İran’da Olan Biten Dış Güçler Masalıyla İzah Edilebilir mi?

Star gazetesi Açık Görüş ekinde İran’daki gelişmeleri değerlendiren Abdullah Sayın Türkiye’de bazılarının basitçe yorumladığı ‘dış güçler’ nakaratı yerine İran halkını rahatsızlığa iten gelişmeleri değerlendirmiş.

İran'daki Gösterilerin Anatomisi / Abdullah Sayın

Bölgesel ve uluslararası siyasetin her zaman önemli ülkelerinden birisi olan İran İslam Cumhuriyeti, son günlerde yaşanan sokak gösterileri ve hükümet/rejim aleyhtarı sloganlarla yine dünya gündeminde.

İran'da yaşanan olaylarla ilgili asıl konuya geçmeden şu hususa dikkat etmek gerekli: Şii inancının toplumsal ve siyasal yaşam üzerindeki etkisini, bugünlerde ABD eliyle gerçekleştiği ortaya çıkan 1953 Musaddık darbesinden bu yana toplumun hafızasında sürekli canlı bir şekilde varlığını sürdüren ABD karşıtlığını, Şah'ın devrildiği 1979 yılından bu yana oluşan İran’daki sosyal ve siyasal dinamikleri, 2009 yılında göstericilere motivasyon olan nedenleri ve genel olarak toplumda var olan rejimin sistemsel bir değişime değil reformlara ihtiyacı olduğu inancını bilmeden yapılacak yorumlar bizi İran ile ilgili sağlıklı öngörülere ulaştırmayacaktır. Bu yüzden yaşanan olayları sadece “ABD ve İsrail’in bir komplosu” şeklinde değerlendirmenin yanlış olduğunu belirtelim ve bu tür sosyal olaylara birden çok faktörün neden olacağını dile getirerek konuyu detaylandırmaya başlayalım.

Siyasal nedenler

İran halkı 2018 yılına, 28 Aralık Perşembe günü halkın ekonomik talepleriyle Meşhed’de başlayan ve hızlı bir şekilde ülkenin birçok bölgesine yayılan protesto gösterileri ile başladı. Şehir meydanlarında toplanan kalabalıklar, herhangi bir grubun siyasal çağrısı veya himayesi olmadan, “hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluk” gibi uzun zamandır gündemde olan ekonomik temelli şikayetlerinden dolayı protesto gösterileri düzenlemeye başladı-lar. Bu protestoların siyasal yönlendirmeden uzak bir şekilde ortaya çıkması ise İran'da toplumsal talepleri dile getirecek siyasal parti ve yapılanmaların işlerliğinin olmayışı ile yakından ilgili bir durum olarak değerlendirilmelidir. Siyasal partiler aracılığı ile sisteme angaje olamayan topluluklar tepkilerini sokak gösterileri ile dile getirmektedir. Bu durum ise zaman zaman İran’da bu tür büyük çaplı gösterilerin ortaya çıkmasının ana sebeplerinden biridir.

Halkın ekonomik talepleri üzerine başlattığı gösterilere neden olan sorunların başında; yüksek faiz vaadi ile halkın para yatırdığı finans ve kredi kurumlarının batması, ekonomik sıkıntılardan dolayı yaklaşık 40 milyon kişinin yararlandığı sübvansiyonların kesilmesi, gençler ve özellikle üniversite mezunları arasındaki işsizliğin giderek artması, İran bütçesinin son 10 yılda neredeyse yüzde 40 oranında küçülmesi, 2015 yılında ABD ile imzalanan Nükleer Anlaşma’nın vaat edilen beklentileri karşılayamaması, 2018 yılı bütçesinde genel savunma harcamalarının ve Devrim Muhafızları Ordusu’na tahsis edilen bütçenin yaklaşık olarak yüzde 40 oranında artırılması, yakıt fiyatlarının artırılması, yatırımların azaltılması ve son yıllarda yaşanan genel ekonomik sorunların varlığı sayılabilir. Göstericiler bu konulardaki eleştirisini, “Yemen’i Suriye’yi bırak bizim halimize bak” sloganları ile dile getirmiştir.

Gösterilerin ortaya çıkışı

Gösterilerin ortaya çıkmasında İran’da son yıllarda kronikleşen ekonomik sorunların yanı sıra Hasan Ruhani’nin seçim döneminde siyasal ve anayasal haklar ile özgürlükler temelinde verdiği reform vaatleriyle ilgili adım atma konusundaki çekimserliği ve İran’ın sınırları dışındaki operasyonlarda kullandığı bütçeye duyulan öfkenin de etkili olduğu söylenebilir. Bu bağlamda göstericilerin ilk olarak “rejimin ve hükümetin iç ve dış politik hatalarını ve başarısız ekonomi politikalarını eleştirmek” maksadı ile sokaklara çıktığını söyleyebiliriz.

Gösteriler daha sonra Kum, Kermanşah, İsfehan, Reşt, Loristan, Hamedan, Ahvaz, Kerec, Zencan, Tahran gibi birçok eyalette de yayılmaya başladı ve ilerleyen günlerde hükümet ve rejim aleyhtarı bir hüviyete dönüştü. Ancak göstericiler büyük şehirlerde herhangi bir etkinlik gösteremedi ve protestolar daha çok taşra ile sınırlı kaldı. Sınırları içerisinde birçok etnisiteyi barındıran İran’da genel olarak rejimle sorunları bulunan Kürt ve Arap nüfusun yaşadığı bölgelerden de gösterilere destek açıklaması geldi ancak yoğun bir katılım yaşanmadı. Yaklaşık 30 milyonluk nüfusu ile Azeri Türklerinin ve Türkmenlerin tavrının ne olacağı da merakla bekleniyordu ancak bu bölgelerden gösterilere genel bir destek açıklaması gelmedi.

İlk iki gününde beklenilenden çok daha hızlı bir şekilde büyüyen gösterilere dair Hasan Ruhani ve hükümet yetkilileri tarafından son derece kontrollü açıklamalar yapıldı ve gösterilerin halkın anayasal bir hakkı olduğu ve anlayışla karşılandığı, göstericilerin kendilerini provokatörlerden ayırması gerektiği ancak kamu malına zarar verenlerle gayrı meşru faaliyetlerde bulunanların cezalandırılacağı” ifade edildi. Bu açıklamaların ardından meydanlardaki kalabalıklar giderek azalsa da halihazırda olayların taşra bölgelerinde küçük çapta devam ettiği söylenebilir. Ayrıca eylemler ile ilgili dış etkiler hususunda da şunları söylemek mümkün: Son dönemde İran’ın sınırlandırılması konusunda eylem birliği içerisinde olan ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerin gösterilere açık destek açıklaması yapması göstericiler üzerinde meşruiyet sorgulamasına yol açtı. Yurtdışında yapılanan ve açık şekilde rejim karşıtı olan Halkın Mücahitleri Örgütü’nün göstericilere verdiği destek de sadece hükümetin siyasal ve ekonomik hatalarından dolayı meydanlarda bulunan göstericilerin alanlardan uzaklaşmasına neden oldu.

Mevcut gösteriler halihazırda, “sokaklarda giderek azalan göstericilerin rejim için tehdit değil ülke için güvenlik sorunu oluşturduğu” bir pozisyona evirildi. Bu yüzden İran’da yaşanan olayların mevcut haliyle bir devrim ya da rejim içerisindeki demokratik dönüşümün fitilini ateşlemekten çok uzak kaldığı söylenebilir. Gösterilerin mahiyetinin anlaşılması üzerine meydanlardaki kalabalıklara herhangi bir siyasal kanattan veya 2009 yılındaki gösterilere öncülük eden reformist hareketten hiçbir destek açıklaması da gelmedi. Bu durum göstericilerin meşruiyetini yitirmesinin önemli sebeplerden birisi oldu. Şu ana kadar herhangi sert bir müdahalenin gerçekleşmediği İran›da göstericilerin «meşru ve gayrimeşru» olarak ayırt edilmesinin ardından öngörülen müdahalelerin gerçekleştirileceği bekleniyor. Şu ana kadar verilen resmi rakamlara göre gösteriler esnasında 3’ü güvenlik görevlisi olmak üzere toplamda 24 kişi hayatını kaybetti ve bin kişinin üzerinde tutuklama gerçekleşti.

Yeşil Hareket’ten farkı

İran’da son günlerde yaşanan gösterileri 2009 yılındaki gösterilerden ayıran temel farklardan birincisi, göstericilerin siyasal taleplerle değil daha çok ekonomik nedenlerle sokağa inmeleri.” Bu yüzden göstericiler, 2009 yılındaki Yeşil Hareket adı altında bir araya gelen göstericiler gibi reformist siyasetçi ve aktivistlerin ideolojik/siyasal yönlendirmesi altında olmadan, son derecede dağınık şekilde her bölgede farklı talepleri dile getirdiler.

Gösterileri 2009 yılından ayıran temel farklardan ikincisi ise başkent Tahran’da gösterilere katılımın sınırlı kalması ve öğrenci hareketlerinin protestolara kitlesel olarak ilgi göstermemesi. 2009 yılında Tahran’da milyonlarca insan bir araya gelirken, DMO Komutanı Muhammed Caferi’nin açıklamalarına göre bu gösterilerde ülke genelinde 15 bin kişinin yer aldığı belirtildi.

Üçüncü bir fark ise o dönemde gerçekleşen gösterilere ABD Başkanı Obama açık bir şekilde destek vermezken, Trump’ın yoğun bir şekilde destek açıklaması yapması. Bu üç durum, gösterilerin çok büyük bir etkiye ulaşamayacağı ve ilerleyen günlerde provokasyonlara açık hale gelebileceği yorumlarına sebep oldu. Gösterilerin ilerleyen günlerde geldiği nokta ise sonuçları itibariyle bu öngörüyü haklı çıkardı.

İran İçişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Zülfikari göstericilerin profili ile ilgili “Göstericilerin büyük çoğunluğunun 20-25 yaş aralığında olduğu ve yaşları itibariyle sistem ve devrimin değerleri ile yakından bağlarının olmadığı anlaşılıyor açıklamasında bulundu. Ayıca 2009 yılındaki gösterilerde eğitimli ve orta sınıfı oluşturan kesimler meydanlarda iken bu gösterilerde alt sınıfı oluşturan, “İslami bir rejimin ve hükümetin karşıtı” olan göstericiler meydanlardaydı. Bu minvalde gelişen olaylar, meydanların yerini şiddete bırakmasına ve “Ruhani’ye Ölüm, Kahrolsun İslam Cumhuriyeti, Hamaney’e Ölüm, Rıza Şah Ruhun Şad Olsun” tarzında ve rejim aleyhinde sloganların atılmasına sebep oldu.

Nasıl sonuçlanacak?

İran’da yaşanan gösterilerin nasıl bir şekilde sonuçlanacağına dair henüz net bir açıklama yapılamamasına rağmen iç ve dış politikaya etkisi ile ilgili çeşitli öngörülerde bulunabiliriz. İlk olarak gösterilerin daha fazla can kaybı yaşanmadan sona erdirilmesi, muhafazakarlar tarafından sıkıştırılmak istenen ve seçimler sonrasında vaat ettiği reform çalışmalarını yapma konusunda sıkıntılar çeken Ruhani’nin elini güçlendirecek bir sonuç doğuracaktır. Şu an için zor görülse dahi gösterilerin çatışmalara dönüşmesi ve büyümesi halindeyse Devrim Muhafızları olayları kanlı bir şekilde bastıracak ve bu süreçten Ruhani hükümeti sorumlu tutulacaktır. Bunun sonucunda Ruhani görevden alınma tehdidine kadar gidebilecek bir dizi baskıyla karşı karşıya kalacaktır.

Mevcut gösterilerin müesses nizamı siyasi ve anayasal reformlara yönlendirebilecek bir etkiye sahip olmadığı aşikar. Ancak sistemin kendisini reforme etmesi gerektiği, aksi taktirdeyse halkın bugün olmasa dahi yarın yeniden benzeri taleplerle sokaklara çıkacağı çok uzak bir ihtimal gibi görünmüyor. Bu yüzden İran rejimi açısından yıllardır ötelenen bu durum, toplumsal zeminde istikrarsızlığı artıracak ve bu iç istikrarsızlık durumu İran’ın sınırları dışındaki operasyonlarına ve bölgedeki etkinliğine de zarar verecektir. Bunun yanı sıra toplumsal zeminde yaşanan huzursuzluklar ilerleyen dönemlerde İran’ı iç ve dış müdahalelere karşı daha kırılgan bir hale getirecektir. Bu durum, Kuzeybatı’da PJAK ve Güneydoğu’da Cundullah terör örgütü gibi silahlı yapılanmaları yeniden gündeme getirecek ve etnik temelli unsurlar İran’ın daha fazla karışması için dışarıdan desteklenecektir. Bu da İran’ı sınırlandırmak isteyen ABD, İsrail ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin içerideki karışıklıkları daha yakından izleyeceği bir süreci beraberinde getirecektir. İranın istikrarsız bir ülke haline gelmesi ise bölgeyi de olumsuz şekilde etkileyecek ve bölgedeki çatışma alanları daha da derinleşecektir. Türkiye’nin bu konuda Ruhani’nin itidalli açıklamalarına destek vermesi ise İran’a bölgede Türkiye ile işbirliğinin kendisini ve bölgeyi dış tehditlere karşı daha dirençli hale getireceği gerçeğini bir kez daha görmesine neden olacaktır.

 

İran Haberleri

İran’dan döktüğü kanın parasını yeni Suriye hükümetinden isteme arsızlığı!
İran'ın Şam acısı dinmiyor: Manşet manşet Erdoğan ve Fidan’ı hedef aldılar
İran yalancılığın da tarihini yazıyor!
İrancıları üzecek haber: İran HTŞ ile ilişki arayışında
İran televizyonu bir gecede ağız değiştirdi