İran’da hemen hemen herkes son seçimlerde tezvirat yapıldığında hemfikir. Lakin tartışma konusu bu tezviratın hacminde düğümleniyor.
Dini Rehber Hamaney, 19 Haziran tarihli hutbesinde bu tezvirat ve suiistimalin hacminin binler, hadi yüz binler ve hatta milyona ulaşabileceğini ama bunun sonuçları değiştirebilecek şekilde 11 milyona ulaşamayacağını söylemiş ve dolayısıyla bu değerlendirmenin ışığında yarışın bittiğini ve Nejad’ın da meşru cumhurbaşkanı olduğunu ilan etmişti. Lakin bir taraftan da mesele Anayasa Koruyucular Konseyi’ne havale edilmişti. Sonunda Anayasa Koruyucular Konseyi de ihlal ve usulsüzlük iddialarını doğruladı ve kabul etti ama bunun hacminin seçim sonuçlarını değiştirecek düzeyde olmadığını ileri sürdü. Dolayısıyla bu Hamaney’e dolaylı bir atıftı ve neden bu kurumun Islahçıların güvenine haiz olamadığını da gösteriyor. Dolayısıyla usulsüzlüklerin tavanı konusunda farklı yaklaşımlar var. 11 milyon meselesi üzerine Mir Hüseyin Musevi bir değerlendirme yapmış ve bu yönde konuşan Ali Hamaney’in rejimin niteliğini değiştirdiğini ileri sürmüştü. Rejimin niteliğini değiştirmekten kasıt devlet darbesi olduğu söyleniyor. Dolayısıyla devlet darbesine mukabil, muhaliflerin tek silahı ve seçeneği, halk desteği, sokak gösterileri ve Muhammed Şeraiti gibilerin deyimiyle halk intifadası. Gerçekten de oyların yüzde onunun yeniden sayımı gibi meseleler ciddiyetten ve inandırıcılıktan ve ötesinde tutarlılıktan uzak kalmaktadır. Gerçekten de neden oyların yüzde onu sayılıyor da mesela yüzde 50’si sayılmıyor? Dolayısıyla şikâyetler sureta bir biçimde ele alınıyor. Kesinlikte hem Islahçı ve hem de Muhafazakar kanattan birçok kişi ve isim seçimlere hile karıştırıldığına ve bunun sistematik olarak yapıldığına inanıyor. Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin 50 ilde ihlallere rastlanıldığını açıklamasına mukabil Islahçılar yaklaşık bütün illerde bu tarz ihlal ve usulsüzlüklerin tekerrür ettiğini ve yaşandığını ileri sürüyorlar. Robert Fisk’ın temas ettiği Mahsuli belgesine göre Musevi oyların 19 milyonunu alırken Kerrubi oyların yaklaşık 13 milyonunu alıyor. Nejad ise sadece 6 milyonda kalıyor. Bunu farklı bir şekilde teyit eden başka isimler de var. İran uzmanlarından Ali Nurizade, Hüseyin Musevi’nin yaklaşık 20 milyon oy aldığını ve buna makabil Nejad'ın 10 milyonda kaldığını ileri sürüyor. O halde kim deveyi pire, pireyi deve yaptı? Keza Muhafazakar kesimlerin adayı olan Muhsin Rızai de bazı şehirlerde oy kullanma oranının yüzde 140’ı aştığını söyledi. Bu, Anayasa Koruyucular Konseyi’nin varmış olduğu sonuçların bir başka surette teyididir. Bu durumda kaba bir hesap sahte oyların oranı yüzde 85’e nispetle 65 olduğunu ortayla koyuyor. Katılım oranı yüzde 85 olduğuna göre sahte oy kullanımı en az 65 puan olarak ortayla çıkmaktadır. Bu da azımsanabilecek bir rakam değildir. Oyların yüzde 85’i üç aday arasında taksim edilirken sahte oyların Nejad’a yöneldiğinden kuşku yok.
Nejad’a mesafeli olan Meclis Başkanı Ali Laricani de halkın maşeri vicdanının sonuçları kabul etmediğini ve bunu dikkate almak ve halkın sesine kulak vermek gerektiğini savunuyor. Laricani taşkınlık yapanlarla adayları ve taraftarlarını ayırmak gerektiğini de savunuyor. Bu tablo karşısında İran’da çıkış yolu nedir? Çıkış yoluyla ilgili dört senaryo konuşuluyor. Bunlardan ilki, yabancı basının ve bunun paralelinde halkın ve göstericilerin yatıştırılması ve bastırılmasıyla birlikte reformcuların taleplerinin önüne geçmek ve meseleyi zamana yayarak buzdolabına kaldırmak ve tavsatmak. Gerçekten de İran’daki müesses nizamın hedefinde bu senaryonun gerçekleştirilmesi var. İkinci ihtimal, seçim tezviratının skandal kabul edilerek Ahmedinejad’ın gereğini yapması ve istifa etmesi. Üçüncüsü ise rejimin kanatları arasında açılan mesafeyi tamir etmek için geçici bir tahkim ve hakem komisyonunun kurulması ve şikâyetlere bu komisyonun bakması. Hamaney’in anayasaya aykırı ve bidat olarak gördüğü bu seçeneğin uygulanma şansı az ve zaman darlığı bu seçeneğin şansının daha da azalmasına yol açıyor. Ali Laricani, Ayetullah Mekarim Şirazi ve Ayetullah Safi Gulpaygani gibi isimler veya teklif ve tavsiye edecekleri isimler böyle bir komisyona işlerlik kazandırabilir ve hem kanatların birbirlerine yeniden yakınlaşmasını sağlayabilir hem de rejime yönelik aşınmış güveni yeniden tazeleyebilir ve toparlayabilirler.
Dördüncü seçenek ise Rafsancani’nin belki de Kum üzerinden gerçekleştirmeye çalıştığı seçenek. Tarafsızlığı yitirmesinden dolayı (geçmişte veliahtken azledilen Muhtazari gibi) Hamaney’in veliyyi fakihlikten el çektirilmesi yani azledilmesi. 1989 yılında Hamaney’i o makama getirenlerden birisi de Rafsancani idi. Şimdi ise götürmek için ulema arasında bir ittifak arayışı içinde. Velayet-i fakih kurumu için kollektif ve toplu bir liderlik öneriyor. Bu çerçevede görevini kötüye kullandığını düşündüğü Ali Hamaney’in azil sürecinin başlatılması gerektiğini seslendiriyor. Tabii ki ulema kulislerinde. Rafsancani ile Hamaney ikilisinin arasına Nejad girmiş oldu ve ilişkileri bozdu. İlişkileri bozan hususlar arasında, Hamaney sonrası hesapları ve bu hesaplardaki Rafsancani’nin merkezi konumu ve Hamaney-Nejad ikilisinin bu konuma yönelik ön tertibatları gösteriliyor. Bu seçeneklerden en makulü geçici bir tahkim kurulu oluşturulması ise de Hamaney bunun otoritesinin aşınması anlamına geleceğini düşünerek bu seçeneğin önünü baştan kesiyor. Lakin diğer seçeneklerin hepsinin İran rejimi üzerine bedeli daha da ağır olabilir. İran tercih noktasında. Aksi takdirde, Devrim Nida’sıyla devam edecek devrim karşıtlığı devrimin meşruiyetine gölge düşürecek ve İran’ın bölgede ve dünyadaki itibarını ve imajını sarsabilecektir. Bu şüphesiz, İran rejiminin içte ve dışta yalnızlaşması anlamına gelecektir.
VAKİT