Ali Şeriati hem devrimci hem de reformcu idi.
İran devriminden iki yıl önce Londra’da öldü veya zehirlendi. Cenazesi İran yerine Şam’a nakledildi ve Seyyidetü Zeyneb’in haziresine defnedildi. Şeriati’den sonra onun postuna oturan dini aydınlanmacılardan veya aydınlardan Abdulkerim Suruş devrimle med-cezir ilişkileri yaşadıktan sonra Hazreti Ali’nin ifadesiyle devrimi üç talakla boşadı. Zira ıslah imkanı bulunmuyordu. Ali Şeriati yaşasaydı ve devrimi görseydi devrimle ilişkisi nasıl olurdu? Bu faraza bir sual. Bilemeyiz ama kitaplarındaki tahliller aslında bu soruya gerek bırakmıyor. Şeriati’yi son günlerde yeniden okuyorum. Siyasi alanda devrimci ve Şiilik konusunda ise reformcu bir anlayışı temsil ediyor. Yaşasaydı belki de reform anlayışını daha da ileri götürür, netleştirir ve billurlaştırırdı. Bütün reform çabalarına rağmen Ali Şeriati, Ahmet Katip gibi reform eksenini tamamlayamamıştır. Son noktaya ulaşamamıştır. Lakin epey mesafe almıştır. Ehl-i Beyt mensuplarının dönemlerindeki adil olmayan sultanlara başkaldırısını kendi adlarına veya imamet hakları adlarına yaptığını tasavvur etmiştir. Temel yanlış budur. Hilafet veya imamet ümmetin hakkıdır ve Hazreti peygamber geride saltanat mirası bırakmadı. Adalet ve şura bıraktı. Ümmet şura esaslarına göre kendisini tedvir etme hakkına haizdi. Lakin dört halifeden sonra mütegallibe ve esre anlayışıyla kendilerini tercih etmişler ve yönetimi kendi tekelleri altına almışlar ve iktidarı kendilerine hasretmiş ve saklamışlardır.
¥
İşi dallandırmadan budaklandırmadan sadede gelecek olursak; Ali Şiası ve Safevi Şiasında Ali Şeriati hareket ve kurum veya düzenden veya devrim ve devletten bahsederken kendisinden sonra kopan İran devrimini de teorik olarak arazlarına ve semptomlarına bakarak temas etmiştir. Devrimin veya hareketin maksimum seviyeye ulaştıktan sonra gerilediğini ve sönmeye yüz tuttuğunu belirtmektedir. Eskiler aslında buna çok veciz bir biçimde temas etmişler ve ‘kemalden sonra zeval gelir’ demişlerdir. Veya ‘her kemalin bir zevali vardır’ denilmiştir. Hareket zamanla tutuculuğa ve savunmaya dönüşür. Hareket sükuna ve ardından da izmihlale yönelir. Burada sanki İran devriminin fotoğrafını ve topoğrafyasını çıkarmaktadır. Et Teşeyyü’ül Alevi adlı kitabında hareketin veya devinimin muhafazakarlığa dönüşümü süreciyle alakalı olarak şunları yazmaktadır: “Hareketin yerini alan kurumsallaşma, her yeni harekete veya yeniliğe düzeni silkelemeye veya devirmeye matuf komplo nazarıyla bakar. Yeni hareketin taraftarlarını isyancı veya ayak takımı olarak nitelendirir ve onları vatana ihanetle, düzene ihanetle (hatta İslam’a) ihanetle suçlar. Ve onlar hakkında en büyük yaptırımı ve cezayı ister...” İsterseniz bu ibareyi İran’daki gelişmelere uyarlayalım. Düzenin yanlışlarından dolayı ona ters düşen ve Yeşil Hareket olarak ortaya çıkan Mir Hüseyin Musevi ve Mehdi Kerrubi gibi isimler dış komplonun parçası olmakla ve ihanetle suçlanmıyorlar mı? Keza Suriye’de İsrail’in zulmünü bile aratan kurulu düzenin işlediği cürüm ve suçlara kol kanat gererken düzene karşı çıkan halk kitlelerini Amerikancılıkla veya İsrail taraftarı olarak suçlamıyorlar mı? İran devrimi tam da Ali Şeriati’nin tasvir ettiği tabloyu veya vakıayı yaşamaktadır.
¥
Ali Şeriati bu bağlamda çarpıcı bir misal olarak Zerdüştlüğü ele alır. Eşkaniler döneminde dini hareket olarak muhalefette olan Zerdüştler zamanla iktidar anlayışını temsil ederler. Kurulu düzen haline gelirler. Celladının yerini alırlar. Ve yeni bir cellat olarak yenilikçi hareketlerin karşısına çıkarlar. Sasaniler döneminde iktidara gelen Zerdüştler muhalefetten iktidara geçerler ve hareket halinden donma haline ve çürüme haline intikal ederler. Zamanla anakronik hale gelirler ve kendi içlerinde çürümeye başlarlar. Mani ve Mezdek hareketleriyle karşılaşırlar ve onları bastırmak için mücadele ederler. Zerdüştlük resmi bir din haline geldiğinde geri sayım başlamış olur. Çölün derinlerinden çıkıp gelen İslam süvarileri Sasanilerin ve Zürdüştlüğün sonunu getirir. Hem de en tepe ve zirve noktasında. Zerdüştlük zirve noktasında yerle bir olur. İran Şahı Pehlevi döneminde İran devrimi mayalanma dönemindedir ve muhalefettedir. Pehlevi dönemini Eşkaniler dönemine benzetebiliriz. Ardından devrim zafere ulaşır ve devletin resmi mezhebi haline gelir. Acaba bu dönem Sasaniler dönemine tekabül etmekte midir? Ediyorsa her yenilikçi hareketi ve devrimi ihanetle ve komplo ile damgalayan bu eski devrim yeni süvarilerini mi bekliyor?
Ali Şeriati açıkça bu kurulu sistemlerin, yeni hareketleri veya devrimleri daima sistemi yıkmak isteyen komploya benzettiklerini ifade etmektedir (Et Teşeyyüü’l Alevi ve’t Teşeyyüü’s Safevi, Daru’l Emir, s: 56-57). Dolayısıyla tarihi tahlil tamamen günümüze intibak etmektedir. Tarihten ders almayışımız ise kendi tercihimizle ilgili bir durumdur.
Donduğunuzda tarihin dalgaları muhakkak ki sizi kenara ve tarihin dışına iter. Önüne katar tasfiye eder.
YENİ AKİT