması. İran taviz verdiği kadar kazanımları da oldu. Buna kamuoyunu ikna etmekte hiçbir sorun yok. Önemli toplumsal kesimlerin çıkarları birleştiği için anlaşmanın uygulanmasında da bugüne kadar sorun yaşanmadı.
Parlamento seçimlerinde Ruhani’nin eli biraz güçlenebilir. Orada da Ruhani’yi reformcu diye Hamaney’in karşısına koymak yanlış. Çünkü o tam anlamıyla merkezi temsil ediyor. Hem muhafazakârların önemli kısmı hem de reformcuların önemli kısmı destekliyor. Ama kendisi reformcu gelenekten gelen bir siyasetçi değil, tam dengede, ortada duran bir siyasetçi. O da İran’daki süreci kolaylaştırıyor.
Anlaşmanın ardından İran’ın Suriye politikasında bir değişim olur mu?
İran’ın Suriye politikasında değişim olmayacak. Olsaydı bunu altı aydır görürdük. İran-Amerikan ilişkilerinde başka sorunlar vardı, bunlar çözüldü. İran, Suriye müzakerelerine dâhil edildi ama İran’ın Suriye politikasındaki ana eksen değişmedi. Suriye rejiminin muhafazasını kırmızı çizgileri olarak tâbir ediyorlar ve burada hiçbir değişim yok. Hatta geçen altı ayda İran’ın Suriye’deki varlığı daha da arttı.
Bu anlaşmadan sonra başlangıçta olumlu bir beklenti vardı. Ruhani hükümeti Batı’yla önemli bir sorunu çözdükten sonra bölgeye dönecek, oradaki sorunları da çözecek diye bir beklenti vardı. Bu yönde adım da attılar aslında. Anlaşma imzalandıktan hemen sonra Dışişleri Bakanı’nın birkaç Körfez ülkesine ziyareti oldu, Suudi Arabistan’a olumlu mesajlar gönderdiler. Ama bunlardan sonuç alamadı. Çünkü bölgesel meselelerin kendine has dinamikleri var. Batı’ya karşı oluşan insicam İran içinde bölgesel meselelerde oluşamadı. İran içindeki kesimlerin Suriye meselesine bakışı hâlâ farklı, orada ortak bir ulusal çıkar tanımı yapılamadı.
Suriye politikasında İran’ın rejim üzerinde bu kadar ısrar etmesinin sebebi doğrudan Hamaney’in kendi kişisel tercihi gibi görünüyor. İran hükümetine kalsa belki bu konu, daha uzlaşmacı bir tavır sergilediği için biraz daha kolay çözülebilirdi. Ama bu konuda Hamaney’i ikna etmek ya da vetosunu aşmak zor görünüyor.
Suudi Arabistan ile yaşadığı gerginlik İran’ın Batı ile entegre olmasında, hem ekonomik hem siyasi yönden etkili olur mu peki?
İran hükümetinin dış politikada hedeflediklerinin tam tersi bir sonuç oldu bölgede. Nükleer meselede çok ciddi adım atıldı, bir sonraki adım bölgesel meselelerin düzeltilmesiydi. İran bölgede ekonomik bir güce dönüşmek istiyor onun için de bölgede istikrara ihtiyacı var. Bütün İran için söylemek zor ama en azından Ruhani’nin ve hükümetin vizyonu bu. Batı’yla ilişkilerini düzeltirken Suudi Arabistan ve bölge ülkeleriyle daha fazla kopuyor, bu da dış politikada bir zayıflamaya sebep oluyor tabii. Ama İran’ı çok fazla etkileyecek bir durum değil Batı’yla ilişkilerinde, çok bir şey kaybetmeyecek.
Bu süre içerisinde Esed için İran’dan Bakan Yardımcısı düzeyinde, Suriye’den çıkması gerekirse ülkelerinde misafir edebilecekleri yönünde açıklamalar da geldi. Bunu Esed’in görevi bırakmasını kabul edebileceklerine dair bir işaret olarak görebilir miyiz?
Geçiş hükümeti konuşuluyor, İran Viyana müzakerelerinin bir parçası oldu. O süreden sonra belki Esed’in Suriye’de yaşaması zor olacak, o zaman kapılarımızı açarız diyorlar. Orada Esed’le kişisel ilişkilerinin boyutunu da gösteriyor o. Bugünkü şartlarda Esed’e çık gel, orada kalanlar at koştursun demezler. Geçiş sürecini İranlılar kabul ediyor, o süreç nasıl yapılacak, seçimler nasıl uygulanacak orada sorunlar var.
Söylemsel olarak bir işaret olabilir ama gerçekten uygulanabilir bir yol haritası çizilebilir mi? Herkes barıştan söz ediyor, İran’ı da bu çerçevede değerlendirmek lâzım ama İran’ın buradaki yaklaşımı ne olacak? İki tarafın şartları pek yakın görünmüyor. Uzlaşmaya açığız, sorunun çözümüne açığız diyor ama yol haritasını çizmeye gelince orada daha sert duruyor.
Biraz daha ekonomi boyutuna bakalım. Birçok uluslararası firma ve Batılı ülke İran’a yaptırımların kalkmasını bekliyor. İran burada neye öncelik verecek sizce?
İran enerji üreten bir ülke ama enerji altyapısı ve yatırımları son derece kötü. Çok eski teknolojiyi kullanıyorlar, bunun yenilenmesi lazım. Özellikle uluslararası enerji şirketlerinin İran’da yatırım yapmasını kolaylaştıracak düzenlemeler yapıyorlar ve onları davet ediyorlar öncelikle.
Aynı teknolojiyle önceden ürettikleri petrolün belki yarısını üretebiliyorlar, çok büyük zarar ediyorlar. Rafineri kapasitesinde de ciddi sorunları var. Önceden beş kız kardeş diye bilinen büyük petrol şirketleri var (Exxon, Mobil, Chevron, Shell, British Petroleum) onların önü açılacak.
İran’ın petrole bağımlılığı, bölgedeki petrol üreten ülkeler arasında en az olan ülkelerden biri. Farklı sanayi kolları var, tarımı var. Yaptırımların kalkmasıyla ticaretin önü açılacak. Otomotiv üretim merkezi de olmak istiyor, böyle bir önceliği var. Fransız Peugeot şirketinin bir de Kia’nın yatırımları var. İran’da ortak üretim yapıyorlardı, yaptırımlar sürecinde Peugeot çekilmişti şimdi geri dönmeye çalışıyor. Yeni süreçte büyük uluslararası otomotiv şirketlerinin de İran’da yatırım yapması beklenebilir. İran çevreye ihracat merkez üssü rolünü oynayabilir bu piyasada.
Bir de İran’ın dondurulmuş parası var, artık o da ülkeye girecek. Suudi Arabistan, İsrail gibi bölge ülkelerinin bu parayla Hizbullah gibi bazı silahlı gruplara desteğini artıracağı endişesi var. Nerede kullanacak bu parayı İran, projeleri var mı?
İran’ın en büyük projesi başkenti taşımak. Tahran’da büyük bir deprem bekliyorlar bu sebeple şehrin güneyine taşımayı planlıyorlar. En son 10 yıl süreceği söyleniyordu ama şimdi bu proje hızlanabilir.
Dışarıda İran’ın ne kadar parası var bundan emin değiliz. Ortalama 80 milyar dolar diye tahmin ediliyor ama abartılı bir rakam da olabilir bu. Kendi sanayi altyapısını değiştirecektir.
İran’ın yeni nükleer projeleri devam ediyor. Bunlar da önemli sermaye gerektiren hamleler. Rusya ile bir reaktör anlaşması imzaladılar.
Hizbullah’a gelmeden önce İran’ın savunma sanayisinde de ciddi sorunlar var. Yeni savunma yatırımları yapacak muhtemelen, füze programları geliştirecek, yeni silahlar alacak. En zayıf olduğu sektörlerden biri sivil havacılıktı. Uçak yedek parçası dahi temin edemiyorlardı. Şimdi yaptırımların kalkmasıyla uçak filosunu yenileyecek.
Hizbullah ile ilgili daha fazla kaynak aktarımı korkusu var ama İran’ın ekonomisinin iyi olduğu dönemleri de gördük kötü olduğu dönemleri de gördük ama Hizbullah ile ilişkisi hiç değişmedi. Hiçbir zaman buraya kaynak aktarmaktan imtina etmedi. Şimdi eli biraz daha rahatlayacak belki ama uluslararası petrol fiyatlarındaki düşüş de malûm. Para girişi rahatlatacak olsa da İran ekonomisinin ciddi yapısal sorunları var. O yüzden bu paranın kullanılması çok büyük bir tehdit arz etmiyor. O kısa sürede İran’da buharlaşacak bir para, ancak açığı kapatacak. Dışarıya belki bir nebze daha kaynak aktarabilir ama çok büyük bir oran olacağını sanmıyorum.
Kaynak: Al Jazeera