İran İmparatorluk Düşünmüyormuş!

MUSTAFA SİEL

Şiaperestlerin Zulümleri Olmasa İdi Işid Olur muydu?

Bu sütunlarda en sonuncusu geçen hafta yayınlanan muhtelif yazılarımızda, Sünnilik – Selefilik adına ortaya çıkan Işid’in İslam’a ve Müslümanlara verdiği büyük zararlardan bahsetmiştik. Lakin bizim Işid’e yaptığımız bu eleştiriler, Işid’in Şii kesimindeki zıt kardeşleri olan başta İran ve İraniler olmak üzere Şiaperest yapıları temize çıkardığımız anlamına gelmez. Hatta Işid’i Şiaperestlerle kıyaslamayız bile.

Çünkü Şiaperestler Işid’in zulümleri sonucu değil, (kendilerine bir saldırı söz konusu değilken) tamamen kendi iradeleriyle (mezhep taassubuyla) ortaya çıkıp bu zulümleri işlemişlerken, Işid ağırlıklı olarak Şiaperestlerin İslam dünyası üzerinde hegemonya kurma hırsıyla yaptıkları hamleler ve sınırsız zulümleri nedeniyle ortaya çıkmıştır.

İran ve İraniler ile Şiaperestler, Işid’ten çok önceleri Işid’e isnat edilen cürümlerle kıyası bile mümkün olmayan korkunçlukta ve sayıda zulmü, öncelikle ve özellikle Irak ve bilahare Suriye’de fazlasıyla ve daha korkunç yollarla işlemişlerdir ve halen işlemeye devam etmektedirler. Işid’in ortaya çıkması ve süreç içinde güçlenerek devam etmesinin en önemli sebebi de, Şiaperestlerin Şia hegemonyası hırsı ve bu uğurda sınır tanımaz cürümlerini arttırarak sürdürmeleridir.

Sünnicilik Yapma Diyen Şiiciler

Asıl tekfirciler Şiaperestler iken, yaptıklarına tepki olarak ortaya çıkan “tekfirci selefilerle - çakallarla” mücadele ediyoruz diyerek yaptıkları büyük zulümlerdir Işid’in ortaya çıkmasının en önemli sebebi. Eğer Şii “tekfirci selefi çakallar” olan Şiaperestler bu zulümleri yapmasalardı, kesinlikle Işid olmazdı demiyorum ama, bu kadar güçlü olarak ortaya çıkamaz ve bu denli güçlenemezler ve de bu denli cüretkar cürümler işle(ye)mezlerdi.

Şiaperestler Irakta Işid’in ve Suriye’de şebbihaların yaptıklarıyla kıyaslanamayacak derecede beterlerini ve fazlasını Irak’ın işgalinden bu güne kadar yaptılar, taki Işid Musul’u ele geçirince biraz duraksamak zorunda kaldılar.

Varlığı ve faaliyetleri genelde olumsuz olan Işid’in Ümmete tek faydası, Irak’taki bu Şia yayılmacılığı ve hegemonyasının durdurulmasında Sünni aşiretlerle işbirliği yaparak bir set oluşmasına yardımcı olmuş olmasıdır. Lakin geçen haftaki yazımızda değindiğimiz hikmetsiz ve ahmakça faaliyetleri nedeniyle, bu kazanımında heba olmasına sebep olacak gibi görünüyor.

En İyi Sünni Şiileşen Yada Ölü Bir Sünnidir

Her gün daha netleşen bir vakıa var karşımızda, İran’ın (ve en azından bu zulümlere sessiz kalmalarından anlaşıldığı kadarıyla) Şiilerin kahir ekseriyetinin dertleri Ümmet değil, Şia.

Yaptıklarından ve yapmadıklarından anladığımız kadarıyla, bir blok olarak Şiiler, eğer Şialaşmayacaklarsa tüm Sünnilerin ölmelerini daha iyi görüyor ve Yahudiler ile Hristiyanları Sünnilere tercih ediyorlar. İran ve Şiilerin ekseriyeti için, Sünni Filistin’den, Yahudi Filistin daha evla gibi görünüyor.

Batı, ABD ve İsrail’in can düşmanı sandığımız İran bir süredir (en azından şu anda) aslında can dostuymuş meğer. Ezeli Pers - Yahudi dostluğu iddiaları ne derece doğru tartışılır, lakin en azından şu anda düşman olmadıkları ve “düşmanımın düşmanı dostumdur” pragmatizminden hareketle ortak düşmanlarının Sünniler olduğu açık.

Şiaperestlerin Zulümleri Yüzünden artık Şiileri Ümmetten Hissedemez Olduk

Suriye intifadası sonrası ortaya çıkan gelişmeler üzerine yüksek perdeden seslendirmeye başladıkları “mezhepçilik yapmayalım beyler!” çığırtkanlıklarının kendilerinin suçunu örtme, Şia’yı temize çıkarma ve Şia hegemonyası planlarını perdeleme ve adalet arayan Sünnileri susturma dezenformasyonundan başka bir şey olmadığını 4 yıldır ısrarla söylüyorduk ve şu anda bu iddialarımızın doğruluğu net olarak ortaya çıkmış durumda.

Irak’taki 10 yıllık mezalimi zaten direk İran ve İraniler ile Şiaperestler yapmışlarda ve yapmaya devam ediyorlardı. Suriye’de asıl mezalimi intifadadın ilk zamanlarında Nusayri şebbihalar yapmakla beraber; önceleri gizleyerek ve dolaylı, şu anda ise açıktan ve övünerek direk destek vererek bu cürümlere sevk eden, yer yer bizzat komuta eden ve yer yer bizzat cürümleri işleyenler İran ve İraniler ile Şiaperestler olduğuna göre, Suriye mezaliminin de dolaylı ve direkt müsebbibidirler.

Bu nedenledir ki, bir zamanlar ümmetin önemli bir unsuru ve hatta öncüleri olarak gördüğümüz başta İran ve İraniler olmak üzere tüm Şiaperestleri ve onlara ses çıkarmayan tüm Şiileri artık ümmetten hissedemez, ümmet adına onlarla beraber bir gelecek öngöremez hale geldik maalesef.

Sünnilere Şahin İsrail’e Serçe

Bu gün asıl direniş cephesi Tunus’tan Suriye’ye uzanan intifada hattı olmasına rağmen, Filistin direnişi eksenini korumak bahanesiyle Suriye ve Irak’a her türlü müdahaleyi yapan İran, direniş ekseninin oluşmasına sebep gösterdiği Filistin ve Gazze için edebiyattan başka ne yapıyor? (Ki bu edebiyatı da Şia hegemonyasını gizleme amaçlı bir takiyye olarak yapıyor).

Geçen haftalarda mensuplarına yapılan bir saldırı bahanesiyle (takiyyeci ahlak(sızlık)larının bir tecellisi olarak, perde arkasından İsrail’e kapışmak istemiyoruz mesajları gönderirken)  İsrail’e yaptığı göstermelik saldırı, esip – gürleyip te birkaç damla yağmurla geçip giderek yağmayanların trajikomik durumunu ifade ediyor sadece.

Mevcut İran Rejiminin Hain Emel Ve Planları

Direniş ekseni maskesi altında Şia hegemonyasını adım adım gerçekleştirmek adına önce Lübnan, sonra Irak, sonra Suriye ve en sonda Yemen’de azınlık Şia diktatörlüğü kurmaya çalışan İran, demek ki zamanında Türkiye Alevilerini de kafaya alabilse idi, aynı oyunu Türkiye de onlar üzerinden oynayacaktı. (Ki yakın zamanlarda buna yönelik çalışmalar yaptığına dair iddialar ile Türkiye İranilerinin yaptıkları faaliyetler araştırmaya değer.)

Öyleki artık İran ve İraniler ile Şiaperestler batının ve batıcıların dostu ve müttefiği haline gelmiş durumdalar. Nitekim Obama’nın İran’a yaptırımları imzalamama tehdidi ile, İran’ın aslında Şii olmayan ancak lider kadrolarını Şiileştirdiği Zeydi Husi kabilesini kullanarak yemen gibi stratejik bir (eski Osmanlı bölgesinde) perde arkasından iktidarı ele geçirmesi (ve muhtemelen ileride Suriye’de olduğu gibi bir Şia azınlık diktatörlük kurmayı hedeflemesi) ve batının bunu görmezden gelmesi, hala bazı İslamcıların kör gözlerini açmayacak mı?

Yemen Husilerin adım adım İran adına devleti ele geçirmeleri hangi hak ve adalet ölçülerine sığar acaba? Batı ve batıcıların bu durumu sevinçle karşılayıp görmezden gelmesi (ve hatta açıkça desteklemesi) normalde, ya içimizdeki bazı İslamcılardaki körlük ve sessizliği nasıl yorumlamalı? Bu körlük kalplerde ki bazı marazlardan mı kaynaklanıyor da ondan mı açılamıyor acaba?

Batı Ve Batıcıların Yeni Gözdesi, İran Ve Şiaperestler

Husilerin Yemen’deki başarıları üzerine, ABD’nin (oy yerine kurşun atan) Husilerde demokratik seçmen diye onları savunması ve ardından Husilerle savaşan Yemen El Kaidesine insansız uçaklarla saldırması ilginç değil mi?

Yine Türkiye’de sol bir sitedeki Husilerin başarılarına dair habere yorum yapan batıcı bir vatandaş, bu İslamcıların hakkında ancak İran ve Şiiler gelir, onları desteklemek gerekiyor diye yorum yapmış, bu durum İran ve İranilerin geldiği yerle ilgili son noktayı koymaya yetmez mi?

İran’ın, Sünni menşeili İslami gelişmeyi durduracağı beklentisiyle batı ve batıcılarla dolaylı ve direk desteklenen ve alkışlanan Şia hegemonyasına yönelik çabalarını görmeyip, Erdoğan ve Davutoğlu’nu yeni Osmanlıcılıkla suçlayan İslamcılara Allah akıl ve basiret versin. Hala uyanma zamanı gelmedi mi?

Bu bariz gerçekler ortada iken, “mezhepçilik yapmayalım, ümmeti bölmeyelim” diye, Şiaperestlerin hain planlarını kamufle etmek amacıyla takiyyeten, durumun henüz idrakine varamamış saf Ümmetçilerin iyi niyetle, kalplerini marazlar işgal etmiş olan bazı İslamcıların da hainlikle yaptıkları söylemler, sonuç itibarıyla Şiaperestleri temize çıkarma ve adalet arayan Ümmetçileri susturma amaçlı dezenformasyonlardan ibarettir.

Ve ne niyetle yapılırsa yapılsın netice olarak, Şia hegemonyasının ve arkasındaki güç olan batı bloku, ABD ve İsrail’in ekmeğine yağ sürüp; tevhidi İslami gelişmeyi durdurmaya ve batının İslam dünyasındaki hegemonyasını pekiştirmeye hizmet edecektir kaçınılmaz olarak.

Sünnici Yada Şiici Değil Ümmetçiyiz

Bizler Şiacı olmadığımız gibi, Sünnicide olmayıp Ümmetçiyiz. Şiacıların kendi suçlarını örtbas etmek için, bizleri kendileri gibi mezhepçi (zıt kardeşleri) olan Işid’le aynı kefeye koymaları ve bu gerçeğe rağmen sahtekârca bir tavırla kendilerini Ümmetçi (direniş eksenci) gösterip, bizleri ise Sünnicilik yapmakla suçlamaları ahlaksızlığın daniskasıdır.

Bizler Şiacılar gibi takiyyeyi bir iman akidesi olarak görmüyor, tam tersine imani ve ahlaki zafiyet (ahlaksızlık) olarak görüyoruz. Bizim şiarımız emrolunduğun gibi dosdoğru ol, ya hakkı söyle yada sustur.

Bu nedenle eğer Sünnicilik yaparsak bunu açıkça ifade eder, işimize gelmezse susarız. Ama açıkça ret ettiğimiz bir şeyle ısrarla yaftalanmaktan da usandık ve tiksindik artık. Bizi yalan söylediklerini bile bile bu hak etmediğimiz isnatlarla yaftalayanlar, aslında kendi içlerindeki çirkinlikleri üzerimize kusan müfterilerdir.

Önceden defalarca deklare ettiğimiz gibi burada bir kez daha açık ve net olarak ilan ve deklare ediyoruz ki, ne Sünnici nede Şiiciyiz, Ümmetçiyiz. Sünni yada Şii anlayışlara düşman olmadığımız gibi, her iki anlayışın barındırdığı Kur’an ve Sahih Sünnete aykırı şeylere karşıyız.

Her iki tarafı da Sünnicilik yada Şiicilik yaparak (yada başka nedenlerle) karşı tarafa zulmetmediği sürece de karşımıza almıyoruz. Bizler Şii yada Sünni, kim haksızlık yaparsa onun karşısındayız.

Irak Ve Suriye Şiileştiriliyor mu?

Irak ve Suriye Şiileştirilebilir mi? Bence bu tür iddialar hafife alınmamalı. Geçmişte Yavuz zamanında Sünni olan İran coğrafyası Şah İsmail tarafından şiileştirilmedi mi? ABD işgalinden önce nüfusunun çoğunluğu Sünni olan Bağdat’ta bu gün Sünniler azınlığa düşürülmediler mi? Tamamen bir Sünni şehri olan Samarra tamamen şiileştirilmedi mi? Eğer Işid Sünni aşiretlerle işbirliği yapıp Musul ve diğer Sünni yerleşim yerlerini ele geçirmese idi, buralarda Sünniler bir şekilde sürülmeyecekler miydi?

Benzeri planların Suriye için yapıldığı ve uygulanmaya çalışıldığı iddialarını önemsemek gerekir kanaatindeyim. Şu anda nüfusunun yarısı iç ve dış göçle yerleşim yerlerinden ayrılmak zorunda kalmış Sünnilerin yerine başka yerlerden Şiilerin getirilip iskan edilmesi ve mevcut göç durumunun kalıcı hale getirilmeye çalışılmasının planlanmadığını kim iddia edebilir?

Düne kadar tek bir Şii’nin bulunmadığı Yemen’deki Zeydi Husileri kafalayıp Şiileştirmekle kalmayıp Şii darbesi yaptıran İran’ın, yanı başındaki Suriye için aynı planları yapmayacağını kim söyleyebilir?

İran’ın İmparatorluk Hedefi Yokmuş!

İran Dış İşleri Bakanı İran’ın İmparatorluk hedeflerinin olmadığını beyan etmek lütfunda bulunarak bizleri rahatlatmışlar. Memleketimizde onlara bu yolu döşeyecek saf ve hain İslamcılar ile GAŞOP’çu (Gülen Asya Afrika Şii Ortadoğu Projesi) batı ve batıcılar varken, onların böyle bir hedeflerinin olmasına gerek yok, istemem yan cebime koy sözü gerçekleşiyor fiiliyatta zaten.

Saddam Kuveyt’e girdi diye canına ot tıkayanlar, İran Irak, Suriye ve Yemen’e girince niye ıslık çalarak görmezden geliyor, hatta el altından destekliyorlar acaba? Buralara Türkiye girse ne derlerdi acaba?

İran Afganistan’a müdahale ettiğinde azınlıktaki Şiilerin maslahatlarını koruyor, Irak’a müdahale ettiğinde yıllardır ezilen Şii çoğunluğun haklarını koruyor, Suriye’ye müdahale ettiğinde direniş eksenini koruyor diyen saf ve hain İslamcılar, Yemen müdahalesine ne diyecekler, nasıl bir mazeret bulacaklar acaba?

Tabi henüz Nijerya’da ki planları konuşmak için erken, muhtemelen birkaç aya kadar İran’ın Nijerya maceralarından da peyderpey haberdar olmaya başlayacağız nasıl olsa.

Şia Hilali Gerçekte Ümmete İhanet Hilalidir

Bu gün net olarak ortaya çıkmıştır ki, İran’dan Yemene direniş ekseni maskesinde oluşturulmaya çalışılan Şii hilali, İran ve Şiaperestler için Şia hegemonyasını kurma, batı batıcılar için İslam dünyasındaki ve Filistin’deki direnişi bitirmek ve İslam dünyasındaki hegemonyalarını pekiştirmek için hedeflenen bir ihanet hilali, Batı, ABD ve İsrail hilalidir.

Şiaperestliğin ve takiyye anlayışının yalancı çoban haline getirdiği İran ve İraniler ile Şiaperestlerin sözlerine karnımız tok, artık söylediklerini dikkate almak gereği bile hissetmiyoruz.

Hizb Fekat Hizbullahtan, Hizb Fekat Hizbuşşeytani'ye

Eskiden İraniler Hizb fekat Hizbullah diye övünür – şişinirlerdi İran rejimi ve Lübnan Hizbullahı için. Bizde Ümmet adına sahiplenirdik bu söylemleri. Lakin özellikle Suriye intifadası sonrası gelişen olaylar, İran rejimi ile Lübnan Hizbullah’ının artık Hizbullah olmaktan çıkıp Hizbuşşia - Hizbuşşeytaniye olduğunu anlamamızı sağladı.

İran Devrim Muhafızları Komutanı General Hüseyin Selami, İran'ın bölgesel nüfuzunun Irak, Suriye ve Yemen'in de içinde bulunduğu bölge ülkelerine yayıldığını, Irak’ta Lübnan Hizbullahının 10 katı güçlü olmak üzere şu anda bölgede 3 ayrı Hizbullah oluştuğunu övünerek söylemiş. İran ve İraniler ile tüm Şiaperestlerin (masum ve mutlak) imamı Hamaney’de, Yemen Hizbullahını da ekleyerek ve gururla aynı mealde sözler söylemiş.

Demek ki biz Ümmet Ümmet diye kıvranırken, birileri Şia Şia diye kıvranıp, Lübnan’daki Hizbullübnandan sonra, Hizbussuriye ve Hizbulırak’ı oluşturmuş. Tabi iş burada da bitmiyor, fiilen ortaya çıkmış olan Hizbulyemen’in oluştuğu yakında nasıl olsa resmen açıklanacağından merak etmiyoruz da, bizi asıl meraklandıran Hizbulnijer ve diğer Hizbulların ne zaman ortaya çıkıp açıklanacağı.

BOP Gösterip GAŞOP Vurmak

Eskiden Osmanlı’da oyun bitmez derlerdi, şimdi İran ve ABD’de oyun bitmez demek gerekiyor. Türkiye ve Ortadoğu’daki son gelişmeler, ABD’nin yıllardır perde de BOP (Büyük Ortadoğu Projesinden) gösterirken saman altında su yürüterek aslında GAŞOP’u (Gülen Asya Afrika Şii Ortadoğu Projesi)  yürütmekte olduğunu iddia etsek çok mu abartmış (komploculuk yapmış mı) oluruz acaba?

İddialarımız çok mu uçuk, bence değil. İran’ın Irak ve Suriye’de yaptıkları ve en son Yemendeki Husi darbesi ile başta ABD ve İsrail olmak üzere batının gıkının çıkmaması, bu iddiaların uçuk olmadığının en somut verileri bence.

Yıllardır ağızlara sakız edilen BOP iddialarının somut emarelerini bu güne kadar görmek bir yana, tam aksi emareler ortaya çıktı. Lakin özellikle son 2 yıldır GAŞOP’un pek çok açık emaresi ortaya çıkmış durumda ve muhtemelen 1 yıla varmadan gözümüzün içine girecek şekilde daha net olarak ortaya çıkar daha sağlam emareler nasıl olsa, o zaman anlarız nasıl olsa anyayı konyayı. Peki bazı saf ve hain İslamcılarımızın hala BOP BOP deyip GAŞOP’u es geçmeleri ne anlama geliyor?

Asıl Hedef İslamcı Bir Türkiye’nin Önünü Kesmek

Son yıllardaki somut gelişmelerden, Erdoğan’ın Davostaki van münit hadisesi ile BOP kamuflajından sıyrılıp asıl proje olan GAŞOP’un tam anlamıyla hayata geçirilmesi için harekete geçildiği, 7 Şubat Mit Operasyonu ile düğmeye basıldığı ve arkasından Gezi Parkı Olayları ile 17 Aralık Yargı Darbesine start verildiği anlaşılıyor.

Yıllardır güya BOP ile Türkiye’de Ortadoğu da rol ve liderlik verileceği iddia edilirken, perde arkasında aslında GAŞOP İle Erdoğan’ın ve Türkiye’nin altı oyulmaya, Sünni Ortadoğu ile fiili bütünleşmesi bir yana bağlantısının bile kesilmesine çalışılmış gibi görünüyor son gelişmelerden okuduğumuz kadarıyla.

BOP hikâyeleriyle birileri uyutulurken, Gülenciler Türkiye’yi ile ele geçirip Orta Asya ve Afrika’da etkinlik kurmak, İran ise Irak’tan Yemen’e kadar uzanan Şii hilali ile (ileride oluşması muhtemel bir) İslamcı Türkiye’nin önünü kesmek için rahat rahat çalışmışlar, ancak şimdi yeni yeni fark edebiliyoruz bu gerçekleri maalesef.

Takke düşüp kel göründüğü halde hala keli göremeyenlere ne demeli. Hala anlaşılamıyor mu İran’ın ABD ve batının Ortadoğu’daki İsrail’den sonraki yeni partneri, jandarması ve taşeronu olmaya doğru hızla yol aldığı.

İran Ve İraniler İle Şiaperestlerin İhanetine Dolaylı Ve Direk Taraf Olanlara!

GAŞOP’u göremeyip hala BOP BOP diye yırtınan, Erdoğan BOP’un eş başkanı diye sabah akşam küfreden saf ve hain İslamcılar, biraz kafanızı kaldırın da görün asıl BOP ne imiş. İşin ilginç bir yanı da, güya amansız düşmanlar olan Gülenciler ile İran ve İranilerin aynı projenin taşeronları olarak seve seve rol almaları.

Yüce Allah 4.Nisa Suresi 105’ten 112’ye kadar olan ayetlerde hainler ile onlara taraf olanların akıbetini ve kurtuluş yollarını bildiriyor bizlere. Bu saatten sonra Şiaperestlerin bile - isteye girdikleri bu ihanet sürecinden dönmeleri zor görünüyor. Kalplerindeki marazlar nedeniyle bunlara taraftar olup ihanetlerini görmezden gelen İslamcılarımızın dönmeleri de pek mümkün görünmüyor.

En azından iyi niyetle Şiaperestlerin bu ihanetini dolaylı yada direk taraf olan İslamcılarımızın bir an önce saflarını netleştirmeleri, haklının ve mazlumun yanında, hainlerin karşısında olmaları elzem ayetlerdeki tehditlerden kurtulabilmeleri için.