İranda Kim Ne İstiyor?

BÜLENT ŞAHİN ERDEĞER

Gelelim İran'daki ayrışmaya, İran'daki siyasi saflaşma Türkiye kamuoyunda yeterince bilinmediğinden Muhafazakar/Reformist gibi siyah-beyaz bir ayrım yapılmakta, bu ayrım İran'ı analiz etmekte yetersiz kaldığından analiz yerine hamaset ile iş kotarılmaktadır.

Muhafazakarlar'ın “İslamcı”; Reformistlerin ise rejim-İslam karşıtı ve ABD yanlısı olarak gösterilmesi İran konusunda sağlıklı bir değerlendirmenin önünü tıkamakta. Bu sebeple İran'daki siyasi aktörlerin kimler olduğu, amaç ve yöntemlerine eğileceğiz:

Mahmud Ahmedinejad’ın 9. dönem cumhurbaşkanlığı sürecinde İran’daki siyasetçi ve din adamlarının genel hatlarıyla 4'e ayrıldığını söyleyebiliriz.

1- Hükümet/statüko yanlıları:

Dünya kamuoyunda “muhafazakar” olarak tanımlanan bloğun bir bölümü; kurumsal olarak, Devrim Muhafızları komutanları, Anayasayı Koruyucular Kurulu ve İslam Devrimi Rehberi Bürosu; din adamları arasındaysa Ayetullah Misbah Yezdi ve çevresi bu grup içerisinde değerlendirilebilir. Statükonun kendisinin Velayet-i Fakih adına konuşma tavrı Hükümet ile Rejim'i özdeşleştirmesi gibi bir duruşu mevcut. Dolayısıyla hükümet icraatlarının eleştirilmezliği gibi bir durum ortaya çıkıyor. Çünkü Hükümet icraatlarını eleştirmek önce Velayet-i Fakih sonra da İslam Cumhuriyeti Nizamına yönelik bir tehditmiş gibi sunuluyor. Bu durum doğal olarak sistem-içi muhalefet yapmaya çalışan kesimlerin de rejim karşıtlığına endekslenmesine yol açıyor.

Velayet-i Fakih makamı kutsal, dokunulmaz ve yanılmaz bir merci olarak görüldüğünden Siyasi bir kurum olan ve eleştiriye, hukukun denetimine açık olması gereken “İmamlık” eleştirilmez, otoriter ve hukuktan/denetimden bağımsız icraatlara imza atabiliyor. Bu icraatları eleştirenler de dini kavramlarla (günahkar, münafık, fitneci vb.) baskı altına alınmaya çalışılıyor. Resmi söylemin güttüğü tehlikeli siyasetin başında ise İslam tarihi ile güncel tartışmalar arasında retorik bağı kurmasında yatıyor. Kendisini otomatik olarak “Hz.Muhammed/Hz. Ali tarafına” oturtan bu söylem, her türlü muhalefeti gayri meşru ilan etmek için Hz. Osman, Muaviye, Talha, Zubeyr gibi isimlendirmeler kullanıyor. İslam Tarihinin istismarı anlamına gelen bu konumlandırma özgür siyasetin önünü tıkayan ve “fitne”den beslenen bir yöntem...

Oysa Hz. Ali'nin cübbesini giyenler Hz. Ali gibi davranmalılar. Hz. Ali'nin koltuğunu kimseye bırakmayanların “İsrail halkı dostumuzdur” diyen ve yolsuzluktan hüküm giyenleri yardımcı seçmemeleri gerekir. İsrail halkı dostumuzdur diyen ve yolsuzluklarıyla meşhur kişi Cumhurbaşkanlığı Bürosu Başkanı Rahim Meşşaidir... Ahmedinejat, İran Meclisi tarafından Kehrizek işkence ve cinayetlerinin baş sorumlusu olarak nitelenen Said Murtazavi’yi de Kaçakçılıkla Mücadele Kurulu Başkanlığına atamıştır...

Seçimlerden sonra yaşanan olaylarda tutuklananların Kehrizek Cezaevi’ne nakledilmesi emrini veren dönemin Tahran Savcısı Said Murtazavi; Muhsin Ruhulemini, Emir Cevadifer ve Muhammed Kamrani adlı tutukluların gördükleri kötü muamele sebebiyle öldürülmesinden sonra Tahran Savcılığından başsavcı yardımcılığına terfi ettirilmişti. Askeri yargının bir süre önce Kehrizek’teki tutukluların dövülerek öldürüldüklerine dair yayımladığı rapordan sonra Said Murtazavi, hükümetin talebiyle Yargı Gücü bünyesindeki başsavcı yardımcılığı görevinden alınarak hükümete bağlı Kaçakçılıkla Mücadele Kurulu’nun başkanlığına getirilmişti. Yargı kurumu içerisindeki hızlı yükselişiyle dikkatleri çeken ve İran’da “dokunulmaz” olarak nitelenen Said Murtazavi, ilk kez Hatemi döneminde bir günde 15 gazeteyi kapatmasıyla gündeme gelmişti. İnternet sitelerinin yasaklanması projesinin de mimarı olan Murtazavi, Fotoğrafçı-Gazeteci Zehra Kazımi'nin 2003 yılında gözaltında tecavüz edilerek öldürülmesinden de sorumlu tutuluyor.

Hz. Ali adaletin timsaliyken bu kararların sahiplerinin üzerinde şık duruyor mu Ali'nin cübbesi?

Bir grup kalabalık Ayetullah Muhammed Ali Destgayb’ın Şiraz’daki camisine ve medresesine saldırıda bulundu. Aynı zihniyet İmam Humeyni'nin evini basarak kapıları kırdı. Türkiye'ye teşbihte bulunacak olursak bu kesimi Resmi ideoloji ve tek parti zihniyetini temsil eden parti ve kesimlere benzediklerini ifade edebiliriz.

2- Hükümeti eleştiren muhafazakarlar (Sağ Muhalefet):

Meclis Başkanı Ali Laricani, Düzenin yararını Belirleme Kurulu Genel Sekreteri Muhsin Rızai, Tahran Belediye Başkanı Muhammed Bakır Galibaf Devrimin öncü isimlerinden Ayetullah Mutahhari'nin oğlu milletvekili Dr. Ali Mutahhari, eski cumhurbaşkanı adayı Natık Nuri vb. gibi “muhafazakar” kesimin etkili isimleri, Ayetullah Cevadi Amuli, Ayetullah Mekarim Şirazi, Ayetullah Safi Gulpayegani, Ayetullah Üstadi ve Ayetullah İbrahim Emini gibi dini merciler bu grup içerisinde mütalaa ediliyor.

Bahsini ettiğimiz kesim İslam Cumhuriyeti ve Velayet-i Fakih vesayetini kabullenmekle beraber daha özgürlükçü ve diyaloğa açık bir tutum izliyorlar. Türkiye'ye teşbih edecek olursak “Sağcı muhalafet”e denk düşen bir konuma sahipler.

3- Hükümet karşıtları (Sol Muhalefet):

Mir Huseyn Musevi'nin liderliğindeki Yeşil Hareket'in başını çektiği Reformcu kesimler ile Ayetullah uzma Sanii ve Ayetullah uzma Musevi Erdebili gibi dini merciler ve Uzmanlar Meclisi Başkanı Ayetullah Haşimi Rafsancani, Devrim öncülerinden Şehid Ayetullah Beheşti'nin oğlu Milletvekili Dr. Ali Rıza Beheşti (kendisi halen tutuklu ve avukatlarıyla görüştürülmüyor), Muhsin Kediver gibi isimler bu grup içerisinde zikredilebilir. Ayetullah Taleqani, Mustafa Çamran ve Mehdi Bazergan'nın öncülüğünü yaptığı günümüzdeki Liderliğini İbrahim Yezdi'nin yaptığı Nehzat-i Azadi İran (İran Özgürlük Hareketi) de Hükümet karşıtı reformist kesim içinde yer alıyor.

Hükümet karşıtları/Reformistler söylem olarak “Demokratik Cumhuriyet” ve “Özgürlükçü Sosyal Demokrat” “İslami Sol” “Vesayetsiz İslam Cumhuriyeti” gibi farklı söylemleri dillendiriyorlar.

Şehid Dr. Ali Şeriati'nin öğrencilerinin devam ettirdiği Hüseyniye-i İrşad çizgisi ve Şeriati ailesi (eşi Puran, oğlu İhsan, kızları Susan ve Sare) de Yeşil Harekete destek veriyor. Prof. Dr. Mustafa Muin, Prof. Dr. Muhammed Müçtehid Şebüsteri, Prof. Dr. Mustafa Malikiyan, Dr. Ekber Genci gibi İranlı aydınlar Yeşil Hareket'i destekliyorlar.

Yeşil Hareket, İran'da yaşanan insan hakları ihlallerinin minimize edilmesi, siyasi ve hukuki baskıların son bulmasını Velayet-i Fakih kurumunun otoriter bir vesayet kurumu olmaktan çıkartılmasını ve derin devlet'in hukuksuz faaliyetlerinin sonlandırılmasını istiyor.

Yeşil Hareketin İslam Devrimin idealleri olan “Adalet ve Özgürlük” konusunu vurguluyorlar. Reformistler toplumda yaşanan huzursuzlukların platformu olduğundan homojen bir yapı arzetmiyorlar. Bunun yanında hareketin lider kadrosunun İslam devrimi ve İslam Cumhuriyeti ile değil rejim adına yürütülen vesayetçi oligarşiyle sorunları olduğunu vurgulamaları önemli bir husus. Yeşil Hareketin dikkat çeken diğer bir özelliği ise Şiddeti yöntem olarak benimsememesi ve barışçıl eylemlere yoğunlaşması.

Yeşil Hareketin karşılaştığı en önemli sorun lider kadrosunda olmasa da tabanındaki çeşitliliğin rejim karşıtlığı-sistem içi muhalefet arasında gidip gelmesidir. Bunun sebebi hükümetin kendisini rejimle eşitlemesinden kaynaklansa da Yeşil hareketin başarısı teorisini tepkiselliğin yönetmesine izin vermemesinde yatmakta. Bu sebeple Yeşil hareket rejim karşıtlarıyla olan mesafesini netleştirmeli, rejimin ihyasını, devrimin 79 ideallerine dönmesini daha çok vurgulamalıdır. Özellikle Velayet-i Fakih kurumunda köklü değişim taleplerini İslami/Kur'ani temelde dillendirmeliler. Bu sebeple yeşil hareket liberal referanslardan çok, Ali Şeriati tipi bir 3. Dünya İslamcılığına daha çok sahip çıkmalı. Reformistlerin temel amacı hak ve özgürlüklerin güvence alındığı, ruhban/ahund oligarşisinin olmadığı çoğulculuğun normal olduğu bir İran.

Bu amaca ulaşmak için Hükümet karşıtı ve ılımlı muhafazakarlarla ortak hareket edilerek “merkez muhalefeti”nin güçlendirilmesi hem sistemin bekası ve yenilenmesi için hem de bahsi geçen amaca yaklaşılması için önemli bir strateji olacaktır.  

4- Rejim karşıtları:

Şah yanlıları, Halkın Mücahitleri örgütü, Muhsin Sazgara vb yurt dışında yaşayan entellektüellerin liderlik ettiği cumhuriyetçiler vs. bu grupta yer alıyor. Ayrıca Kürt ve Azeri Ulusalcılarıyla Güneydoğudaki Selefi/Sünni Cundullah örgütü de Rejim karşıtları arasında. Bu gruplar, ülkedeki muhalif eylemleri yönlendirmeye çalışmakta ve şiddet eylemlerini bir yöntem olarak benimsemekteler. ABD'nin açık desteğini de almaktalar.

VELAYET-İ FAKİH'TEN VESAYET-İ FAKİH'E...

İran'da tarafların genel anlamda konumlanışlar bu kategorilerde değerlendirilebilir. Velayet-i Fakih kurumu Devrimin ilk yıllarında İmam Humeyni'nin karizması sebebiyle tartışılmıyordu. Fakih'in geleceği varsayılan Mehdi yerine toplum üzerinde veli olması hakem ve denge unsuru olmasını da gerektiriyordu. Ancak Humeyni sonrası Veliyy-i Faqih olan Hamanei zaman zaman politik taraflardan birisinin yanında açıkça yer almakla hakemlik ve dengelilik özelliğini bizzat kendisi yıprattı. Herkesin hukukun önünde eşit olduğu bir toplum yapısından ziyade iktidarın kutsallaştırılarak sorgulanmaz kılındığı bir oligarşinin tesisine sebep oldu...

ABD'nin temel tezi şöyle: “Dünyada insan haklarını çiğneyen, kendi halklarına baskı yapan despot yönetimler var. Biz de bu yönetimlere karşı özgür dünyanın öncülüğünü yapıyoruz.”

Maalesef bu tezin arkasındaki gerçek niyetleri bilmemize rağmen bu teze bol argüman sunan despot yönetimlerin varlığı da bir gerçek. Ayetullahuzma Fadlullah'ın Ahmedinejat'ın söylemlerinin ABD-İsrail söylemine yaradığını belirten ifadeleri bu noktada akla geliyor. İran devrimini ayakta tutmanın yolu güvenlik gerekçesiyle özgürlükleri kısıtlamaktan mı geçiyor yoksa ikna edici tutarlı bir teori ve pratikle fikirsel ve siyasal çoğulculuğa izin vermek, özgürlükleri güvence altına almak mı devrimi kökleştirir?

Kendi sorunlarımızı konuşunca hemen dışarıyı gösterenler “özeleştiri ve yenilenme sorumluluğumuzu” ertelememizi istemiyorlardır elbet. Ama dışarının içerideki bu zaaflardan beslendiğini de unutmamamız gerekiyor...

Özeleştiri yapmak ve yenilenme çabası içinde olmak dış tehditleri de küçümsemek anlamına gelmemeli elbet. Karadavi'nin İran'ı ABD'ye karşı savunmak farzdır fetvası tüm müslümanlar için geçerlidir. Ama ABD ve İsrail öcüsünü gösterip İnsanlığa ve İslam'a aykırı bir düzen tesis etmek, kitleleri Amerikanın sahte vaadlerinden umut eder hale getirmek doğru mu? Doğru diyenler görkemli Humeyni ve Hamaney silüetlerinin gölgesinde slogan atıp 79 nostaljisi yapabilirler ama herşeyden önce dosdoğru olmanın hakkın ve adaletin şahitleri olmanın iddiasından vazgeçmeliler...

SON GELİŞMELER

·                     Cumhurbaşkanlığı Bürosu Başkanı Rahim Meşşai, bir süre önce de “Artık İslam öğretisini değil, İran öğretisini yaymalıyız” şeklindeki sözlerinden dolayı tepki topladı; ancak Ahmedinejad, “Meşşai’nin sözleri hükümetin sözleridir” diyerek yardımcısına destek çıktı.

·                     Mehr haber ajansının bildirdiğine göre İran’ın önde gelen dini otoritelerinden Ayetullah Nasır Mekarim Şirazi, bugün Kum kentinde verdiği tefsir dersinden sonra yaptığı konuşmada bazı kişilerin kendi kötü yönetimlerini ve başarısızlıklarını yabancılara ve uğursuzluklara bağladığını belirterek “eğer tüm başarısızlıklar yabancılara mal edilir ve kötü yönetimden kaynaklanan sorunlar görmezden gelinirse bu bir yanlıştır ve hurafedir” dedi. Cahiliye döneminde kızların diri diri toprağa gömülmesinin onların hurafelerinden kaynaklandığını belirten Ayetullah Mekarim Şirazi, “hurafeler girdiğinde mantık gider” diye konuştu.

·                     Cezaevinde gördüğü kötü muameleyi protesto etmek için Ekim 2010’da açlık grevine başlayan İranlı yazar Muhammed Nurizad, hastaneye kaldırılırken Nurizad’ın ailesi de tutuklandı. Nurizad’dan başka Nesrin Sutude, Areş Sadıki, Rıza Şehabi, Golamhüseyin Arşi adlı siyasi tutuklular da cezaevinde gördükleri işkenceden dolayı açlık grevinde bulunuyor.

·                     İran’ın önde gelen dini otoritelerinden Ayetullah Vahid Horasani, cezaevindeki bir kişiden alınan itiraf ve ifadenin şer’i bakımdan geçerli olmadığını açıkladı.

·                     Kudüs Günü törenleri sırasında hükümet yanlısı milislerin saldırısına uğrayan Şiraz’daki Kuba Camii, görevlilerine ve Ayetullah Destgayb’ın öğrencilerine hapis ve sürgün cezaları verildi. Uzmanlar meclisi Üyesi Ayetullah Destgayb’ın mukallitleri camiye saldırılmasına ve ateşe verilmesine öncülük edene 5 ay, camiyi saldırıya karşı savunanlara ise 2 yıl hapis cezası verilmesinin gayri adil olduğunu belirtti.

·                     İran Uzmanlar Meclisi Üyesi Ayetullah Destgayb, ülkede son birkaç yıldır yapılan uygulamaları sert sözlerle eleştirdi. İslam Devrimi Liderini seçen Uzmanlar Meclisi’nin üyelerinden Ayetullah Destgayb, tartışmalı cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra tutuklanan reformcu liderlerden Mustafa Taczade’nin ailesini kabulünde yaptığı konuşmada ülkede son birkaç yıldır yapılan uygulamaları eleştirdi. Ayetullah Destgayb, “Nasıl oldu da bu birkaç yılda her şey değişti, Kur’an ve sünnet toprağa gömüldü. Sanıktan zor kullanılarak itiraf alınabileceğini söyleyen hiçbir adil merci yoktur. Uzmanlar Meclisinde de başka yerlerde de defalarca söyledik, hiçbir merci bu olanları onaylamıyor. Çünkü bunlar Kur’an’a da sünnete de anayasaya da aykırıdır. Sanığın itirafını yargıç huzurunda yapması gerekir, yargıç, yalnızca devrim muhafızları veya istihbarat bakanlığı tarafından hazırlanmış dosyaya göre hüküm veremez. Böyle yapan bir yargıç adaletten düşer. Gerek Kum'daki gerekse başka kentlerdeki merciler, İslami hükümlerin doğru bir şekilde uygulanmasını istemektedir ve hiçbir merci mevcut durumu onaylamamaktadır” dedi. Mevcut durumun ne cumhuriyet ne de İslamiyet olarak adlandırılamayacağını belirten Ayetullah Destgayb, “Kur’an’ın ve sünnetin ayaklar altına alınmasının neticesinde mercilerin elleri kolları bağlanır, tehditler savrulur, sonu gelmez işkenceler ve zindanlar ortaya çıkar. Mercilerin elleri bağlanınca Kur’an’dan ve sünnetten bilgisi olmayanların elleri açılır ve artık İslam sadece bir isim olarak kalır” dedi. (29/12/2010)

·                     Tahran Başsavcısı Abbas Caferi Devletabadi de “Bazı fitne liderlerinin İslam Cumhuriyetine şartlar ileri sürdüğünü görüyoruz. Onlar kendilerini bilmezliğe vurarak bize şart ileri sürebileceklerini düşünmesinler. Onlara şartlar ileri sürmesi gereken İslam Cumhuriyeti nizamıdır, ilk şart da onların mahkeme edilmesidir” demişti. Yargı Gücü Başkanı Yardımcılarından Muhammed Bakır Zulkadr de, Zencan kentinde yaptığı açıklamada “Fitne liderleri yabancıların elinde birer araç olan değersiz ve aşağılık unsurlardır. Onlar inatları yüzünden nizama karşı gelmişlerdir, onlar düşmanın belirlediği zeminde oynamaktadırlar” dedi. (01/01/2011)

·                     İran’daki Anayasayı Koruyucular Kurulu Genel Sekreteri Ahmed Cenneti, reformcu cenahın seçimlere katılmasının gerekli olmadığını söyledi. İran’da belediye meclisinden cumhurbaşkanlığına, parlamentodan rehberi seçmekle görevli olan Uzmanlar Meclisi’ne kadar aday olmak isteyen herkesin onayından geçmesi gereken Anayasayı Koruyucular Kurulu, reformcu cenahın seçimlere katılmasına gerek olmadığına hükmetti. (04/01/2011)

·                     Ayetullah Hamenei, olayların yurt dışından planlandığını ve “fitne liderleri” diye nitelenen  Hatemi, Kerrubi ve Musevî’nin  ise bu plana alet olduklarını söyledi. (09/01/2011)

·                     Kendisinin açıklaması üzerine halkın reformcu cenahı kabul etmediğini ve bu kesime oy vermeyeceğini söyleyen Ahmed Cenneti’ye de cevap veren Hatemi, “Bu günlerde halkın kimi istediği, kimi istemediği konusuyla ilgili olarak sözler söyleniyor. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki halkı kabul etmeyenlerin halkın ağzından halk hakkında konuşmaya hakkı yoktur. Eğer açıklık olur, sınırlamalar ortadan kaldırılır, halkın eğilimi belli olur. Zaten bu sınırlamaların kendisi, onların halkı kabul etmediklerinin bir göstergesidir” dedi. (12/01/2011)

·                     İran Uzmanlar Meclisi Başkanı Ayetullah Haşimi Rafsancani’nin kızı Faize Haşimi’nin bugün tutuklandığı; ancak kısa bir süre sonra serbest bırakıldığı bildirildi.

Yarı resmi Fars haber ajansı, Faize Haşimi’nin bugün Tahran’ın muhtelif yerlerinde düzenlenen hükümet karşıtı gösterileri destekleyen sloganlar atıp halkı tahrik ettiği için tutuklandığını duyurdu. (21/02/2011)

·                     İran’da yayımlanan Cumhuri-i İslami gazetesinin haberine göre Uzmanlar Meclisi Başkanı Ayetullah Haşimi Rafsancani’nin iki çocuğu ve aile üyeleri, bir yakınlarının cenazesi dolayısıyla düzenlenen dua törenine katılmak için gittikleri Tahran’ın güneyindeki Şeyh Abdulazim türbesinde bazı sivil giysili şahısların saldırısına uğradı.

Ayetullah Haşimi Rafsancani’nin çocuklarıyla ailesinin, törenin sona ermesinden sonra çıkarken saldırıya uğradığını belirten gazete, saldırganların “münafıklara ölüm” sloganları atarak Rafsancani’nin kızlarından birine saldırdığını buna engel olmak isteyen yakınlarını da güvenlik güçlerinin kullandığı elektro şok özelliği taşıyan coplarıyla etkisiz hale getirdiğini yazdı. (23/02/2011)

·                     İran’ın hükmet kaşırı liderlerinden Mir Hüseyin Musevi ve Mehdi Kerrubi’nin ev hapsinde olduğu bildirildi. Mehr haber ajansının bildirdiğine göre İran Başsavcısı Muhsini Ejei, “fitne liderleri” olarak nitelediği Mir Hüseyin Musevi ve Mehdi Kerrubi’ye yönelik müdahalelerin bundan sonra farklı olacağını belirterek “ilk adım olarak onların geliş gidişleri telefon temasları ve tüm iletişimleri sınırlandırıldı. Eğer gerekirse onların birbirleriyle ve diğer fitne liderleriyle iletişimlerine de sınırlandırmalar getirilir” dedi. (28/02/2011)

·                     Rafsancani’nin çocuklarına yapılan saldırının görüntüleri yayımlandı. Görüntülerde İran güvenlik güçlerinin kullandığı elektroşok silahları taşıyan sivil giysili saldırganların Ayetullah Haşimi Rafsancani’ye ve kızına ağır küfürler ederek tacizde bulundukları ve bazı aile üyelerini ise tartakladıkları yer alıyor.

İTHAM VE AJAN FABRİKASI

Resmi söylem, kendisiyle çelişen herkesin özgeçmişine devrime olan katkılarına ve eleştirisinin niteliğine bakmadan doğrudan itham etme yolunu seçiyor. Devrimin kadrolarını siyasi ihtilaflarda münafık, hain, ajan olarak ilan etmenin zımni anlamı Devrimin sürekli amerikan ajanı ya da münafık ürettiğidir. İmam Humeyni Vekili Muntazari hain, Devrimin ilk başbakanlarından Musevi fitneci, devrimin kadın önderlerinden Zehra Rahneverd fitneci, Devrimin kültür önderlerinden Hatemi ajan, devrimin en önemli isimlerinden Rafsancani hain... Devrim ulemasından Ayetullah uzma Sanii ajan, Devrim Muhafızları eski komutanı Rızai fitneci... Devrimin öncülerinden Kerrubi ajan... Şeriati'nin arkadaşı İbrahim Yezdi sapık... İmam Humeyni'nin torunları, Mutahhari'nin oğlu ajan, Beheşti'nin oğlu terörist, Şeriati'nin oğlu ve kızları devrim düşmanı... Öyle mi?!   O zaman şunu demiş oluyoruz: Devrim 30 yılda ancak ajan ve devrim karşıtı bir nesil yetiştirdi... Öyle mi?! Yoksa derin ve kirli işlere karışanlar, İmam Humeyni'nin “güzel desenli yılanlar” olarak tanımladığı bir kesim mi devrime zarar veriyor?

SONUÇ OLARAK...

Sorunlar kaba kuvvetle bastırılarak mı çözülür yoksa o sorunların fikri, sosyolojik, siyasi ve dini sebeplerine yoğunlaşarak diyalog yoluyla mı çözülür?

Soruna baskı yaptıkça ancak o sorunun büyüdüğü ve istismar alanının açıldığı bir gerçek. İktidarlar genelde sorunlarla başedemeyince dış ve iç düşman konseptine sığınıyorlar. Oysa Düşman'a topu atma kolaycılığından daha gerçekçi yollar bulmak zorundadır iktidar... Düşman her zaman olacak ve pusuda bekleyecektir.

Şayet siz kendi dostlarınızı ve yurttaşlarınızın sorunlarına eğilmez onları dinlemezseniz düşmanın kucağına kendi ellerinizle onları itmiş olursunuz. Kürt sorununda Türkiye'de yaşananları hatırlayalım.

Ulusalcılar sürekli Kürt sorununun dış düşmanlarla bağlantılarına dikkat çekiyorlar. Oysa Kürt sorununun sebepleri bizzat bizden, içeriden kaynaklanıyor. Aynı durum İran'ın sorunları için de geçerli...

İlkesel duruş, yanlışın nereden geldiğine bakmasızın reddedilmesini, mazlumun kim olduğuna bakılmaksızın korunmasını gerektirir. Türkiye, İran ya da başka bir coğrafyada bir hata yapıldığında o hatanın niteliği değişmez. Hatayı yapanın kisvesi ne olursa olsun hatanın hata olduğunu belirtmek ilkeliliktir. “Tevhid-Adalet ve Özgürlük” şiarımız bu sebeple İran’da yaşanan için de bir ışıktır. Nerde ve kim olursa olsun insanın özgür iradesine engel olan her türlü vesayet reddedilmeli, yanlış görülen bir durum varsa İslâm’ın tebliğ ve nasihatiyle o duruma yaklaşılmalıdır. Halk iradesi üzerinde kurulacak her türlü /seküler-teokratik ya da bürokratik/ sınıf oligarşisi kulların kullara kul olmasına sebebiyet vereceğinden ilkesel olarak gayrimeşru görülmelidir.