Siz Azerbaycan Medyasının tanınmış simalarındansınız sık sık açıklamalarınız ile gündem oluşturuyorsunuz bize kendinizi tanıtabilir misiniz?
Ben 1965 doğumluyum. Hukukçuyum. Felsefe üzerine doktoram var. Araştırma alanım Din felsefesi. Sovyetlere karşı öğrenci harekâtının liderlerinden biriydim. Azerbaycan’ın bağımsızlık savaşını kazandığı süreçte rahmetli Elçibey’in siyasi danışmanlığını yaptım. Uzun süre Halk Cephesinde onun siyasi işlerden sorumlu yardımcısı oldum. Elçibey’in cumhurbaşkanlığında Devlet Hukuk Dairesi başkanlığı yaptım. 1995-1998 de Elçibey’in Türkiye özel temsilcisi görevinde bulundum. Siyasi görüşlerimden dolayı kısa bir müddet hapiste kaldım. 2003'te kader birliği yaptığım arkadaşlarım ile Büyük Kuruluş partisini (BGP) kurduk ve onun Genel Başkanı seçildim. İki dönem -2005 ve 2010 da Baküden Azrbaycan Parlamentosuna milletvekili seçildim. Parlamentonun İnsan Hakları komisyonunun, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesiyim. Azerbaycan Hukukçular Konfederasyonu Yönetim Kurulunun da üyesiyim. Hukuk, tarih, felsefe, politika ve dine ait, aynı zamanda güncel konularda Türkiye ve Azerbaycan’da 15'ten fazla kitabım yayınlandı. Azerbaycan parlamentosunda ise muhalefeti temsil ediyorum.
Son dönemde Azerbaycan-Türkiye ilişkileri çok gelişti Türkiye’nin özelde Azerbaycan genelde ise Kafkasya politikalarını nasıl buluyorsunuz?
Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerinin en üst düzeyde olması Azerbaycan’a sevgisi olan her insanın arzusudur. Ve bunun hep böyle devam etmesini Allah'tan temenni ediyoruz. Biz unutkan insanlar değiliz ve kalbimizin bir köşesinde yazılmış ki, Azerbaycan’ın ölüm kalım mücadelesi verdiği günlerde Nuri Paşanın komutanlığında Kafkas İslam Ordusu bu memleketi ölümden, Ermeni-Rus vahşetinden kurtardı ve bu kardeşliğin dünyada benzer örneği olduğunu düşünmüyoruz. Bu nedenle de Türkiye ile siyasi, askeri ve ekonomik alanda ilişkilerin daha da gelişmesi hepimizin, hem de bütün Türk dünyasının faydasınadır. Türkiye’nin Kafkas politikası şimdiki şartlarda arzu edildiği kadar aktif değildir bunun ana sebebi Rusya’nın bölgede etkinliğinin artması ile ilgili bir durumdur. Türkiye’nin Azerbaycan’ı Yukarı Karabağ konusunda her zaman desteklemesi bizim için çok önemlidir. Ufak tefek görüş ayrılıkları olabilir fakat Türkiye’nin Kafkas politikası Azerbaycan çıkarlarına uygundur.
Kafkasya gerçekten karışık. Rusya’nın tekrar eski günlerdeki gibi işgal politikaları izlemesi, bu bağlamda Ukrayna’daki son olaylar ve şu an Ermenistan-Azerbaycan arasında olan sürtüşmeler... Neler oluyor Kafkasya’da?
Ukrayna’da Kırım'ın işgali ile başlayan süreç bölgede güvenliğin garantisinin zor olacağına bir işarettir. Rusya eski Sovyet politikalarına yeniden dönüşe karar vermiş, bu ise herkes için bağımsızlığına yönelik bir tehdit ortamı yaratmıştır. Ermenistan’ın Avrasya Birliğine dâhil olması bizimle ilgili daha farklı bir politikaların üretileceğini haber vermekte. Bu tehlikeleri önlemek için Azerbaycan hem Rusya ile hem de Avrupa Birliği ile aktif bir dış politika yürütmektedir. Kafkasya’da şimdi ciddi bir hareketlenme olmasa da, bölge için baskıcı politikaların artması beklentileri mevcuttur ve burada olayların olumlu gelişmesini düşünmek zordur. Ermenistan’la bir Rusya, bir de AB aracılığı ile başa baş görüşmelerin devamı sorunun çözüme değil, bu güçler aracılığı ile uzatılmasına yarayan verimsiz bir durumdur.
Deniliyor ki Azerbaycan –Türkiye ilişkileri gün geçtikçe gelişiyor buna paralel Azerbaycan’da da bazı olumlu şeyler oluyor. Mesela hasat hizmetin yürürlüğe girmesi yolsuzluğun, rüşvetin az da olsa önüne geçilmesi, Devleti soyup soğana çeviren bazı yüksek yerdeki memurların tutuklanması vs. bunlar doğru mu?
Azerbaycan’da politik düzen ve durum Türkiye'dekinden çok farklı. İlk önce bir petrol ülkesinin özelliği devlet gelirlerinde ağırlığın bu sahaya ait olması ile bilinmekte. Bu muazzam gelirler hem de devletin daha işlek ve verimli harcama politikası izlemesini zorunlu kılıyor. Bu ise özlüğünden yolsuzlukla ilişkin bazı sorunları ortaya çıkarır. Devletin bununla ilgili yasaları sertleştirdiği gerçeği var. Ancak hırsız ve rüşvetçi memurların tutuklanması yaygın bir durum değil ve bu sahada sorunlar yeterince mevcuttur.
Halk ile konuştuğumuz zaman Türkiye’ye, Erdoğan’a büyük bir sempatilerinin olduğu görünüyor fakat Azerbaycan’da bazı muhalif çevrelerde ve kendisini ‘’entelektüel ’’ gibi gösteren tabakanın içinde bir Erdoğan düşmanlığı görünüyor hatta gazeteci yazar Ruslan Beşirli de bu konuya bir makalesinde değinmiş ve o kesime ciddi eleştiriler yöneltmişti. Sizce bunun sebebi nedir?
Türkiye’de böyle bir deyim var: “şahsı beğenmeseniz bile en azından makama saygılı olunmalıdır. ” Azerbaycanda Türkiye’ye bakışta her zaman bu düşünce önde olmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı, cumhurbaşkanı kimliğine bakmayarak bu makama genellikle saygı duyarlar. Sayın Erdoğan’a münasebete gelince ise, biz siyasetcilerde sevgi sözcüğü pek popüler sayılmaz. Politikası bize uyarsa değer verilir; uymazsa eleştiririz. Bazı konularda Erdoğan’ın yaklaşımını bizler de destekleriz, bazı konularda ise bizim de görüşlere ters düşebilir sonuçta siyasetçiyiz. Fakat Türkiye Cumhuriyetinin cumhurbaşkanına, Başbakanına etik kuralları aşarak tavır koymayı toplumumuz iyi karşılamaz. Söz konusu makaleye rastlamadım, ancak düşmanlığa varan bir yaklaşım varsa, bunlar yanlış adımlardır. Sayın Erdoğan’ın da, Sayın Davutoğlu’nun da Azerbaycan’a yönelik bazı politik tutumlarını ben de eleştirebilirim, fakat doğru bulduğum politikaları da vardı ve takdir ediyorum. Türkiye’nin içindeki duruma bizim müdahil olmamız yanlıştır. Ben Türkiye’de bulundum orda kaldığım sürede yeterince iyi araştırdım ve oradaki politik ve iş çevrelerinin temel yapısını az çok biliyorum. Fikrimce, biz Türkiye’de olaylara eşit mesafede bulunmaya özen göstermeliyiz.
Azerbaycan’da hatta Rusya’da İslami medreselerin, mescitlerin din âlimlerinin bu kadar zayıf olmasına rağmen gençlerin, yeni kuşağın İslam’a büyük bir rağbeti olduğu görünüyor bunun sebebi nedir? Bu İslamlaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Azerbaycan’a geleneksel İslam genellikle İran’dan gelen teorik prensiplere dayandığından, İslam’a bakışta da her zaman İrancı zihniyet öne çıkmış. Uzun yıllar toplumumuz İslam’ı değil de, İslam tarihinin lüzumsuz entrikalarını din adına yaşamış, gerilikçi bir molla sınıfının otoritesi altında bulunmuştur. ( burada fars mollalarını kastediyor) Bağımsızlıktan sonraki süreçte Kur'anı Kerim'in çevirisinin yapılması ve her eve ulaşması düşünen insanlarda din anlayışına yeni bakış şekillendirdi. Dışarıda kaliteli din okullarında eğitim gören gençlerin yetişmesi de bu işte olumlu tesir göstermiş oldu. Bu gün Azerbaycan’da dini cehalet de yaygındır. Fakat dine modern yaklaşım da artmaktadır. Ben de bir dindar olarak geldiğim netice budur ki, dinin Azerbaycan’da siyasi elbisede ortaya çıkışı çok tehlikeli olur.
Dinin Azerbaycan’da siyasi elbisede ortaya çıkışı çok tehlikeli olur derken neyi kastediyorsunuz İran yayılmacılığını mı?
İlk önce tabii ki, İran’da İslam’ın siyasete alet edilmesinin yarattığı tehlike var. Öte yandan dışarıdan Azerbaycan’a empoze edilen dini görüşlerde de bu tehlikeyi hissetmiş olursun. Siyasette İslam ahlakından ve prensiplerinden faydalanmak önemlidir, fakat İslam adına politika yürütmek yanlıştır. Siyasette devlet çıkarları için bazen yalan var, ancak siyasetin karşısına İslam adı konulursa, bu yalan İslam adına yapılmış yalana dönüşür. O sebepten de fikrimce İslam üç yerde daha fazla aktif olmalıdır: İnsanın kendi içinde, insanın evinde bir de camilerde. İslam’ın bu hale gelmesinin esas nedeni de siyasetin içinde yer alması ile ilgilidir. Azerbaycan’da da bu model toplum düzeni için daha yararlı olabilir.
Fazıl bey size gösterebilirim bize yüzlerce şikâyet geliyor diyorlar ki ‘’ Azerbaycan’da mescitler kapalıdır, hicap üniversitelerde okullarda yasaktır’’ Hatta birkaç gün önce medyada çıkan haberlere göre.’’ Azerbaycan Hızı Belediye başkanı okula başörtüsü ile gelen öğrencilere: '' başörtülü okumak istiyor iseniz Türkiye'ye gidin burada yasak'' demiş geçenlerde Sumgayt devlet üniversitesinin Rektörü da cumhurbaşkanın özgürlükçü açıklamalarına rağmen hicaplı üniversiteye gidenlere problem çıkartmış bu doğru mu? Bu yasaklar neden var?
Azerbaycan’da 3-4 sene önce bir kaç mescidin kapanması haberi doğrudur. Hükûmet bunun tehlikesizlik nedeni ile yapıldığını açıklamış. Her halükarda biz mescitlerin çok ciddi sebepler olmadığı sürece kapatılmasını yanlış buluyoruz. Fakat yeni mescitlerin de açılışı gerçeği var. Önümüzdeki yıl Bakü’de muhteşem bir cami dindarların istifadesine verilecek. Yani olumlu işler de mevcuttur. Hicapla ilgili sorunlar bazı yetkililerin erdemsizliğinden kaynaklanıyor. Özel olarak bu konuda yasaklayıcı bir kanun yok. Azerbaycan devleti de bu meselenin tartışma konusuna dönüşmesine pek meraklı gözükmüyor. Sadece hicabı bazı çevreler siyasi vasıta olarak kullanmaya özen gösteriyorlar ki, bu da toplumda haklı olarak rahatsızlık yaratıyor. Bizim düşüncemize göre eğitim alan gençler için Azerbaycan’a özgü hicap biçimi olmalıdır ki, kimse başka ülkelerin simgesi olarak hicabı okullarda kullanmasın. O zaman sorunlar da azalmış olurdu.
Fazıl bey yani ülkede bir yasak olmamasına rağmen bir memurun nasıl kanunları çiğneyerek kendi kafasına göre başörtülü bir öğrenciye yasak uygulayabilir? Demokratik olduğunu söyleyen ülkelerde herkes kanunlara yasalara bağlı değil mi? kendini hukukun ve ülke kanunlarının üstünde gören memurlar neden cezalandırılmıyor?
Türkiye’de de bir zamanlar özel olarak yasaklar yoktu, ancak bazı rektörler kendi inisiyatifleri ile öğrencileri üniversiteye almıyorlardı. Tüm üniversitelerde bunun uygulanması başlamamıştı. Tasfiyeler olabilir, fakat yasaklayıcı bir kural ortada yok. Rektörlerden de, memurlardan da kimisi insanın iç dünyasına önem verir kimisi de dış görüntüsüne. Ancak itiraf edeyim ki, bizde bazı memurlar kendilerini kanunlardan yukarıda görmeyi severler. Bazen bunların cezalandırılması da bu olaylara ortam yaratıyor.
Karabağ işgâl edilirken bize karşı Ermenistan’ın yanında Rusya vardı, İran vardı Arap ülkelerinden baas rejimleri vardı bu gün aynı blok Suriye’de 300 bine aşın Müslümanı öldürdüler buna rağmen Azerbaycan’da Suriye muhalefetini karalayan çevreler var bunun sebebi nedir?
Azerbaycan’da Suriye’de olup-bitenlere ikili bakış mevcut. İrancı düşünceye sahip insanlar daha fazla İran’a-Hizbullah’a sempati duyarlar ve bunlar İran’ın tavrına bakarak görüş belirtirler. Türkiye’ye sempati duyanlarda ise Esad rejimine karşı izlenen politikaya rağbet gösterir. Genelde ise Suriye’nin iç dengelerini Azerbaycan’da derinden tahlil edecek az sayıda uzman bulabilirsiniz. Büyük çoğunluk sınırlarımızdan uzakta olduğuna göre bu bölgede olup bitenlere ilgisizdir. Politikacıların yaklaşımı da farklıdır. Mesela, ben Türkiye’nin Orta Doğu politikasını, özel de ise Suriye politikasını mantıklı bulmaya bilirim Öte yandan bizde Müslüman ölümünden daha fazla bölgedeki Türkmenlerin soykırımı daha fazla ilgi uyandırıyor Filistin davasına da bakış neredeyse aynı. Türkiye’de Filistin’e daha farklı hassaslık var. Galiba bu da aynı devlet çatısı altında uzun sure bulunmaktan kaynaklanan bir durum.
Siz de biliyorsunuz Azerbaycan’da ehli-sünnete karşı bir ötekileştirme vardır her sakallıya, Her camiye gidene yâ da hicaplıya ayrım yapmadan vahhabi diyorlar hatta geçenlerde bir komünist tanıdık vardı o bir gezi için Genceye gitmiş parkta insanlar kendi aralarında: '' vahabiler her yere yayılmış'' diye aralarında konuşmuşlar biliyorsunuz komünistlerde sakal bırakıyorlar bu akıl tutulmasının sebebi nedir? Cehalet midir yoksa kasıtlı bir şey midir?
Burada toplumun değerlendirmesinde yanlışlar olabilir. Fakat en büyük yanlış dindarlığını genel olarak sakal ve belli bir elbise ile tanıtıma özen gösterilmesidir. Azerbaycan’da onsuz da İranlı mollaların sayesinde İslam cehalet dini gibi algılanırdı, sonradan bu cehalete karşı tavır koyanların bir kısmı kendileri de giyim, görüntü marjinalleşmesi yolunu seçerek İslam’ı korku dini gibi takdim etmeyi başardılar. İkincilerin zararı birincilerden daha fazla olmaya başladı. IŞİD olaylarından sonra bu güvensizlik daha fazla artmaya başladı. Bizim görüşümüze göre mezhepçi aşırılıkla, ibadetçe aşırılık insanların İslam’a sempatisinde ciddi sorunlar yaratır. Ümit verici durum budur ki, Orta yolu izleyen, mutedilliğe üstünlük veren dindarların sayıları daha fazla artıyor, bu da İslam’ın bir güzel ahlak dini kabullenmesine olumlu katkı sağlıyor. Ona göre de, bunu ehlisünnete karşı tavır gibi algılamak pek doğru sayılmaz. Bu genelde aşırı dinciliğe karşı konulan bir tavır gibi algılanmalıdır.
Fazıl bey ama IŞİD’den önce de bu problemler yok muydu? Mesele Abubekir Camisi şehitler camisi ‘’vahhabiler toplanır ’’ diye kapandığı iddia ediliyor. Örneğin henüz 4 sene önce IŞİD yoktu benim annem üniversitede hocaydı sırf ben camiye gidiyorum diye anneme baskı yapılmış şu hocanın oğlu ‘’vahabi’’ olmuş diyorlardı o zamanlar IŞİD YOKTU AMA ehli-sünnete bu karalamalar vardı.
Devletin bazı önlemler almasının sebeplerini ayırt etmek biraz zor. Bu caminin kapatılmasının tehlikesizlikle ilgili sorunlardan dolayı olduğu belirtilir. İŞİD’de önce de Taliban vardı, el-Kaide de vardı, Eş-Şahab da vardı. Aşırılık tarih boyu her zaman olmuş Azerbaycan’da da bu meseleler gündemdedir. Kimsenin inancına karışmadan kendi görüşlerimi bildirmek istiyorum. En samimi dindar davranışıyla, emeli ile hatta görüntüsü ile toplumu, devleti rahatsız etmeyen, insanlarda korku duygusu yaratmayan dindardır. O zaman marjinalleşmeye değil, daha fazla insanların kalbini fetih etmeye müsait bir ortam yaratabilirsin.
Fazıl bey mesela cihat kavramı ile hiçbir alakaları olmayan El-kaide Taliban Eş-Şabap, IŞİD gibi örgütleri ağır bir şekilde eleştiren, tengit eden onlara sapık olarak gören bir takım selefiler var örneğin hacı gamet gibi selefiler fakat onlara da vahabi diyorlar karalıyorlar hatta camileri bile kapalı bunlarınki bahsettiğiniz örgütler ile taban tabana zıtlar peki neden bunlara da vahabi deyip karalıyorlar demek ki bu mesele IŞİD Eş-şabab değil yanılıyor muyum?
Azerbaycan’da genellikle insanların din hakkında bilgiler oldukça zayıftır. Önemli bir çoğunluk din dedikte Sünni ve Şia’dan farklı bir terminoloji ve kavram tanımamakta. İnsanın imanı ile ilgilenilmez, sadece giyimi ile belirlerler ki, kim hakkında hangi tanıtım uygun ola bilir. Ona göre de sakal bir az uzun ise şahsı ‘’Vehabi’’ olarak tanımlıyorlar, zincir ile kendine vursan ‘’Şia’ ’diye bir yaklaşım söz konusu oluyor. Teorik tartışmalar yok düzeyde. Ben "Azerbaycan Türkünün İman davası" isimli bir eser yazmışım, burada İslam’ın temel özellikleri açıklanmış, tarikatlar, mezhepler aleyhine bilimsel bir görüş ortaya koymuşsam, her ay bu cahil sürüsü beni bir-biri ile tamamen ters düşen tarikatlara mensup olduğumu söylüyorlar. Büyük Türk şairi Fuzulinin bir beyti var, der ki, " Dem-â-dem cevrlerdir çekdiğim bî-rahm bütlerde Bu kâfirler esîri bir müselmân olmasın yâ Rabb’’ Şimdi nasıl isimlendirme önemli değil, önemli olan İslam’ın güzel ahlak dini olduğunu insanlara tebliğ etmektir. Bireyin adaleti geç kala bilir, Allah’ın adaleti her zaman işlektir.
Sizce Azerbaycan medyası İslam dünyasında yaşanan olayları doğru okuyabiliyor mu?
Azerbaycan’da İslam dünyası ile ilgili belli bilgiler mevcuttur. Fakat bilimsel düzeyde bizim için fazla ilgi alanına dönüşmemiş. İrtibatlarımız genellikle Rusya ile olmuş, son dönemlerde buna Türkiye, İran ve Avrupa da eklenmiş ve bu bölgeler daha fazla bizi düşündürmüş. İlgi her zaman irtibattan ve bilgiden doğar. Bizde İslam dünyası ile irtibat da, bilgi de zayıf olduğundan medya da bundan esinlenmiş. O sebepten de orada yaşanan olayların bizim medyada tahlili pek muteber sayılmaz. Zaman ayırıp sorularımızı cevapladığınız için teşekkür ederiz.
Furkan Azeri/ Tıme Turk