HAKSÖZ-HABER
İran’ın coğrafyamızda işlediği zulümler ve katliamlar bu kadar göz önündeyken imzalanan antlaşma siyasi perspektif noktasında ne kadar sıkıntılı bir yerde bulunulduğunun göstergesi tabi ki. İran açısından ise Acem kurnazlığına tarihi bir dipnot daha düşülmüş oldu. Suriye ve Irak başta olmak üzere sayısız suça ve ihanete imza atmış olan İran’ın kendisine meşruiyet zemini sağlayacak bu antlaşmaya “atladığına” şüphe yok. Zaten “İslam dünyasının sorunlarını konuşmak” için Ankara’ya gelen İran İslam Cumhuriyeti İslami Kültür ve İletişim Kurumu Başkanı Ebuzer İbrahimi Türkman, dalga geçercesine batılıların emperyal planlarından bahsedip coğrafyamızdaki kargaşada kendi payını gizlemeye çalışmıştı. DİB Başkanı ise birlik mesajı vermeye çalıştı ki bu ibretlik bir durumdu.
İçeriği her ne olursa olsun İran’ın İdlib üzerinden tekrar gündeme gelen katliamcı rolü ayan beyan ortadayken, katiller ile aynı karede görüntü vermenin izah edilebilir bir tarafı olmadığı açık. Sosyal medya üzerinden kamuoyunun gündemine oturan “İranlı uzmanların Türkiye’deki ilahiyat fakültelerinde fıkıh derslerine katılacaklarına” dair iddia üzerine Diyanet’in jet açıklamasının da sadra şifa olmadığı belirtilmeli. Kamuoyunda tepkiyle karşılanan “İranlı uzmanların Türkiye’deki ilahiyat fakültelerinde fıkıh derslerine katılacağı” iddiasının tekzip edildiği Diyanet açıklamasında antlaşmanın maksat ve muhtevasına dair şunlar söyleniyor:
"Özellikle batı dünyasındaki İslamofobi ile mücadele bağlamında ortak dijital yayınlar hazırlanması, her iki ülkede ümmetin birliğini pekiştirme ve aşırılıkla mücadele amacıyla ortak çalışmalar düzenlenmesi, hassaten Kudüs davası olmak üzere ümmetin ortak problemlerine ilişkin konularda programlar yapılması ve yayınlar hazırlanması, İslam medeniyetinin ortak mirası olan yazma eserler ile sanat ve estetik alanında yürütülecek araştırmalara kurumsal destek verilmesi, hac hizmetlerinde tecrübe paylaşımına gidilmesi, Kur'an-ı Kerim'i güzel okumayı teşvik sadedinde uluslararası yarışmalar düzenlenmesi, güncel fıkhi meselelerde özellikle gen teknolojisi ve faizsiz finans sistemleri üzerinde karşılıklı ilmi müzakereler düzenlenmesi gibi konularda işbirliği amaçlanmıştır.”
Diyanet açıklamasında öne çıkan “ümmetin birliğini pekiştirme” vurgusu bile tek başına bu antlaşma ve yakınlaşmanın anlamsızlığını ortaya koymaya yeter. Başta Suriye olmak üzere ümmet coğrafyasının birçok yerinde ümmete ihanet eden, hunharca müslüman kanı döken, İslam medeniyetine ve kültürel mirasına ait yapıları yerle bir ederek haritadan silen, halihazırda Suriye ve Yemen’de despotizme direnen müslüman halkların evlatlarını kadın-çocuk demeden sistematik şekilde katletmeye devam eden ve Sisi’siyle Esed’iyle despot diktatörleri koruyup kollamayı hayat memat meselesi addeden bir İran’ın “ümmet”ten görülmesi ve ona “ümmet birliğini pekiştirme” payesi verilmesi nasıl bir mantığın ürünüdür? Yazık! Çocuklar, kadınlar, yaşlılar binlerce Müslüman açlık ve sefalet içinde bombalardan kaçarken “dini işbirliği” pozunu görseler kim bilir ne düşünürler. Birlik ve beraberlik mesajlarından gözyaşlarına boğulacaklarına şüphe yok! Sevinç gözyaşlarına değil tabi ki…
İslam dünyasında yangınlar yükselirken acımız ortak, derdimiz ortak, duamız ortak olmalıdır. pic.twitter.com/vViUMlNu0Q
— Prof. Dr. Ali Erbaş (@DIBAliErbas) December 26, 2019