Bundan beş yıl önce 2006'da yine bir güz döneminde ABD'nin İran'a saldırı tehditleri yoğun bir şekilde gündemi meşgul ediyordu. Uluslararası emperyalizmin dünya kamuoyunu yönlendirme amaçlı yayın organları arasında yer alan meşhur Time dergisi o zaman ABD ile İran arasında bir hesaplaşmanın kaçınılmaz olduğunu vurguluyordu.
Bu tehditlerin işgalci siyonistlerin Güney Lübnan'a yönelik saldırılarında ağır bir darbe almalarının ardından gelmesi de dikkat çekiciydi.
Ben o zaman ABD'nin tehditleriyle ilgili bir yazı yazmış ve bunların içi boş, kuru tehditlerden ibaret olduğunu Irak ve Afganistan'da ciddi şekilde yıpranan ABD'nin, Gazze ve Güney Lübnan'da yenilgi almış siyonist işgalciyi yanına alarak da olsa yeni bir savaş cephesi açma cesareti gösteremeyeceğini dile getirmiştim. ("İran'a ABD Tehdidi" başlıklı bu yazımızı www.vahdet.info.tr'den okuyabilirsiniz.) O zaman ABD'nin ön bacaklarından biri Afganistan'da arka bacaklarından biri de Irak'ta kırılmıştı. Siyonist işgalcinin de ön bacaklarından biri 2005'te direnişe yenilerek terk etmek zorunda kaldığı Gazze'de, arka bacaklarından biri 2006 yazında aldığı yenilgiyle Güney Lübnan'da kırılmıştı. Dolayısıyla iki bacak üzerine yürümek zorunda kalan bir kurtla, aynı durumdaki finosunun İran'a saldırması zordu. Tahmin ettiğimiz de çıktı.
Aradan geçen beş yıl içinde yürütülen çabalara rağmen bu canavarların kırılan bacaklarının sağlığına tam kavuştuğu söylenemez. Üstelik o zaman kırılmamış bacaklarının bilekleri daha sağlamdı. Geçen süre içinde yaşadıkları sıkıntılar yüzünden şimdi o bilekleri de zayıfladı. Üstelik ekonomik kriz yüzünden kemikleri azaldığı için bir de uyuz oldular. Bu şartlarda yeni bir savaşa girmeleri çok zor. Dolayısıyla son dönemde yapılan tehditlerin de kuru bir savaş rüzgârı estirme çabasından ibaret olduğunu tahmin ediyorum.
Aslında bu tehditler İran'a zarar vermiyor, aksine bileğini güçlendiriyor. Çünkü siyasi birtakım eleştirilere ve ihtilaflara rağmen emperyalizmin savaş tehditlerine karşı antiemperyalist çevrelerde İran'a destek artıyor. Ayrıca İran, böyle bir saldırının saldıranlara da ağıra mal olacağını bildiği için tehditler karşısında geri adım atmayarak kendi psikolojik tehdit gücünü artırma fırsatı elde ediyor.
Tehditlerin İran'ın askerî stratejisine yaradığını siyonist işgalcinin ve ABD'nin tahmin edememesi mümkün değildir. Ama buna rağmen, son dönemde askerî tehdit güçlerinin ciddi şekilde yıpranması, ekonomik krizden dolayı da yaptırım güçlerini yavaş yavaş kaybetmeye başlamaları sebebiyle yeni bir psikolojik savaş fırtınası estirmeye ihtiyaç duyduklarından, yeniden İran'ın nükleer santrallerini gündeme taşıma, buraların mutlaka vurulması gerektiği, diplomatik girişimlerle sonuç alınamayacağı yönünde açıklamalar yapıyorlar.
Bu konudaki tehditlerini ve savaş hazırlığı iddialarını yeni askerî tatbikatlar için gerekçe olarak kullanıyorlar. Tatbikatlarda ellerindeki yeni teknolojileri deneyecekleri yönünde açıklamalar yaparken yeri geldiğinde askerî tehditlerinin hedefine yerleştirebilecekleri farklı ülkelere "ellerinde yeni teknolojiler bulunduğu" mesajları vermeye çalışıyorlar. Son dönemde çıktıkları meydan muharebelerinde aldıkları yenilgilerden dolayı kimsenin kendilerini La Fontaine'in yaşlı aslanına benzetmemesi gerektiği, saldırma ve parçalama güçlerini kaybetmedikleri mesajları vermek istiyorlar.
Fakat ilginçtir ki bir yandan siyonist işgal devletinin cumhurbaşkanı Şimon Peres, diplomatik yolun artık İran'la ilgili sorunda çözüm olamayacağını mutlaka nükleer tesislerinin vurulması gerektiğini söylerken diğer yandan bizzat Amerikalı yetkililerin açıklamalarına göre oluşturulacak bir savaş koordinasyonu içinde yer alma sözü vermekten kaçınıyor. Siyonistlerin Irak'a yönelik saldırıda da aynı politikayı izledikleri, suça ortak olmanın kendilerine maliyetinin ağır olacağı iddiasıyla riski paylaşmadan ganimetten yararlanmak istedikleri biliniyor. Fakat bu kez bir savaş planının ABD açısından da ağır risk içerdiği ve Fransa hatta İngiltere dâhil hiçbir Batılı dostunun yanında yer almak istemeyeceği bilindiği için estirilen fırtınanın sadece bir psikolojik savaştan ibaret kalacağı yönündeki tahminlerimizin tutması ihtimali kuvvetlidir.
YENİ AKİT