Tarık Asaf - Erkam Kuşcu / Haksöz Haber
2011 senesinde başlayan Suriye kıyamının en başından beri Suriye halkının katili olan Esed rejimini destekleyen İran, bölgedeki halklar ile çok büyük bir kopuş yaşadı. Aslına bakılırsa ‘79 İran Devrimi’ni umutla karşılayan Müslüman halklar ile farklı siyasi meselelerde kırılmalar yaşayan rejim açısından her zaman bir “bahane” söz konusuydu. Kimi zaman Amerika’yla verildiği iddia edilen savaşlar, kimi zaman Kudüs meselesi, kimi zaman da ekonomik darboğazlar İran rejimi açısından işlediği cürümleri örtmek için bir maske olarak kullanıldı. Ancak Suriye kıyamıyla birlikte artık bahanelerle üzeri örtülemeyecek derin bir kırılma yaşandığı söylenebilir.
İran’ın iç politik durumu da bu yaşananlardan önemli ölçüde etkilendi. Yakın zamanda İran halkının kötü yönetim ve ekonomik problemlerden dolayı ayaklandığına şahit olduk. Halkın tepkisinden ayrı olarak farklı etnik gruplardan ve siyasi yönelimlerden oluşan muhalif grupların da İran rejimine karşı artarak çoğalan tepkiselliğinden bahsetmek mümkün. Bu durum karşısında rejimin reaksiyon gösterme şeklinin ise muhaliflerini ortadan kaldırmak olduğuna şahit oluyoruz. Gayri hukuki yargılamalarla yargı önüne çıkartılan(!) muhaliflerin sonu darağacında bitti.
İsfahan Başyargıcı geçtiğimiz yıllarda yaşanan eylemlere katılan yedi kişi hakkında ‘yeryüzünde fesat çıkarmak’ suçlamasında bulundu ve bundan sonraki süreçte benzer eylemlere katılanları ise idam etme imasında bulunarak tehdit etti.
Başyargıcın açıklama yaptığı günlerde, Temmuz 2017’de Urmiye Devrim Mahkemesinin ölüm cezasına çarptırdığı siyasi tutuklu Hidayet Abdullahpur ailesinin bile haberi olmadan gizlice idam edildi. Ülke dışındaki medya kuruluşlarına konuşan baba Ebubekir Abdullahpur ise oğlunun cenazesinin verilmesini eğer defnedildiyse mezar yerinin tarafına bildirilmesini talep ediyor.
Ahvaz’ın Şeyban şehrinde idam kararları onaylanan üç tutuklu da diğer siyasi ‘suçlular’ gibi gizli bir yere nakledildiler. Götürüldükleri yerler aileleri dahil kimseye söylenmedi. Aileler bu üç gencin de idam edilmiş olabileceğinden endişe ediyorlar.
Kasım-Aralık 2019 aylarında ‘hayat pahalılığı protestoları’ sürecine katılan üç genç hakkında daha önce İran Devrim Mahkemeleri 15. Şubesince verilen idam kararının Yüksek Mahkeme tarafından onaylandığı haberleri medyaya düştü. Gelen yoğun tepkiler sonucunda İranlı yetkililer açıklama yapmak zorunda kaldı ve kararın henüz onaylanmadığı açıklandı.
Devrimin ilk yıllarında yüzlerce muhalif idam edilirken kimileri ise faili meçhul suikastlarla ortadan kaldırılmıştı. Halihazırda 1988 yılında binlerce siyasi ‘suçlunun’ idam kararlarını veren komitenin içerisinde olan İbrahim Reisi gibi birinin Yargı Erki Başkanı olduğu bir yerde mahkemesi görülen kişiler hakkında adil hüküm verilmesini beklemek de boşuna olacaktır.
İki yıl önce idam edilen Ramin Hüseyinpenahi'nin annesi, oğlunun mezar yerini öğrenmek istiyor ancak rejim yetkilileri bu bilgiyi anneden saklıyor.
Görülen o ki, İran rejimi dış politikadaki dostlarının halklarına reva gördüğü metotları kendi halkına uygulamakta bir beis görmüyor. Bu şekilde devam ederse sonuçları da dostlarıyla aynı paralelde olma ihtimalini taşıyor: Ya devrim ya da halksız bir despotizm. Ailelerinin haber dahi alamadığı siyasi tutuklular, rejimin muhaliflere yönelik gösterdiği tepkinin mahiyeti hakkında yeterince bilgi veriyor: Tecrit ve ölüm!
Hidayet Abdullahpur’un babası bu ses kaydında, Reisi'ye seslenerek, Reisi’nin kendisini Allah ve Peygamberin yerinde gördüğünü, İslam’ın hangi buyruğunda böyle bir zulüm emredildiğini soruyor. Halkın 79 devrimini yaptığı için artık pişman olduğunu da sözlerine ekliyor.