Hayrettin Karaman / Yeni Şafak
İçleri ile dışlarının, söyledikleriyle niyetlerinin, göründükleri gibi olmamanın (takıyyenin) mezheplerine göre meşru olması sebebiyle İranlılara güvenmek oldukça zor. Yıllardır “farklı mezhep mensupları arasında yakınlaşma” faaliyetlerine, “Şia ve Sünne ilişkilerinin ümmet bütünlüğünü bozmaması” maksadıyla yapılan ilmi toplantılara, bu toplantılarda herkesin altına imza atabileceği beyanlarına rağmen yalnızca şu son yıllarda yaptıkları bile bizi, onlardan neredeyse ümit kesme noktasına getiriyor.
Sözde ve görünüşte ABD'ye, İsrail'e düşmanlar, ama Suriye ve Irak politikalarında ABD ile işbirliği içindeler ve Filistin'i de İsrail zulmünden kurtarmaya dair işe yarar bir şey yaptıkları yok.
İran'ın resmi mezhebi Şia'nın Ca'feriyye-İsnâ-Aşeriyye koludur. Bu mezhebin akaid ve fıkıh kitaplarını biz de okuyoruz, özellikle fıkıh alanında Sünnî mezheplere oldukça yakın, her isteyenin hakkında doğru bilgi edinebileceği açıklıkta bir mezhep. Suriye'de yıllardan beri orduyu ellerine geçirerek azınlıkta oldukları halde Sünnîlere zulmederek iktidarda kalan Esed ailesi ve yandaşlarının mensup oldukları Nusayriyye mezhebi ise yalnızca İran'ın mezhebinden değil, İslam'dan da oldukça uzak ve gizli bir mezhep. Suriye'de çoğu Sünni olan halk diktatör Esed iktidarını devirmek ve onun yerine her din ve mezhep mensubunun hürriyet ve barış içinde yaşayabilecekleri bir rejimi ikame etmek için harekete geçince Esed'in askerleri hunharca davrandılar, silahsız ve adalet-hürriyet isteyen insanları (bugüne kadar üç yüz binden fazla insanı) öldürdüler. Suriye'yi parçaladılar, ülkeyi harabeye çevirdiler.
Halkın maksadını açıkladım, peki Nusayrilerin maksadı ne idi?
İktidarda kalmak, kendilerinden olmayanlara zulmetmek, ülkenin nimetlerini kurt taksimi usulüne göre paylaşmak (deveyi alıp kulaklarını diğerlerine vermek) ve mezheplerinin gereğini iktidar gücüyle yerine getirmek.
İşte bu durumda İran halkı desteklemek yerine Nusayrî Esed'i destekledi, desteklemeye devam ediyor.
Irak'ta da Sünnilerin iktidarını ABD ile işbirliği içinde yıktı, yine ABD'nin desteği ile Şiileri iktidara taşıdı, Sünni nüfusa zulmediyor, demografik yapıyı değiştiriyor, adalet için masada olmak isteyen Türkiye'ye neredeyse savaş ilan ediyor. Bir alimlerini ABD koruması altına alarak oraya yerleştirmiş, adam “Irak'ta kalmaya ve Musul'u kurtarma hareketine katılmaya, Başika'daki askerlerini ibkaya devam ederlerse Türklerle savaşmak vaciptir” diyor. Yani İran Suriye'de ve Irak'ta Sünnilerle de savaşıyor, ama Sünniler bu iki ülkede yalnızca teröristlerle mücadele ediyor, mazlum, mağdur, mehcur insanlara din ve mezhep ayrımı gözetmeden can suyu veriyor, bu uğurda büyük paralar harcıyor.
ABD Ortadoğu politikasını Sünnîlerle ve Türkiye ile yürütemeyeceğini anlamış olmalı ki, PKK ve Şia ile işbirliğine karar vermiş bulunuyor. Bu iri ülkenin maksadı ne mezhebi korumak ne de bir kısım Kürtlerin davasına destek vermektir; ABD'nin tek maksadı milli çıkarıdır. Bugün menfaati böyle gerektirdiği için işbirliği yaptığı gruplara yarın savaş da açabilir. İran'ın asıl amacının ise –mezhepçilik de devrede olmakla beraber- maddi ve dünyevi çıkar olduğu kanaatindeyim. Mezhep menfaate, menfaat mezhebe perde oluyor, bir koalisyon kurarak yollarına devem ediyorlar.
Peki böyle olacağına, toplantılarda söyledikleri gibi ümmetin menfaatini öne alsalardı, mezhepçilik ve yayılmacılıktan vazgeçselerdi, temel itikad esaslarındaki birliği ümmet birliğine vesile kılıp her grubu kendi mezhebini yaşamakta serbest bırakma kararına uysalardı bugün başta Irak ve Suriye olmak üzere ümmetin yaşadığı felaketler büyük ölçüde önlenebilirdi.
Yazık, ümmete yazık, müminleri ağlatan düşmanların ekmeğine yağ sürenlere yazıklar olsun!