İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Hasan Firuzabadi'nin, Suriye'de akan kandan Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye'nin sorumlu olduğunu iddia ederek 'Suriye'den sonra sıra Türkiye'ye gelecek' sözleri, İran-Türkiye ilişkilerinin geldiği endişe verici noktayı sarih biçimde göstermiş oldu. Endişe verici olması 'sıra'nın Türkiye'ye gelecek olmasından değil; ümmetin sac ayaklarını oluşturan ülkelerden birisinin diğerini açıkça düşman ilan etmekten imtina etmeyecek seviyeye gelmiş olmasından kaynaklanıyor.
PKK'nın, Halep kuşatmasının zirve yaptığı günlere denk gelecek şekilde başlattığı ve hâlâ sürmekte olan 'Şemdinli deliliği'sonrasında, örgütün normalde erişiminin zor olduğu ağır silahlarla saldırması dış bir ülke tarafından özellikle desteklendiği şüphesini akla getirdi. Zan üzerinden İran'ı suçlamayı gayri ahlaki buluyorum elbette. Sadece bir süredir PKK'nın İran'la işbirliği içinde olduklarını çekinmeden duyurduğuna dikkat çekmek istedim.
Geçtiğimiz sene Eylül ayında, PKK'nın İran'daki uzantısı PJAK silah bıraktı. Karşılığında hiçbir hak ve kazanım elde etmedi. Üyelerinin bırakın siyasete girmeyi, şiddete başvurmamış olsalar bile idamla cezalandırıldığı İran'da kendisini demokratik mücadeleye adayacağını ilan etti. Takip eden günlerde PKK'ya yakınlığıyla bilinen haber sitesinde müstear isimle bir metin yayınlandı. Başlığı 'PKK'nın manevra alanı genişledi' olan yazıda şöyle deniyordu:
'AKP devletinin dış politikadaki yanlışlıkları PKK'ye yeni alanlar açmıştır. PKK'nin manevra alanını genişletmiştir. Her şeyden önce İran, Irak, Suriye ve Lübnan'a kadar olan saha hem genişlemesine hem de uzunlamasına PKK'ye açılmıştır (...) AKP devletinin tüm sınırlarının denetimi PKK güçlerinin eline geçecektir. PKK her taraftan Türkiye'nin içine müdahale etme kabiliyeti kazanmış olacaktır. Bu durum Türkiye'de yürütülecek savaşımının boyutunun hangi düzeyde olacağı hakkında da ipuçları da vermektedir. Türkiye'nin tüm ordusunu ve istihbarat gücünü bu sınırlara yığsa bile bu sınırları denetlemenin mümkün olmadığını şimdiden söylemek gerekiyor. Onun için mevcut durumda Türkiye'den yürütülen savaşın fırtına kopmadan önceki savaşın provaları olarak değerlendiriyorum. Şayet AKP ve Erdoğan hükümeti yürütülecek olan savaşın yine eskiden olduğu gibi kırsalla sınırlı kalacağını, sadece vur-kaçla süreceğini, dolayısıyla böyle bir savaşı yıllara yayarak iktidarını ayakta tutmayı düşünüyorsa şimdiden söyleyeyim büyük yanılır.'
Özetlemek gerekirse, PKK devletle savaşmıyor; 'AKP devleti'yle savaşıyor. Amacı Kürtlerin haklarından ziyade, Esed rejiminin kendisine verdiği desteğin karşılığını Şemdinli'de ödemektir. Yoksa iki tepeyi ele geçirmek adına onlarca elemanını telef ettirmesinin başka bir anlamı var mıdır? Ancak geçtiğimiz sene, yukarıda alıntıladığım yazıyı yorumladığım 'PKK'nın yeni stratejisi' yazımdaki tesbitlerimin hâlâ geçerli olduğu kanaatindeyim:
'Türkiye'nin demokratikleşmede kat etmesi gereken mesafenin çok olduğu doğrudur ama asla İran veya Suriye ile kıyaslanamaz. PKK'nın girdiği yol, bu yüzden BDP tabanı tarafından tasvip edilmiyor. PJAK üyelerini idam eden İran'a yönelik silah bırakacaksınız ama muadil en büyük sorun KCK tutukluları olan Türkiye'de terör estireceksiniz. Hemen her gün sivilleri katleden Suriye rejimiyle beraber iş tutacaksınız ama Türkiye'ye gelince sivilleri katleden taraf olmaktan geri durmayacaksınız. Barzani ve Talabani'nin silahın miadının sona erdiğini, mücadelenin demokratik yollardan yürütülmesi gerektiğine dair açıklamalarını gözardı edeceksiniz ve Meclis'te temsil edildiğiniz devleti silahla tehdit etmeye devam edeceksiniz. 'Arap Baharı'na karşı duran, engellemek için elinden geleni ardına koymayan ülkelerle işbirliği yapacaksınız, ondan sonra da hamile kadınları, bebekleri, gezmeye çıkmış gencecik kızları katlederek Türkiye'de 'Kürt baharı' estirmeye kalktığınızda Kürt halkı neden arkanızda durmuyor diye merak edeceksiniz.
Gelinen noktada Kürtler için özgürlük mücadelesi verdiğini iddia eden PKK, Kürtlere zulmeden mezkûr ülkelerle 'stratejik işbirliği' yapıp Türkiye'ye ilan ettiği savaşı sürdürüyor (...) PKK 'manevra alanı'nı istediği kadar genişletsin, hükümet sivil siyaset alanını güçlendirdiği müddetçe PKK, döktüğü kanda ancak kendi kendisini boğacaktır.'
Biz yeter ki kendi Kürt meselemizi çözelim, PKK'nın silaha sarılmasını sağlayan çaresizliği büyümeye mahkûmdur.
YENİ ŞAFAK