Sürekli artan yaptırımlarla her gün biraz daha dünyadan tecrit edilen İran rejimi için Bağlantısızlar Hareketi zirvesine ev sahipliği yapmak önemli bir fırsattı.
Uluslararası sistemde iki kutba da itiraz ederek yer edinen ve 120 ülkenin üyesi olduğu hareketin toplantısına Mısır Cumhurbaşkanı Mursi'nin katılacak olması da İran için iki açıdan çok önemliydi: Birincisi, 1979'daki devrimden sonra ilk kez bir Mısır devlet başkanının Tahran'ı ziyaret edecek olmasıydı. İkincisi, 'Arap Baharı' sonrası seçilmiş bir liderin Tahran'a gelmesiyle, rejimin Suriye'de Baas'ın yanında yer alarak kaybettiği prestijinin az da olsa telafi edilecek olmasıydı.
İran bu fırsatı iyi değerlendirmeyi planlamıştı. Dini lider Hamaney, yaptığı konuşmada nükleer silaha karşı olduklarını anlattı; Siyonist İsrail'e yüklendi; dünya sistemindeki adaletsizliğe dikkat çekti; Filistin meselesine, Sabra ve Şatilla katliamlarına değindi; ama Suriye'den, Hama'dan, Dera'dan hiç söz etmedi.
İran'ın zirveyi fırsata dönüştürme çabasına en büyük darbe ise Mısır'daki muhalefetin ve ABD'nin itirazlarına rağmen Tahran'ı ziyaret ederek İran'ın övgüsünü alan Mursi'den geldi. Devrimin gücüne ve halktan aldığı güçlü meşruiyete dayanan Mursi'nin Suriye'ye dair söyledikleri, İran rejiminin bu konudaki tutarsızlığını bir daha tüm dünyaya gösterdi. O kadar zora girdiler ki, çareyi Mursi'nin konuşmasını makaslayarak veya tercümesine müdahale ederek medyaya yansımasını önlemeye çalıştı. "Zalim Suriye rejimi karşısında Suriye halkının yanında olmak insanlığımızın ve imanımızın gereğidir." diyen Mısır Cumhurbaşkanı Mursi, 'meşruiyetini yitirmiş baskıcı rejime karşı Suriye halkıyla dayanışma halinde olmanın ahlaki bir görev' olduğunu vurguladı. Konuşma, Bağlantısızlar Zirvesi aracılığıyla Suriye politikasında uluslararası kamuoyunun desteğini aldığı mesajını vermeye çalışan İran'ı şoke etti. İran Dışişleri, Mursi'nin sözlerini kınadı ve 'mezhepçi' olarak niteledi. İran resmi medyası konuşmayı göz ardı etmeye çalıştı. ABD'ye rağmen İran'ı ziyaret ettiği için bir gün önce göklere çıkarılan Mursi anında "NATO'nun adamı" ilan edildi. Dışişleri Bakanı Velid Muallim liderliğindeki Suriye heyeti de Mursi'nin bu sözleri üzerine salonu terk etti.
Suriye'ye sıçrayana kadar 'İslami uyanış' diyerek 'Arap Baharı' devrimlerine destek veren İran'ın Suriye'de Baas'ı desteklemesi, devrim liderlerince ilk kez eleştirilmiyordu. Tunus'ta Bin Ali'nin devrilmesinden sonra halkın iktidara taşıdığı EnNahda da İran'ın Suriye siyasetini hep eleştirdi. Hareketin lideri olan Gannuşi, kendisiyle yaptığımız görüşmede İran'ın yanlış yolda olduğunu söylemişti. Bu konu sorulunca şöyle diyordu: "Suriyeliler özgürlük için her gün yüzlerce yaralı ve onlarca şehit veriyor. Ben inanıyorum ki Esed yönetimi de mutlaka devrilecek ve zafer Suriye halkının olacaktır. İran ve Hizbullah da Suriye rejimine verdiği desteği artık çekmelidir. Esed'i değil; Suriye halkını desteklemelidir. İran çıkarını düşünüyorsa Esed yerine halka destek versin. Arap diktatörler 50 yıldır Filistin'i özgürleştireceklerini, Arapları birleştireceklerini söyledi. Ama ne Filistin özgürleşti ne Araplar birleşti. Diktatörlükler bölge halkları için çözüm değil bizzat problemdir."
Aslında Gannuşi, Mursi gibi değişimden yana liderlerin Suriye konusundaki bu tutumu, İran'ın ne kadar yanlış yolda olduğunu gösteriyorsa Türkiye'nin o kadar doğru siyaset izlediğinin en önemli delili. Zaten Suriye krizi öncelikle Arapların meselesi olduğu için Mısır ve diğer ülkelerin benzer çıkışlarından rahatsız olmak yerine Türkiye'nin onları daha etkin rol olmaya teşvik etmesi lazım.
Türkiye'nin Suriye politikası; öngörü eksikliği, beklentileri çok yükseltme, "Yeni Hama katliamlarına izin vermeyiz" gibi yerine getiremeyeceği taahhütlerde bulunma, aşırı samimiyetten sonra köprüleri hızlı atma, muhalefeti etkin şekilde örgütleyememe gibi yöntem ve kabiliyete dair noktalardan eleştirilebilir. Ama halktan yana alınan tavır hem ahlaken hem Türkiye'nin çıkarları açısından uygun bir politikadır. Asıl çelişki, Tunus ve Mısır'da "Arap Baharı"nı alkışlayanların, Suriye'de aynı şeyleri talep eden halka ve onlara destek verenlere çamur atması.
Baas rejiminin kan dökmekten çekinmeyen tutumu, muhalefetin dağınıklığı ve uluslararası toplumun pasifliği yüzünden Suriye'deki belirsizliğin uzaması; Ak Parti iktidarının Suriye politikasını yerden yere vurmak, Başbakan Erdoğan'ı ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nu sanki sorunu onlar çıkarmış gibi eleştirmek için muhalefete büyük fırsat sundu. Tabiî ki muhalefet eleştirecek. İktidar da bundan faydalanıp yanlışını düzeltecek. Ama hiçbir demokratik ülkede muhalefet, sırf iktidara inat olsun diye kanlı bir diktatörlüğe güzelleme yapıp, katledilen, bombalanan, ırzına geçilen halkın karşısına geçmez. Acaba Amerika'da muhalefet, Obama'nın Suriye politikasını neden eleştiriyor? a.bilici@zaman.com.tr
ZAMAN