İran’da birbirine yakın iki farklı mezar tek bir hikaye…

18 Aralık tarihi İmam Gazali’nin vefat yıldönümü olarak kabul ediliyor. Peki, Gazali’nin mezarı üzerinden verilmek istenen mesaj ne?

Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER

İmam Gazali bir tek İslam düşünce geleneğinde değil düşünce tarihi açısından da oldukça müstesna bir isim. Farklı disiplinleri kapsayan geniş bakış açısıyla önemli bir külliyatı Müslümanlara miras olarak bırakan Gazali aynı zamanda siyasi olarak da göz ardı edilemeyecek bir konumda bulunuyor.

İmam Gazali, batıni akımların dini ve siyasi etkinliğinin arttığı bir dönemde Sünniliğin ve işin özünde sahih dini geleneğin müdafaası için ilmi, siyasi çalışmalar yaptı. Selçuklular ile İsmaililik (Haşhaşi) gibi heretik hareketler arasındaki savaş sadece askeri alanda vuku bulmuyordu. Bu noktada İmam Gazali suyun akışını tersine çevirecek eserler üreterek oldukça önemli bir iş başardı.

İmam Gazali’nin hikayesi herkesin malumudur. Genç yaşında “akademide” önemli bir mevkie gelen Gazali makam sahibi olmanın takvasına halel getirdiğini düşünerek tüm "titrler"i terk etti ve tabiri caizse medreseden kaçtı. Tabi ki bu durum müdafaa etmeye çalıştığı dini geleneği de terk ettiği anlamına gelmiyordu. Eserler vermeye devam eden Gazali, Eşari-Sünni hattın güçlenmesinde oldukça büyük bir pay sahibidir. İslam geleneğinde bu sebeple ona "Huccetü'l İslam" denilmiştir.

Tüm bu sebeplerden dolayı Gazali’ye karşı Sünni geleneğin dışındaki tarikat ve mezheplerin büyük bir öfkesi vardır. Şia’nın Gazali’ye karşı olan nefreti bugün hala varlığını koruyor. Buna karşın Gazali’nin siyasi bilince sahip olan İslami çevreler tarafından ne kadar sahiplenildiği oldukça tartışmalı! Rahmetli Mevdudi’nin İslam’da İhya Hareketleri isimli çalışmasında İmam Gazali’yi de “ıslah ve ihya” çizgisi içinde zikretmesi bir yana bırakılırsa İslamcı literatürde Gazali’nin ne yazık ki çok fazla bir karşılığı yok!

Hatalı gelenek okumasının sonucu olan bu durum Türkiye İslamcılığının kendisini mahkum ettiği ancak artık aşması gereken bir duvar misali karşısında duruyor. Düşünce sorunlarımıza yön veren hadiselerin birebir, somut karşılıkları da mevcut tabi ki.

İran’ın mezhepçi taassupla giriştiği katliamlar ’79 Devrimi sonrasında oluşan olumlu atmosferi yerle bir etti. Irak ve Suriye başta olmak üzere bugün İran işgal gücü olarak Müslüman toprakları üzerinde bulunuyor. Olumlu atmosfer yerle bir olmakla birlikte İran’ın düşünme tarzının yeteri kadar anlaşılabildiğini söylemek ise mümkün değil!

Bu hususu incelemek için İran’da birbirine yakın olan iki mezarın hikayesine kısaca göz atılabilir. İsnâaşerîyye’nin “sekizinci imamı” İmam Rıza’nın da kabrinin bulunduğu Meşhed, Şia açısından Kerbela ve Necef’ten sonra en önemli merkezlerden birisi. Meşhed’in 45 kilometre ötesinde “Tus” olarak anılan yerleşkede iki tane daha mezar bulunuyor.

Bu mezarlardan birisi İran’ın “milli destan” olarak kabul ettiği Şâhnâme’nin müellifi Firdevsi’ye ait. Firdevsi’nin kabrine mezar demek haksızlık olur. Anıt mezar olarak ifade edilmesi gereken yapı çölde bir vaha gibi havuzlar ve yeşillikler içinde ziyaretçilerini bekliyor.

Tus denilince tabi ki bizim aklımıza İmam Gazali geliyor. Yıllarca kabri “kayıp” olarak düşünülen Gazali’nin mezarı ise 2007 yılında bulunuyor. Bulunulan makamın Gazali’ye ait olduğu konusunda neredeyse bir ittifak söz konusu. Yapılan ufak kazılar sayesinde kısa sürede mezar taşı dahi ortaya çıkartılıyor. Gazali’ye ait olan kabir ise Firdevsi’nin mezarına yalnızca 1 km uzaklıkta.

2007 yılında bulunan kabir, İranlı yetkililer tarafından birkaç defa çevre düzenlemesi sözü verilmesine rağmen atıl bir halde. 2009 senesinde dönemin İstanbul İl Müftüsü Mustafa Çağrıcı, "Bu mezarın yeri çok eskiden biliniyordu ancak İran bu mezarla ilgilenmemişti" şeklinde tepki göstererek bilinçli bir tercihin olduğunu ifade ediyor. Konu üzerine çalışan Yusuf Sami Kamadan ise  "o bölgede Firdevsî'nin türbesinin bulunduğunu, Firdevsî'nin Meşhed'in millî, İmam Rızâ'nın da dînî sembolleri olduğunu, İmam Gazali'ye ait kümbetin restorasyonundan, mezhebî ve kültürel sâiklerle kaçınıldığını” İranlı yetkililerden bizzat duyduğunu ifade ediyor.

Mezarın ilk bulunduğu 2007 tarihinde bir fotoğraf...

Geçen senelerde etrafı tel örgülerle çevrilen mezarın günümüzdeki hali ise burada...

İran, Türkiye'deki Alevilerle dini ve kültürel ortaklığını vurgulamak için Meşhed'in 200 km ötesindeki Nîşâbur’un Fûşencân köyüne Hacı Bektaşi Veli'nin anıtını yaptırıp Alevileri bölgeye davet ederken Gazali'nin mezarına bir tane çivi bile çakılmıyor! Mezarlar farklı ama hikaye hep aynı anlayacağınız...

Tarihin cilvesi olarak mezarın bulunduğu bölge 1200’lerde Moğollara karşı uzun süre direniş gösteren bir bölge olma özelliğine sahip. Ancak en sonunda direniş kırılıp Moğollar Tus’a girince gerçekleştirdikleri en iğrenç katliamlardan birisini burada yaşanıyor. Tahminlere göre Gazali’nin mezarı da o tarihte ciddi bir tahribata uğruyor.

Konu üzerine çalışan isimler bu tarihi bağlantıyı özellikle vurguluyorlar. Zira bugün yine benzer bir durum söz konusu. Netice olarak İran kendi mirasına(!) sahip çıkarak Gazali’nin atıl mezarını bir siyasi mesaj olarak kullanıyor. 1 kilometre uzağında yer alan Firdevsi’nin mezarı ise parıl parıl parlamaya devam ediyor!

Mesele türbelere sahip çıkma meselesi değil. Ancak İran’ın mezhepçi din perspektifi öteki olarak Sünniliği karşısına alıyor. Sünni gelenekte haçlı, Batı, gavur olarak görülen öteki imgesi İran’da farklı cereyan ediyor kısaca. İmam Gazali ise yıkık dökük mezarının içindeyken bile Rafızileri korkutmaya devam ediyor!

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!