Ahmet Varol / Yeni Akit
Devlet başkanları da kaza yapabilir!
Ölüm geleceği kesin olan bir hadise. Çünkü Yüce Allah bu dünya hayatını sonsuz yaşamak üzere değil bir imtihan süreci olarak yaratmış. Kur’an-ı Kerim’de şöyle deniyor: “Hanginizin amelinin daha güzel olduğu konusunda sizi denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur.” (Mülk, 67/2)
Asıl hayat ölümden sonra. Dünya hayatı sadece bir imtihandır ve Allah bizi geçici olan bu hayatta çok uzun süre tutmuyor. İmtihan çok daha uzun sürseydi belki zorlanır ve sıkılırdık. Çünkü imtihanda büyük zorluklar da var. Nitekim bazıları imtihanın zorluklarına katlanamayarak salonu erken terk edebiliyor. Ama Allah buna izin vermemiş ve imtihan bitinceye kadar beklememizi, zorluklara katlanmamızı istemiş.
Ölümün bir tabii şekli var, bir de istisnai sebebe dayanan şekli. İstisnai sebepler arasında kişinin kendisinin veya onunla ilgilenenlerin kusur ve ihmallerinden kaynaklananlar olduğu gibi başkalarının kasıtlı müdahalesinden kaynaklananlar da var.
Kusur ve ihmaller sebebiyle vuku bulan olağan dışı olaylara Türkçede yaygın olarak kaza deniyor ki bunların bazıları ölüme yol açabiliyor.
Herhangi bir şahsın kaza sebebiyle hayatını kaybetmesi genellikle alelade bir hadise olarak görülürken özellikle devletin üst kademesinde yer alan kişilerin bu tür bir sebepten ölmesinin arkasında birilerinin parmağı olabileceği ön yargısıyla hareket ediliyor ve bu doğrultuda teoriler geliştiriliyor.
Bu biraz normaldir. Çünkü böyle önemli konumda olan kişilerin kaza yapmalarının önlenmesi için daha fazla tedbir alınır. İkinci olarak da bu kişilerin hayatlarına kasteden art niyetlilerin sayısı daha çoktur ve onlar da cinayetlerini imkan bulduklarında kaza süsü vererek gerçekleştirmeyi tercih etmektedirler. Ama devlet başkanlarının, devletin üst kademesindeki yöneticilerin, etkili kişilerin kaza yapmayacaklarına dair bir garanti yok. Onların da kendilerinin veya işleriyle ilgilenenlerin ihmallerinden, kusurlarından kaynaklanan kazalar yaşanması mümkündür ve oluyor.
19 Mayıs Pazar günü de İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Tebriz Cuma İmamı Ali Haşim ve Doğu Azerbaycan Eyalet Valisi Malik Rahmeti bindikleri helikopterin düşmesi sonucu hayatlarını kaybettiler.
Başlangıçta olayın hava şartlarından kaynaklanan bir kaza olabileceği üzerinde duruldu. Ancak sonrasında suikast olduğu yönündeki yorumlar ağır basmaya başladı. Ancak henüz olay yeterince netlik kazanmış değil. Hava şartlarından kaynaklanan bir kaza olması ihtimali üzerinde bazı şüphe ve tereddütler bulunduğu gibi suikast olduğu, eğer öyleyse kimler tarafından gerçekleştirildiği konusunda da henüz çok açık ve iddialı konuşmaya yetecek bilgi ve delil mevcut değil.
Şu var ki suikast ihtimaliyle ilgili yorumlarda genellikle olayın arkasında ABD ve İsrail’in olabileceği görüşleri öne çıkıyor.
ABD ve İsrail’in böyle bir suikastı gerçekleştirmiş olması ihtimal dışında olmadığı gibi güçlü bir ihtimal olarak görülmesi de mümkündür. Çünkü her ikisinin de geçmişi siyasi cinayetlerle doludur. Teknik imkanları ve istihbarat bağlantıları da bunu başarabilmeleri için yeterlidir.
Ama siyonist işgal rejimin böyle bir şeyi başarmış olması onun her bakımdan lehine olacağı gibi İran’ın bunu önleyememiş olması da ciddi anlamda bir eksiklik sayılır.
Fakat dikkatimizi çeken durum İran’ın resmi tavrında ve raporlarında kaza ihtimalinin öne çıkarılmasına, sabotaj ihtimalinin pek güçlü olarak görülmemesine rağmen İran lehine propaganda yapan yorumcuların olayın arkasında ABD ve İsrail’in yer aldığı iddiasını neredeyse kesin ifadeler kullanarak öne çıkarmalarıdır. İran lehine propaganda yapanların, onun resmi politikasına zarar verecek bir tavrı bilerek tercih etmeleri muhtemel değildir. Anlaşıldığı kadarıyla İran resmi tutumunda kendini karşıt operasyona zorlayacak bir durum hasıl olmasına fırsat vermekten kaçınırken, propagandacıları vasıtasıyla da olayı stratejik hesaplarında işe yarayacak bir malzeme olarak değerlendirmeyi ihmal etmiyor.