İran, Müslüman sokakları küstürmekten vazgeçmeli

Serdar Demirel

Bayram günleri Suriye rejimi katliamına ve tutuklamalarına bütün hızıyla devam etti.

Hâlbuki Arap Birliği, Suriye’deki rejim ve toplum arasındaki çatışmayı sühûletle bir neticeye vardırmak üzere bir girişim başlatmış, Kahire’de, bir çözüm formülü etrafında rejim ve muhalefetin onaylarını almıştı.

Buna göre Baas rejimi, sivil gösterileri silahla bastırmayacak, şu âna kadar gösterilerde tutuklanmış insanları serbest bırakacaktı. Uluslararası medya Suriye şehirlerine girip sahada nelerin yaşandığını yerinde gözlemleyip dünyaya duyurabilecek, sonrasında da muhaliflerin de katılımıyla reform süreci başlatılacaktı. Ama hepsi fiyaskoyla sonuçlandı.

Zaten Arap Birliği’nin geç kalmış bu girişimi akim kalmaya mahkûmdu. Esad’ın Türkiye’ye verdiği sözleri defaatle nasıl tutmadığını görmezden geldiler çünkü. Suriye’de durum her geçen gün içinden çıkılmaz bir hâl aldıysa, bu, Baas rejiminin uzlaşmaz tutumu sebebiyledir. Bunda İran’ın bu rejimi kayıtsız şartsız desteklemesi de önemli rol oynamıştır.

‘Mazlum halkların yanında olduğu’ şiarını elinden bırakmayan İran, zâlim Suriye rejiminin ezdiği insanların ahlâkî ve insanî taleplerini stratejik çıkarları için ayaklar altına almıştır.

Bugünlerde İran tekrardan ABD ve İsrail’in başını çektiği ittifakın namlusunun ucunda. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun İran’ın nükleer çalışmalarıyla ilgili salı günü yapmış olduğu açıklama bunun içindi.

Bir gerçeği hatırlatalım. Batı her ne zaman İran’ı hedef tahtasına koyduysa, Müslüman ülke sokakları onu yalnız bırakmadı. Ben bu köşede, Batı’nın ve İsrail’in nükleer silah edinme hakkı varsa İran’ın da aynı hakkı vardır diye yazdım. Nükleer silahları olan bir İran’ın Türkiye’nin stratejik hedeflerini negatif etkileyeceğini bildiğim hâlde.

Müslüman ülkelerin sokaklarını önemseyen ve bunun için Filistin meselesini gâyet iyi kullanan İran, Suriye meselesinde saplantılı bir şekilde Müslüman sokakları küstürdü. Bir yere kadar da maalesef böldü.

Bu da İran’a sempatiyle bakan Müslüman dünyanın önemli bölümünü öfkelendirmiş bulunmaktadır. Şimdi İran’a karşı askerî hamle planları konuşulurken normalde İran’ın yanında yer alacak geniş halk kitleleri tereddütler yaşıyor. Baas rejiminin desteğini Arap ve Müslüman sokakların desteğinden daha önemli görmek bunun tek nedeni.

Hizbullah lideri Hasan Nasrullah’ın Esad rejimini müdafaa etmek için yaptığı konuşmaları takip ediyorum. Müslüman sokakların kalbini verdiği mücadeleyle kazanmış karizmatik bir liderin kredisini komplo teorileriyle nasıl bitirdiğini esefle izliyorum. Haklarını talep eden insanları Batı’nın uşakları görmek hangi ferasete sığar, bilemiyorum.

İran’ın iki bin yıllık derin devlet geleneği nereye kayboldu, buna da şaşırıyorum. Rejimlerin gidici, halkların kalıcı olduğunu neden ısrarla görmek istemiyor, anlayamıyorum.

Suriye ordusu birlikleri, bir haftadır tanklarla kuşattığı ve bombardıman altında tuttuğu Humus şehrine Bayram’da girince mukavemet güçleri ehveni şer bağlamında uluslararası toplumun, siz bunu Batı olarak anlayın, müdahalesini istedi. Suriye muhalefetinin bu talebinin oluşmasında Arap Birliği’nin felç olmuş yapısı ve İran’ın yanlış tutumu inkâr edilebilir mi?

İran olası Batı saldırıları karşısında desteklenmeli elbette. Bölgenin istikrarı, coğrafyanın ruhu bunu gerektirir. Ama İran da Müslüman halkların insanî taleplerini ciddiye almalı, Suriye rejimi üzerinde nüfuzunu halk lehine kullanmalıdır.

Yoksa İran, Suriye’deki diktatör rejimin ilelebed devam edeceğini mi sanıyor? Halk devrimiyle kurulmuş bir devlet aklı, bunu göremeyecek kadar tutulmuş olabilir mi? Öyle olmamasını diliyorum.

YENİ AKİT