Tahran'da gerçekleşen ve 85 ülkeden 1200 katılımcıyla gerçekleştirilen "İslami Uyanış ve Kadın" başlıklı konferans sebebiyle gittiğim İran'dan izlenimlerimi aktarmaya devam ediyorum.
İstanbul Atatürk Havaalanı'ndan kalkan uçak, Tahran İmam Humeyni Havaalanı'na doğru yol alırken yanımda oturan çifte dikkat kesiliyorum. Kadının başı açık, kaşları dövmeli ve yüzünde ağır bir makyaj var. Erkek ise İngilizce yazıları olan bir tişört giymiş, kulaklıkla son ses tekno müzik dinliyor ve yemekte alkol almayı tercih ediyor. Sanki İran'da yasak olan hemen her şeyi iki saatlik bir uçak yolculuğunda ihlal etmek istiyorlar. (İran'da 'uygunsuz' müzikleri de yüksek sesle dinlemek yasak.) Uçaktan inerken karşı koltukta oturan bir kız gözüme çarpıyor. Boynunda elmaslarla bezeli bir haç kolye var ve o da diğer herkes gibi başını örterek uçaktan iniyor. Bir gayrimüslimi bile Müslüman temsilini üzerinde taşımaya zorlayan bu zorunluluk daha bir içimi burkuyor.
Etrafı Elburz Dağlarıyla çevrili olan, İran'ın hem başkenti hem de en büyük ve kalabalık kenti olan Tahran'da iklim kuru olmasına rağmen yolların iki tarafı da yeşillendirilmiş. Karasal iklimden ötürü çırılçıplak olan dağ eteklerine, yemyeşil sokakların içinden bakarak gidiyorsunuz. Ayrıca ne bir göl ne de nehir olduğundan Tahran'da hava kirliliği ve toz büyük problem; bu yüzden yolda belde maske takarak gezenleri görmek mümkün.
Kaldığımız otelin lobisi ve kahvaltı salonunda da olduğu gibi pek çok yerde İmam Humeyni'nin, bazen de yanında İmam Hamaney ile fotoğraflarıyla karşılaşıyorsunuz. İran anayasasında da bizde olduğu gibi kişiye, yani İmam Humeyni'ye referans mevcut. Bu arada internet ortamında da ağır yasaklar olduğunu eklemek gerekir. twitter, youtube ve google girilmesi engelli olan adreslerin başında gelse de özellikle gençler bu yasağın etrafından dolaşmanın bile yolunu buluyorlar elbette. Ayrıca Türkiye'deki bazı gazetelerin sitelerine de müstehcen içerikleri sebebiyle giriş yok.
Tahran'daki Kadınlar Parkı'ndan da bahsetmek lazım. Kadınlar Parkı, sadece kadınların girebildiği ve isterlerse başları açık koşup bisiklete bindikleri, özgürce spor yapabildikleri bir mekân. Ayrıca otobüs ve metro gibi toplu ulaşım araçlarında da rahatça seyahat edebilmeleri için kadınlara özel bölüm var. Sadece kadınların işlettiği ve çalıştığı "kadın taksileri" de var. Bu taksilere erkek müşteriler de binebildiğinden erkeklerin işlettiği taksi duraklarının rekabet etmekte zorlandığı bir seçenek sunuyor.
İran meclisinde Ermeniler, gayrimüslim topluluklar için altı kişilik bir kontenjan var. Ayrıca valiler merkezden atansa da uygulanan bir eyalet sistemi var ve bu eyaletlerden birisinin adı da Kürdistan. Yaklaşık dört milyon Kürdün yaşadığı Kürdistan eyaletinde Kürtçe seçmeli ders ama eğitim dili Farsça.
İran'da her fırsatta emperyalizm ve küreselleşmeye lanet okunsa da görevlilerin otobüste dağıttıkları şişe sular ünlü bir Fransız şirketinin yan ürünüydü ve otelde de Coca Cola ikram edilen içeceklerin arasındaydı.
İsrail ve Amerika başta olmak üzere düşman algısının siyasetin merkezini oluşturduğu İran'da ne sivil toplumun ne de muhalif siyasal oluşumların güçlenebilmesinin imkânı açıkçası pek yok. Hemen her tür muhalefet 'emperyalist oyunlar bunlar' çerçevesinde bertaraf edilebiliyoır. Muhalif lider Mir Hüseyin Musavi ve eşi Zehra Musavi, geçtiğimiz sene Şubat ayında gerçekleşen protesto gösterilerinden bu yana ev hapsinde tutuluyorlar. Dış dünyayla bağlantıları kesilmiş bir biçimde, rejimin sıkı gözetimi altında yaşamaya devam ediyorlar. İran devletinin, onurlu halkıyla beraber emperyalist devletlere karşı –Suriye meselesini tabii ki ayrı tutuyorum çünkü muhalifler emperyalist değiller- direnişi ne kadar haklıysa, hoşa gitmeyen iç dinamiklerin hepsini muhtelif baskıcı yöntemlerle ezmesi de o kadar haksız...
Sivil toplumun, siyaset kurumunun ve basının bu kadar yoğun baskı altında olduğu bir ülkede 'İslâm Uyanışı'nı konuşmak ister istemez ironik bir hissiyatla bizi baş başa bırakıyor. İranlıların ezici çoğunluğu hâlen İslâm devrimine yürekten inanıyorlar ama gidişatın devrimin özünden bir ayrılışa işaret ettiğini düşünenler de oldukça çok ki sanırım pek de haksız değiller. Görebildiğim kadarıyla artık devrimin sadece nostaljisinin yapıldığı İran'daki mevcut sessizliği yeni bir 'devrim öncesi sessizlik' olarak yorumlamak mümkün mü; önümüzdeki yıllarda göreceğiz.
YENİ ŞAFAK