İran’ın İşgal ve Katliamlarını Nasıl Tanımlamalı?

KENAN ALPAY

Empati yapmanın hep iyi ve faydalı olduğunu anlatıp dururlar da bu işi becerebileceğimden hep kuşku duyarım. Ama olsun belki kırık dökük de olsa bir işe yarayacak bir kıyas imkânı elde edebiliriz. İlaveten sadece kendi mağduriyetlerinin acil bir biçimde hesabını sormaya kalkan bazı kimselerin başkalarının mağduriyeti söz konusu olunca nasıl da arzı kuşatıcı bir merhamet ve gelecek asırlara uzanan bir maslahat tavsiyesi için yarışa girdiklerini görelim.

Öfkelenmeden düşünelim ve hakikatin şahidleri olarak cevaplayalım:  Fethullah Gülen Cuntası’yla vahdet ve kardeşlik mümkün mü? Fethullahçıların halka karşı silah çekmesini, toplumun siyasi iradesinin üzerine tank sürmesini, ülkeyi Amerika ve İsrail’e peşkeş çekmesini affedemez miyiz?

İki Fasık: Fethullah ve Ayetullah

Mahremiyetleri ihlal eden röntgencilikten teşhirciliğe, komploculuktan haraç kesmeye, yalan delil üretip mağduriyet oluşturmaktan toplumu kaosa sürüklemeye değin türlü cürümleri teamül haline getirmiş Fethullahçı şebeke ile hukukumuz bir kardeşlik hukuku olabilir mi? Fethullahçıların suçlarını örtmek, fitnelerine masum ve meşru bir format kazandırmak üzere İslami kelime ve kavramlara sık sık müracaat etmelerine hoş bakmak mümkün mü?

Fethullahçıların Amerika ve Avrupa’yla iş tutup Türkiye’yi bir müstemleke ülkesi haline sokma girişimlerini çok abartmayalım, affedelim gitsin diyebilir miyiz? Türkiye’nin siyasal ve toplumsal iradesine emniyet, yargı ve medya kumpasıyla ipotek koyma operasyonlarını, bir hatadır olmuş uzatmaya değmez, konuşa konuşa yarayı derinleştirmeyim kategorisinde değerlendirebilir miyiz?

Kifayet eder sanırım, konuya dair başka kıyaslar mümkün ama gerekli değil. Peki, Fethullahçı cuntanın işledi suçların binlerce mislini sistematik olarak işleyen İran için ısrarla devrede tutulan ‘vahdet, kardeşlik, komşuluk’ frekansındaki bu alicenaplıklar, bu kadirşinaslıklar da neyin nesi oluyor? İran’ın Suriye ve Irak’ta giriştiği işgal ve katliamları gündeme getirmek büyük bir suç, affedilemez bir fitnecilik olarak resmediliyor bu aralar. İran ordularının ve Lübnan, Afganistan, Pakistan gibi ülkelerden örgütleyip getirdiği çetelerin Irak ve Suriye’de oluşturduğu kan denizinin içinde boğulan mazlumlar yüz binlerle ifade ediliyor. Şehirleri başına yıkılanlar, evini barkını geride bırakıp mülteci konumuna düşenler, yetimler ve dullar, yaralılar ve travma geçirenler milyonlarla ifade ediliyor.

İran’ın işgal ve katliamlarını konuşmak gayet profesyonel düzeyde işleyen psikolojik harp yöntemleriyle “vahdete indirilmiş bir darbe, İslami kardeşliğin arkadan hançerlenmesi” şeklinde lanse ediliyor. Şii-Sünni ihtilafını körüklememenin, Şii-Sünni çatışmasına malzeme taşımamanın hatta İngilizlerin oyununa gelmemenin en emniyetli ve garantili yolu susmak ve gidişata teslim olmaktır algısı usul usul inşa ediliyor. İran’ın Suriye’de Rusya’yla, Irak’ta Amerika’yla organize ettiği işgal ve katliamlar muhayyel bir vahdetle, ütopik bir kardeşlikle aşacağımıza inanmamızı istiyorlar.

Hiç tarihin derinliklerine ve uzaklara gitmeye gerek yok, bu hafta Tahran’da İran devleti tarafından 30. düzenlenen İslami Vahdet konferansına bakarsak özlenen ve dayatılan şartları net olarak görebiliriz. Güya sertlik yanlısı, işgal ve katliamların teşvikçisi Rehber Ali Hamaney’e muhalefet eden ılımlı Cumhurbaşkanı Ruhani’nin konuşmasına kulak verelim. Ruhani Irak, Suriye, Yemen ve Afganistan’da İran olarak bölge ülkeleriyle terörizme karşı etkin bir mücadele verdiklerini ve başarılar elde ettiklerini deklare ediyor.

Samirilerin Vahdeti, Bel’amların Kardeşliği

Suriye’de ve özellikle Halep’te Peygamberin yolunda yürüyerek teröristleri imha ettiklerini, bölgeye güvenlik ve refah getirdiklerini beyan ediyordu. Can alıcı vurgusu şöyleydi: “Türkiye teröristlerin başına geleceklerden endişeli, çocuk ve kadınların değil teröristlerin Halep’ten sağ salim tahliye edilmesinin peşindeler.

Vahdet Konferansı için bu sene müşteri az ama İran’a iltisaklı ve müzahir aydın ve ulemanın oluşturduğu tablo zillet ve edepsizliğin sınır tanımamakta ne kadar inatçı olduğunu teyid ediyor. Vahdet namazını katil Beşşar Esed’in Başmüftüsü Şeyh Ahmet Hassun kıldırıyor. Haasun Suriye’nin tüm bölgelerinde ama özellikle Halep’te muhalefeti bitirmek üzere şehirlerin haridan silinmesi yolunda fetva veren isim. Katliam ve yıkım fetvasıyla maruf bir Samiri’nin arkasında Şii-Sünni saf tutup namaz kılanların barış ve diyalogdan anladıkları işte böylesi bir vampirler ittifakı, Frankeştaynlar vahdetidir.

Fathullahçı Cunta Amerika’nın hegemonyasını Türkiye’de tahakkuk ettirmek üzere halkın üzerine kurşun sıktı, Meclis’i bombaladı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üzerine suikast timleri saldı ve 250’den fazla kardeşimizi katletti. Fethullahçı cuntanın kadroları bizim kardeşimiz mi, arkadaşımız mı, dostumuz mu? Elbette değil ve olamazlar da. Peki, o zaman Suriye ve Irak’ı işgal edip Amerika ve Rusya’nın desteğiyle yüzbinlerce kardeşimizi çocuk, kadın ihtiyar demeden katleden, işkence eden, tehcir eden İran nasıl kardeş ve dost oluyor? Bize kurşun sıkanları affetmiyoruz da Suriye ve Irak halkına bomba atanları affetme teklif ve yetkisini kendimizde nasıl görüyoruz?

Enteresan olan Türkiye’de vahdet ve kardeşlik masalını okuyup da, güya Tayyip Erdoğan için tereddütsüz ölürüm yollu masallar okuyup da, kendi hesaplarına Fethullahçılıkla amansız bir mücadele efsanesi yazanların önemli bir kısmı konu İran’a gelince aynı plağı çalıyorlar. Biz Fethullahçı cuntanın bileşenleriyle kardeş ve olamıyor ve hesaplaşmaktan kaçınamıyorsak nasıl olur da Suriye ve Irak halkına kardeşlik, dostluk ve affedicilik tavsiye edebiliriz.

‘Ölümüne Reisçi’ maskesi takanların bir kısmı tıpkı Fethullahçılar gibi ama bu kez İran hesabına takıyye yapıyor, profesyonelce Acem oyunu oynuyor ve ölümcül sızıntıyı kolaylaştırıyor