"İran, Türkiye’de birçok farklı yapı üzerinde nüfuz sahibi"

Şiir krizi ile başlayan Türkiye-İran ilişkileri merkezli tartışmaları yetkin isimlerle konuşuyoruz. Soruşturma dizisinin ikinci röportajını Adem Yılmaz ile gerçekleştirdik.

Şiir krizi ve Türkiye-İran ilişkilerinin serencamı

Tarih boyunca gergin bir hat üzerinde ilerleyen Türkiye-İran ilişkileri, ’79 Devrimi ile farklı boyuta ulaştı. Çok farklı tarihi, mezhebi, siyasi olayı içerisine alan iki ülkenin ve aslında iki farklı geleneğin ilişkisi Suriye Savaşı ile tam anlamıyla krize girdi.

Son olarak Ermenistan işgali altındaki Karabağ’da yaşananlar üzerinden tekrardan gündeme gelen İran meselesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Azerbaycan’da okuduğu bir şiirle uzun bir süredir tartışılıyor.

Haksöz Haber'in editoryal görüşlerinden bağımsız olarak, Türkiye-İran ilişkilerini, sağlıklı bir tarih-toplum değerlendirmesi yapabilmek adına bu konuda yetkin isimlerle konuşuyoruz.

İkinci röportajımızı araştırmacı gazeteci Adem Yılmaz ile gerçekleştirdik. Yılmaz, İran’da yaklaşan seçimlerin son yaşananlar üzerindeki tesirini hatırlatırken Türkiye İslamcılığının İran meselesine yaklaşımına dair önemli hususlara değiniyor.

Adem Yılmaz: "İran, Karabağ mevzusunda mevcut statükonun devamından yanaydı."

1-Şiir tartışması ile başlayan krizden İran iç siyasetine dair nasıl bir çıkarımda bulunmamız gerekiyor?

-İran’da Mart 2020’de gerçekleşen meclis seçimlerine katılım %42 olmuştu. Bu oran devrim sonrası en düşük orandı. Halk, reformist / muhafazakâr ayrımı yapmadan tüm cenahlardan ümidini kesmiş bir vaziyette. Haziran 2021 cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi seçmen üzerinde etki uyandırmak isteyen İranlı siyasiler açısından en kullanışlı yöntemlerden birisi de milliyetçi bir söylem geliştirmek. Bunu Aras şiiri örneğinde de görmekteyiz. Tüm siyasi taraflar cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi bu popülist söylemden yararlanmak peşinde. Tebriz milletvekili Ali Reza Beigi de sosyal medya paylaşımında, İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’in Erdoğan’a gösterdiği tepkiyi “seçim propagandası” şeklinde nitelemişti.

Diğer taraftan mesele Türkiye olduğunda İran iç siyasetindeki tüm cenahların kenetlendiğini gördük. ABD ya da Avrupa söz konusu olduğunda ihtilafa düşen reformistler ve muhafazakârların Türkiye’ye baktığı zaviye aynı.

2- İran’ın dış politikası mezhebi, tarihi ve etnik birçok faktör etrafından şekilleniyor. İran medyası da bu bağlamda Türkiye karşıtı söylemi açıktan dillendiriyor ve algı oluşturmaya çalışıyor. Ancak Türkiye özelinde genel olarak ise Sünni coğrafyada bu duruma karşı farkındalık oluştuğunu söylemek zor. İran konusunda siyasi bilinç noktasındaki zaaflı durum nasıl izah edilebilir?

-İran, Türkiye’de birbirine taban tabana zıt hatta ideolojik anlamda kan davalı diyebileceğimiz birçok farklı yapı üzerinde nüfuz sahibi bir ülke. Bu siyasal anlamda büyük bir başarı. İran’ın İslami camiadaki etkisinin başlıca sebebi ‘79 Devrimi. Türkiye’de bu türden bir devrimin hayalini kuran bazı İslamcılar ‘80 Darbesinin de etkisiyle İran’a sığındılar. İran daima cazibe merkeziydi İslamcılar için. Suriye İç Savaşı bu etkiyi bir nebze kırmış olsa da İran’ın kitleler üzerindeki etkisi devam ediyor. Aras şiiri sonrası Türkiye karşıtı söyleme yönelik farkındalık oluşmaması İran’ın İslamcılar üzerinde saygınlığının devam ediyor olmasına bir delil.

3-İran’ın Irak ve özellikle Suriye’deki cürümleri Müslüman dünyada kapatılması zor yaralar açtı. Tarih toplum değerlendirmesi bağlamında İran’ın bu şekilde bir politik ve askeri tavır almasının sebepleri nelerdir?

-İranlı karar alıcılar bu duruma çeşitli izahlar getirdiler. İç kamuoyuna, Şii dünyaya, Sünni coğrafyaya ve Batı dünyasına farklı şekillerde argüman sundular. Örneğin İran iç kamuoyuna “sınır güvenliği” hassasiyeti yoğun bir şekilde anlatıldı. İran lideri Hamaney, “Eğer Halep ve Şam’da olmasaydık bugün düşmanla Hamedan ve Kirmanşah’ta savaşıyorduk” şeklinde bir ifade kullanmış ve Suriye’deki askeri müdahale ile birlikte İran’ın güvende kaldığını savunmuştu. Şii dünyaya yönelik ise “türbe savunuculuğu” argümanı çok etkili oldu. 2014 yılında Davos’ta dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Suriye konusunda tartışan İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, “Suriye'ye savaşmak için hiç kimseyi göndermedik. Hizbullah da kendi kararını verdi. Tabii, siz Şii türbelerini yok edecek insanlar gönderip sonra Şiilerin sessiz kalmasını bekleyemezsiniz.” sözleriyle İran destekli Şii milislerin Suriye’deki varlığını savunmuştu.

Bununla birlikte İran’daki mevcut yönetimin bağlı olduğu gelenek mezhebi kimlik üzerinden yüzlerce yıl önceki kavgaları anlatı yoluyla canlı tutmuş, ideolojik açıdan belli hedeflere odaklanmıştır. Bugün İstanbul Fatih’te Sünni bir gence Şam ve Bağdat’ta medfun olan mezhep büyüklerin kimdir diye sorulduğunda bunu büyük ihtimalle cevapsız bırakacaktır. Buna karşın Meşhed’deki bir gence Şam kenti sorulduğunda Seyyide Zeynep türbesi hakkında detaylı bir malumat verebilir.

4-İran’ın Karabağ Savaşı’nda da ikircikli olarak nitelenebilecek bir şekilde tavır aldığını görüyoruz. İran’ın Azerbaycan politikasını şekillendiren ana etkenler nelerdir?

-İran, Karabağ mevzusunda mevcut statükonun devamından yanaydı. Kafkasya’da zafer elde etmiş güçlü bir Azerbaycan’ın varlığı İran açısından stratejik riskler barındırıyor. Türkiye – Nahcivan – Azerbaycan arasında doğrudan ulaşımın mümkün hale gelmesi İran’ı rahatsız eden sebeplerden birisi. Yine Bakü’nün İran Türkleri üzerinde etkisinin artması ve Türk ordusunun Karabağ’a yerleşme ihtimali de İran’ı rahatsız eden diğer sebepler. Bu kaygı sebebiyledir ki sahadaki denge kısa süre içerisinde Azerbaycan lehine değişmeye başlayınca İranlı makamlar sürecin askeri değil diplomatik yollardan çözülmesi gerektiğini vurguladılar.


Yarın yayınlanacak olan soruşturmadan:

Araştırmacı gazeteci Taha Kermani: "Türkiye’de İran’a karşı bir dokunulmazlık oluşturuldu."

Soruşturma Haberleri

Ankara'da "Filistinli Çocuklara Yönelik Hak İhlalleri ve Soykırım Raporu" açıklandı
“İslami sembolleri ve Müslümanları hedef alan eylemler birkaç psikopatın aşırılığı olarak görülemez”
Kur’an yakma: İfade özgürlüğü mü, tehlikeli bir saygısızlık mı, suç mu?
"Eşcinsellik doğuştandır" yalanı nasıl ortaya çıktı?
"Her Ramazanı bir öncekini aratmayacak şekilde ihya etmeliyiz"