İrana saldırı ve AK Parti!

Abdulhamit Bilici

Yargıtay ve Danıştay'ın kendilerini kapatma davasında taraf yapan bildirilerini tartışırken, yanı başımızdaki kritik gelişmeleri kaçırıyoruz. Bu haftanın belki de en vahim gelişmesi, İsrail gazetesi Jerusalem Post'taki haberdi.

İsrail ordu radyosuna dayandırılan haber, Bush'un görev süresi dolmadan İran'a saldıracağını yazıyordu. Kudüs'teki üst düzey kaynağın yaptığı açıklamaya göre, geçtiğimiz hafta İsrail'i ziyaret eden Bush'un mahiyetindeki bir üst düzey yetkili, İran'a askerî harekât seçeneğinin masaya konduğunu söylemişti. Savunma Bakanı Gates ve Dışişleri Bakanı Rice'ın tereddütleri nedeniyle devreye sokulamayan operasyon ihtimalinin artmasında, Hizbullah'ın Lübnan'da yönetimi fiilen ele geçirmesinin de etkili olduğu belirtiliyordu.

ABD'den bölgeye yapılan ziyaret trafiğindeki artışı Tahran da bu çerçevede yorumladı. Son 6 ayda Cheney 1, Bush 2, Rice ise 15 kez bölgeyi ziyaret etmiş. 4 ay sonra yeniden bölgeye gelen Bush, geçen hafta İsrail meclisinde şöyle konuşuyordu: "İran'ın lideri, Ortadoğu'yu ortaçağa döndürmeyi hayal ediyor. ABD, İran'ın nükleer silah arzularına karşı sıkı şekilde yanınızda olacak.'' Dünya Ekonomik Forumu toplantısında da konuya değinen Bush, "İran'ın nükleer silah projesine karşı çıkmamayı, gelecek nesillere affedilmeyecek bir ihanet" diye niteliyordu.

Beyaz Saray, Jerusalem Post'u yalanlamakta gecikmedi. Sözcü Dana Perino, haber için 'basılmaya değmez bir dedikodu' dedi. Ancak bu sözler, Washington'da İran'a saldırı düşüncesinin gündemden düştüğü anlamına gelmiyor. Nitekim Ortadoğu konusunda uzman gazetecilerden Patrick Seale, dünkü makalesinde Bush'un son 6 ayında İran'a saldırı kararına imza atabileceğini yazdı. Irak Savaşı'na zemin hazırlayan aynı çevrelerin İran'a saldırı için bastırdıklarını belirten Seale, ABD'nin Körfez ülkelerini İran'a karşı mobilize etmeye çalıştığını vurguladı.

Jerusalem Post'taki haberden sadece birkaç gün önce Washington'da görüştüğüm bazı isimler de aynı endişeyi paylaştığı için gazetenin haberi beni iyice huylandırdı. Konuştuğum isimlerden biri, 1 yıl önceye göre saldırı ihtimalinin arttığını söylüyordu. Üstelik beklenenin aksine saldırı gerekçesinin nükleer değil, Tahran'ın Irak'taki silahlı gruplara verdiği destek olacağını ifade ediyordu. İran'ın, ABD askerlerini riske atan çabaları, hem misilleme veya sıcak takibe zemin hazırlayacak hem de kamuoyunun ikna edilmesinde etkili olacaktı.

Bu kaynağın dile getirdiği senaryoya rağmen, Beyaz Saray'daki günleri sayılı Bush'un böyle bir işe kalkışmasının rasyonel olmadığını düşünüyordum. Cheney ekibi baştan beri bunu savunuyordu. Ama Dışişleri, Pentagon ve istihbarat birimleri karşıydı. Üstelik 2 ülkede savaşmakta zorlanan Amerika, yeni bir cephe açmayı göze alamazdı.

Ancak konuştuğum başka bir isim de aynı senaryoyu doğrulayınca iyice tedirgin oldum. Hatta bu kişi, saldırı senaryosunu, Bush'un partisine mensup bir kaynaktan duyduğu bilgiye dayandırıyordu. Bu bilgi, tam da İsrail gazetesini teyit eder nitelikteydi. Çünkü Bush'un, birlikte seyahat ettiği Cumhuriyetçi vekile "Beyaz Saray'daki son günüm de olsa İran'a saldırı emri vereceğim." dediği söyleniyordu.

Washington dönüşü uçakta seyrettiğim, Aslanlar ve Kuzular (Lions for Lambs) filmi, kâbus senaryosuna bir halka daha ekledi. Çünkü filmde kamuoyunu İran'a karşı hazırlayacak ipuçları vardı. Bir senatör, bir gazeteci, bir akademisyen ve üniversite öğrencilerinin gözünden Bush'un Ortadoğu macerasını ele alan filmde, İran kötülüklerin anası olarak işleniyordu. Tahran, Irak direnişini desteklemekle kalmıyor; Sünni direnişçilerin topraklarından Afganistan'a geçmesine de yardım ediyordu. Harita üzerinde bunu izah eden senatöre (Tom Cruise) göre, Sünni gruplarla Şiiler ABD'ye karşı birleşmişti.

Bütün bunlara, bir de İran'a karşı askerî seçeneği savunan Cheney ekibinin has dairesinden Michael Rubin'in Harp Akademileri'ne davet edildiği eklenince, senaryo daha da güçleniyordu. Amerikan istihbaratının İran'ın nükleer programıyla ilgili 83 gizli dosyasının Israel Public Affairs Committee adlı örgüt üzerinden İsrail'e aktarılması olayına adı karışan, AK Parti için İslamofaşist diyen Rubin. Türkiye gibi bir ülkede, dış konjonktürün içeride yaşadıklarımızı ne denli etkilediğini unutmamak lazım. Kim bilir, belki de İran'la ilişkileri geliştiren ve diplomatik çözümü savunan AK Parti'nin kapatılmasına Washington'ın cılız tepkisi ile Cheney ofisinin İran planları ve bu ofisin sözcülerinden Rubin'in Ankara'daki derin temasları arasında bir bağ vardır. Bir tür, ver İran savaşına desteği; al AK Parti'yi hesabı. Ne dersiniz, çok mu komplocu olduk?

Zaman gazetesi