“İran kendi varlığını korumak için her yolu meşru görüyor”

Şiir krizi ile başlayan Türkiye-İran ilişkileri merkezli tartışmaları yetkin isimlerle konuşuyoruz. Soruşturma dizisinin üçüncü röportajını Taha Kermani ile gerçekleştirdik.

HAKSÖZ HABER

Şiir krizi ve Türkiye-İran ilişkilerinin serencamı

Tarih boyunca gergin bir hat üzerinde ilerleyen Türkiye-İran ilişkileri, ’79 Devrimi ile farklı boyuta ulaştı. Çok farklı tarihi, mezhebi, siyasi olayı içerisine alan iki ülkenin ve aslında iki farklı geleneğin ilişkisi Suriye Savaşı ile tam anlamıyla krize girdi.

Son olarak Ermenistan işgali altındaki Karabağ’da yaşananlar üzerinden tekrardan gündeme gelen İran meselesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Azerbaycan’da okuduğu bir şiirle uzun bir süredir tartışılıyor.

Haksöz Haber'in editoryal görüşlerinden bağımsız olarak, Türkiye-İran ilişkilerini, sağlıklı bir tarih-toplum değerlendirmesi yapabilmek adına bu konuda yetkin isimlerle konuşuyoruz.

Üçüncü röportajımızı araştırmacı gazeteci Taha Kermani ile gerçekleştirdik. Kermani tarihsel tecrübenin bugünleri inşa ettiğini belirtirken İran rejiminin ulus devlet pratiğinden bağımsız düşünülemeyeceğine dikkat çekiyor.

Taha Kermani: "Türkiye’de İran’a karşı bir dokunulmazlık oluşturuldu."

1-Şiir tartışması ile başlayan krizden İran iç siyasetine dair nasıl bir çıkarımda bulunmamız gerekiyor?

Kesinlikle İranlı yetkililerin verdiği tepki büyük bir ölçüde içeriye yönelikti. İran Karabağ sürecinde kendini mutlak yenilmiş görüyor ve bu açıdan kamuoyu tarafından da ciddi eleştiri alıyordu. Verilen tepkiye bakınca sıkışmış itiraz potansiyelinin Türkiye ve CB Erdoğan’a karşı yönlendirilerek tahliye edilmesi amaçlandı. Ayrıca özellikle İran Dış işlerinde ciddi nüfuza sahip olduğu düşünülen Fars Milliyetçiliğine de bir mesaj verilmiş oldu. Haziran’da gerçekleşecek olan CB seçimlerinde Fars Milliyetçileri veya son zamanların trendi olan İranşehri düşüncesinin potansiyel adayı olan Dışişleri bakanı Muhammed Cevad Zarif’in de bir adımı olarak görülebilir. Ancak Ali Hamaney’in temsilcisi olan tek gazete ve bizzat atadığı Keyhan Gazetesinin genel yayın yönetmeni nin Türkiye ve Erdoğan karşıtı köşe yazısı Devrim Muhafızları ordusuna bağlılıklarıyla bilinen medya kuruluşlarının da kampanyaya dâhil olmalarına sebep oldu. Böylelikle Muhafazakâr kesim reformculara yakınlığıyla bilinen Fars Milliyetçilerinin başlattığı Türkiye karşıtı kampanyada aktif rol alarak şimdilik siyasi yarışta geriye kaldılar. Lakin giderek yükselmekte olan Milliyetçilik ve artan kutuplaşma aynı söylemin ilerleyen süreçte tekrarlanmasını muhtemel kılıyor.

2-İran’ın dış politikası mezhebi, tarihi ve etnik birçok faktör etrafından şekilleniyor. İran medyası da bu bağlamda Türkiye karşıtı söylemi açıktan dillendiriyor ve algı oluşturmaya çalışıyor. Ancak Türkiye özelinde genel olarak ise Sünni coğrafyada bu duruma karşı farkındalık oluştuğunu söylemek zor. İran konusunda siyasi bilinç noktasındaki zaaflı durum nasıl izah edilebilir?

1925’de İran’da Pehlevilerin iş başına gelmesiyle birlikte Fars etniği merkeze alınarak adeta sıfırdan yeni Ulus Devlet inşa edildi. Modern İran'ın tarih düşüncesi ciddi derecede bu düşünce etkisinde gerçekleşti. Alternatif düşüncenin var oluşuna hiç şans bırakılmadı. Bu süreç 1979 devriminden sonra da aynen devam etti ve özellikle batıya yerleşen rejim karşıtı ve seküler muhaliflerin de İran’ı dünyaya tanıtma tarzı aynı bakışla sürdürdü. Batıda adeta tüm İran Araştırmaları Enstütileri ve bilimsel merkezleri işgal eden muhaliflerde mezhepçi yönetimden uzaklaştıkça Fars Milliyetçiliği de artmış oldu. Dolayısıyla RESMİ okumanın dışında bir ikinci bakışa rastlamak gerek İran’da gerekse batıda gelişemedi. Türkiye’de eğer genel olarak batı eğilimini bir tarafa bıraksak İran’a zaten yeterince ilgi duyulmadı. Ayrıca İran konusundaki okumalar gerek yerinde, gerekse batıdan olan okumalarda gerçek bilgi yerine Resmi bilgiye mahkûm olundu. Ayrıca İran Türkiye’deki kaç boyutlu nüfuzuyla hep resmi söylemi desteklemeye çalıştı. Örneğin İran, ülkesindeki idam ettiği PKK’nin İran uzantısı PJAK üyelerinin HDP’den gelen destek konusunda sessiz kaldı, oysa İran Türkleri hassasiyetini son derece dikkate alan milliyetçi odaklar konusunda hiç bu denli tolerans gösterdiği görülmedi.
Ayrıca Türkiye’deki basın özgürlüğü kapasitesi ve Türkiye’nin bu konudaki pasifliğinden son derece yararlanarak İran’ı istediği gibi anlatmaya Türkiye topraklarından başladı. İran’a yakın veya hatta bağlılığıyla bilinen medyalar Türkiye’deki İran Haberciliği konusunda da son derece rakipsizler. Çünkü Türkiye’de İran Haberciliği haddinden fazla politiktir ve İran kendisine karşı yapılan her eleştiriye “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir tavrıymış gibi” tepki göstererek savunma hattını çok daha ileriden inşa etmiştir. Oysa Türkiye evvela İran’la kıyas edildiğinde olaya çok yabancıdır, ikincisi olarak ise karşılık vermek istediği zaman bile yeterli ve nitelikli elemandan yoksundur. Bütün bunlar zaman aşamasında Türkiye’de İran’a karşı bir dokunulmazlık oluşturmuştur. En son örnek de yaşanan şiir krizinde tarihe geçti. İran meclisinde CB Erdoğan Netanyahu’dan daha beter diyerek iki hafta önce tüm gücüyle dayanışma mesajı verilen Fahrizade’nin teröründen sorumlu tutuldu. Ancak Türkiye’den herhangi eşit derecede bir tepki gelmedi. Oysa aynı konuşma herhangi Avrupa ülkesinde olsaydı Türkiye’de iktidarından muhalefetine kadar tepki çok farklı olurdu.

3-İran’ın Irak ve özellikle Suriye’deki cürümleri Müslüman dünyada kapatılması zor yaralar açtı. Tarih toplum değerlendirmesi bağlamında İran’ın bu şekilde bir politik ve askeri tavır almasının sebepleri nelerdir?

İran yaptıklarını savunurken kendi ulusal güvenliğinin temini için adımlar attığını ileri sürüyor. Ayrıca Arap Baharında sıranın Suriye’ye gelmesiyle birlikte özellikle 2009 tartışmalı CB seçimlerinden sonra kendisinin de bu anlamda sıkıntıya gireceğini öngörebiliyordu. Dolayısıyla Beşşar Esed’in bekasını kendi bekası olarak görerek bir ölüm kalım savaşına girdi. İran İslam Cumhuriyeti’nin kurucusu Ruhullah Humeyni’nin “Nizam’ı korumak her vacipten daha vaciptir” sözüne dikkat edilirse İran devlet aklı, kendi varlığını korumak için her yolu meşru görüyor. Bu yüzden siyasi görüşleri fark etmeksizin Suriye’de Esed rejiminin korunması konusunda hemfikir olduklarını görüyoruz. Ancak süreç uzadıkça özellikle karar alma mekanizmanın dışındakilerden yöntem konusunda eleştirilerin geldiğini de görmek mümkün.

4-İran’ın Karabağ Savaşı’nda da ikircikli olarak nitelenebilecek bir şekilde tavır aldığını görüyoruz. İran’ın Azerbaycan politikasını şekillendiren ana etkenler nelerdir?

İran’ın genel olarak Güney Kafkasya politikasının köklerini 1828’de Türkmençay anlaşmasından sonra aramak lazım. Rus İmparatorluğu ile İran [Kaçar Hanedanlığı] arasında imzalanan Türkmençay anlaşmasıyla Aras nehri Azerbaycan halkını ikiye ayırdı. İran’ın merkezi yönetimi her zaman İran Türkleri veya zaman zaman Aras’ın güneyinde olma itibariyle Güney Azerbaycan faktörünün etkisi altında dış politikasını yürüttü. Bu yüzden 30 yıllık Karabağ işgali sürecinde de işgalcinin tezini savunarak sürecin çözümsüz kalmasını en iyi buluyordu. Çünkü güçlü bir Azerbaycan Cumhuriyeti birçok sebepten dolayı memnuniyetsizliğin arttığı Güney Azerbaycan için ilham kaynağı olacağını biliyordu. Ayrıca Türkiye’de abartılan mezhep unsuru da İran’da kesinlikle eski etkisine sahip değildir. Dolayısıyla Güney Azerbaycan için özellikle merkezde Fars Milliyetçiliğinin arttığı bir dönemde etnisite faktörünün mezhepten kat kat daha derin ve belirleyici etkiye sahip olduğunu söylemek lazım. Ayrıca İran’da yönetimin her anlamda başarısızlığından doğan memnuniyetsizliği rejim karşıtı muhalefetteki yükselişte olan Fars Milliyetçiliği ile birlikte Güney Azerbaycan halkını merkezden ayırmaya iyi bir katalizör oluyor. İşin bu aşamasına geldikten sonra Azerbaycan Cumhuriyetinin İran’a rağmen ilerlemesi bir taraftan ve Türkiye’nin Karabağ sürecindeki belirleyici rolü ve İran Türklerine olan etkisi Tahran’ın kaçamadığı kâbusu olmuştur.

İran bu saatten sonra ya nüfusunun yüzde 40’ına tekabül eden İran Türklerinin gönlünü kazanmaya giderek bir açılıma doğru yürür ki İran gibi bir ülkede imkânsız görünüyor. Ya da merkezde Fars Milliyetçiliğe daha fazla meydan vererek bastırmayı şiddetlendirir ki o da Karabağ’dan sonra alınan moralle Türk Milliyetçiliğin artmasına ve merkezden uzaklaşmaya sebep olur. Her halükarda Tahran’da kucaklayıcı ve akliselim bir yönetim anlayışı benimsenmezse merkezi otoriteye gelecek olan herhangi iç veya dış zararda(Hamaney’in Ölümü, geniş isyan, seçim tartışmaları…) Güney Azerbaycan konusunda sürpriz sonuçlar doğurabilir.

5-Yaşanan son gelişmelerle İran-Türkiye ilişkilerinin gelecekteki serencamı hakkında neler söylemek istersiniz?

Türkiye’nin İran’a olan kemikleşmiş bakışı gözden geçirilirse Ankara’da İran’a yönelik görüş değişikliğini Tahran’da gerçekleşecek olaylar haricinde beklemek olası görünmüyor. Yani İran Türkiye’de kendisiyle ilgili kamuoyundan gelen tepkiye yol açacak çok ciddi bir kriz baş göstermedikçe mevcut algıyı korumayı başarır. Son zamanlarda Karabağ sürecinde Türkiye imajı İran Türkleri nezdinde tamir edilmiş olsa da Ankara’nın İran Türklerini görmezden gelme politikasının sürmesi Güney Azerbaycan’da Anadolu’yla ilgili hayal kırıklığını derinleştirebilir. Özellikle terör örgütlerinin İran-Türkiye sınır hattındaki gözle görünür faaliyet artışı ve Türkler aleyhine demografik değişiklik kriz zamanında Türkiye sınırlarının da güvensizliğine sebep olabilir. İran bu konuyu hem içerde hem Türkiye’de, İran Türklerine duyulan ilgiyi sekteye uğratmak adına kullanacaktır. İran Türklerinin ağırlığını da düşünecek olursak bu durum üçüncü ülkeler tarafından da değerlendirilebilir ve Türkiye’nin ilgisizliğinin sürdüğü taktirde Güney Azerbaycan’da karşılık da bulabilir. İran bu faktörü kaç yönlü olarak değerlendirip Türkiye ile ilişkilerini bu minvalde yürütmeye çalışacak. Geçmişi gözden geçirirsek Türkiye bu konuda İran’ın işine gelebilecek şekilde özellikle İran Türkleri faktörünü göz ardı edebilir.


Soruşturma Haberleri

Ankara'da "Filistinli Çocuklara Yönelik Hak İhlalleri ve Soykırım Raporu" açıklandı
“İslami sembolleri ve Müslümanları hedef alan eylemler birkaç psikopatın aşırılığı olarak görülemez”
Kur’an yakma: İfade özgürlüğü mü, tehlikeli bir saygısızlık mı, suç mu?
"Eşcinsellik doğuştandır" yalanı nasıl ortaya çıktı?
"Her Ramazanı bir öncekini aratmayacak şekilde ihya etmeliyiz"