İran'da cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra ortaya çıkan, tüm dünyanın nefesini tutarak izlediği olaylar kimin nerede durduğunu göstermesi bakımından adeta turnosol kağıdı işlevi görüyor. Mesela İran'da istikrarı savunmak, kendisinin bile çoktan unuttuğu Ortadoğu ve İran hakkında, elindeki eski malzemeleri pişirip pişirip Amerikan tabağında servise koyan 'her şeyin uzmanı' için “siyasal İslamcılık” ya da “üçüncü dünya solculuğu” sayılabiliyor pekala. Mesele futbol taraftarı gibi meydanlara çıkan kitlelerden hangi rengi tutmaktan daha derin ve en azından komşusu olarak bizi de ilgilendiriyor.
İran'ın siyasal dinamikleri kadar sosyal dinamikleri, kültürel karakteri göz önüne alınmadan yapılacak çözümlemeler ne kadar yanıltıcı ise, 'Obama iğvası'nı görmezden gelerek 'her şeyin uzmanları'nın servise koyduğu yorumlarını benimsemek de o kadar yanıltıcı.
İran seçimleri sonrası hareketlenen muhalefet ve başta Hamaney olmak üzere İran'daki, müesses nizamın verdiği tepki sonucu ortaya çıkan siyasal tablo için Obama'nın söyledikleri bu kadim ülkenin bölgedeki ağırlığını yeterince açıklayıcıydı. “İran yönetimi için günah keçisi olmak istemediklerini” söyleyen Amerikan başkanı benzer ifadeyi neden Pakistan ya da Afganistan için sarfetmediğini merak etmek bile gereksiz.
Obama'nın şahsi tutumunun altında, Amerikan sisteminin İran'la kapanmamış bir hesaplaşmasının yattığı kesin. Amerika, sistemdışı olduğu, adeta sisteme kafa tuttuğu ya da bu görüntüyü verdiği için devrimden bu yana İran'ı cezalandırdığı, bedelini de İran halkının ödediği malum. Amerika'nın İran'ı izole etmesi, adeta ceazalandırarak tehditlerle sürekli tedirgin etmesi solculuğu bir tarafa bırakıp 'karnaval devrimi' düşlerine yatan her şeyin uzmanlarının pek beğendiği Obama'nın başında olduğu devletin politikaları sayesinde şu anda kıyasıya eleştirilen Ahmedinejat yönetimini güçlendirdiğini görmezlikten gelmesinin anlamı nedir?
Ahmedinejat'ın dış tehdit algısını iç politikada çok iyi kullandığını bilmeyen yok. Gerçek veya sanal; dış tehdit algısı İran Devrimi'nin en önemli argümanlarından biridir ve bunu içpolitik bir malzeme olarak en iyi kullanan da Ahmedinejat olmuştur.
Amerika şimdi birden bire Ahmedinejat'ın elinden bu kartı almak ihtiyacını neden duymuş olsun? Ya da gerçekten böyle bir politika değişikliğine mi gidiyor?
Öte yandan Amerika'nın da İran'ı İslam Devrimi'nin başından beri bir dış politika malzemesi olduğu kadar içpolitik unsur olarak sürekli kullandığı da bir başka gerçek. İran Devrimi başkanlık seçimlerini etkileyecek kadar önemli bir iç politika faktörü olarak Amerikalıların hayatına girmiştir yıllardan beri.
Amerika İran konusunda “günah keçisi olmak istemiyor”sa ya bölgedeki stratejik hesaplardan vazgeçti demektir ya da bu ülkeye müdahil olmak istemeyecek kadar başı dertlerle meşgül demektir. Irak'ı halledememiş, Af-pak konusunda tam bir kaosu yaşayan ABD için müdahil olmak girdaba çekilmek anlamına gelecektir. Ayrıca İran gibi bir ülkeye dış müdahalelerle siyaset mühendisliği yapmanın ne kadar belalı bir iş olduğunu en iyi Amerikan müesses nizamı farkındadır.
Gelelim seçim sonuçlarının ardından ortaya çıkan tablonun anlaşılması meselesine. Çok net biçimde altı çizilmesi gereken hususun muhalefetin sistem içi bir muhalefet olduğu hususudur.. Bir o kadar net başka bir husus da Ahmedinejat'ın şahsında, dini bir sınıf olmaktan çıkıp artık siyasal ayrıcalıklılar sınıfına dönüşen mollaların ekonomik ilişkilerinin doğurduğu toplumsal rahatsızlıktır. Siyaset- güç ilişkisinin doğasında var olan bir kirlenme sarıklara sıçradığı anda ahlaki sorun olmaktan öteye geçer ve İran için özel olarak meşruiyet sorunu demektir.
Seçim sonunda ortaya çıkan tablodan bağımsız olarak İran Devrimi kendini yenilemediği sürece, toplumsal talepleri meşruiyet sınırları içinde kendine özgüveni olan her sistem gibi çözüm bulmadığı sürece gittikçe içe kapanma ihtiyacı hissedecektir.
Diğer tarafta reformcu olarak bilinen ke-simin taleplerinin temel çerçevesi olarak neyi referans aldıkları sistemin meşruiyet ve ahlak sorunu kadar hayati öneme sahiptir.
Muhtevasını yabancıların doldurduğu, “evrensel değer” adına manipülatif kavramlarla düşünen, eyleme geçen bir hareket de sahici olmaktan uzaklaşacak demektir.
İran'da olup bitenleri ister batılı normlar ister İslami değerler açısından idealize edenlerin görmezden geldikleri husus iktidar mücadelesinde taraf olanların etkisidir. Rafsancani örneğinin hem iktidar hem de muhalefetin tavrı ve mücadelenin seyri açısından son derece belirleyici bir faktör olduğunun altını çizmekte yarar var. Muhtemelen iktidarı ya da sistemin demek gerekir, bu derece katı davranmasını ardında Rafsancani'nin bir sonraki adımda ele geçirmesi muhtemel görünen makama geçmesinin önüne şimdiden set çekmek olabilir.
YENİ ŞAFAK