Bundan üç sene evvel, “Yeni Irak Yönetimine İyimser Bir Gözle Bakış Denemesi” diye bir yazı yazmıştım. Şöyle demiştim o yazıda:
“Şii kardeşlerimizin önderleri Felluce meselesinde çok itici mesajlar verdiler, fakat bu onları Amerikancı yapmaz, yapsa yapsa buz gibi pragmatist yapar. ABD'den en az direnişçiler kadar nefret ettiğine inandığım Ayetullah Sistani'yi ve onun meclisteki / hükümetteki adamlarını eleştirirken çok ileri gitmemeliyiz… Ayetullah Sistani, Amerikancı değildir ve olamaz… Yeni yönetimle Sünni Araplar arasındaki güven bunalımının aşılması ve bunların dayanışmaya girmesi, konjonktürü radikal bir şekilde değiştirecektir. Bütün mesele, etnik gruplar arasındaki güven bunalımının aşılması ve ülkede asayişin sağlanmasıdır. Bunlar gerçekleştiği anda Irak yönetimi işgal kuvvetlerini derhal ülkeden ayrılmaya çağıracaktır. ABD ve müttefiklerinin bu çağrıya uymamaları bana göre mümkün değil. Diyelim ki uymadılar: O zaman Irak, bir devlet olarak, yekvücut halde direnişe geçer. Ve o zaman direnişin belli başlı bir adresi olur; manipülasyon odakları çaresiz kalır, direnişte at izi it izine karışmaz.”
Irak'tan gelen son haberler, bana, bu iyimser tablonun yakında gerçekleşebileceğini ilham ediyor.
* * *
Irak'ta yabancı askerlerin bulunmasına imkân veren BM Güvenlik Konseyi kararının süresi 31 Aralık'ta dolacağı için, ABD, oradaki askeri varlığını, Irak hükümetiyle yapacağı uzun vadeli bir stratejik anlaşmayla sürdürmeyi planlıyor.
Şükürler olsun ki Sünni direniş gruplarıyla beraber Iraklı Şiilerin en büyük otoriteleri de bu plana muhalefet ediyorlar.
Ayetullah Sistani, işgalci ABD ile Müslüman Irak arasında böyle bir anlaşma imzalanmasını uygun görmediğini belirtti ve bu konuda referanduma gidilmesi gerektiğini söyledi...
Abdulaziz el-Hekim, Irak'ın ulusal egemenliğini ihlal edecek hiçbir anlaşmayı kabul etmeyeceklerini ilan etti…
Seyyid Kazım Hairi de anlaşmaya karşı çıktı…
Konu hakkında yayınladığı bildiride “Dini mercilerin ABD ile Irak arasında uzun vadeli stratejik anlaşma imzalanmasını yasaklayan yazılı ve sözlü fetvaları son derece sevindiricidir” diyen Mukteda Sadr, halktan, anlaşmanın imzalanmaması için Cuma namazlarından sonra protesto gösterileri düzenlemesini istedi.
Sünni direniş gruplarından, Şii liderlerinden, Mehdi Ordusu'ndan ve Başbakan Nuri Maliki'nin mensup olduğu Birleşik Irak İttifakı saflarından yükselen itirazların haddi hesabı yok.
Hükümetin bu şartlar altında ABD ile uzun vadeli bir stratejik işbirliği anlaşması imzalayarak Irak'ta kalıcı ABD üslerine izin vermesi biraz zor görünüyor.
Biraz değil epey zor görünüyor.
Nitekim Cumhurbaşkanı Yardımcısı Müsteşarı Cevad Kandil, ABD'nin önerdiği anlaşmada bazı sorunların bulunduğunu, bu sorunların giderilmesi gerektiğini, yabancı askeri varlığına ancak Irak ordusunun yeniden yapılandırılmasına kadar tahammül edebileceklerini, ABD'ye kalıcı üs vermelerinin sözkonusu olamayacağını açıkladı.
Başbakan Maliki de, İsveç'te verdiği bir beyanatta, kamu düzeninin sağlanması ve hukukun üstünlüğü prensibinin hayata geçmesi halinde Irak'ta artık yabancı askeri varlığına ihtiyaç kalmayacağını ifade etti ve “Irak halkı kendi hakimiyetini istemektedir, yabancı mandası kabul etmemektedir” diye konuştu.
Maliki'nin beyanatındaki şu cümleler de önemli:
“Irak'ta yaşanan bazı karmaşık sorunlar geçmişten miras kaldı. Iraklı gruplar birbirini tanıdıkça birbiriyle yakınlaşıyor. Şükürler olsun ki biz artık ilk zamanlarda olduğu gibi hükümet kurmakta sorun yaşamıyoruz. Allah'ın yardımıyla ve tüm grupların desteğiyle diğer sorunların da üstesinden geleceğiz.”
Bu iyimserliği besleyen bir gelişme: Irak İslam Partisi lideri ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi, Sünni Arap bakanların yakında boykota son verip hükümete döneceklerini müjdeledi…
Başta söylediğimizi sonda da söyleyelim:
“Bütün mesele, etnik gruplar arasındaki güven bunalımının aşılması ve ülkede asayişin sağlanmasıdır. Bunlar gerçekleştiği anda Irak yönetimi işgal kuvvetlerini derhal ülkeden ayrılmaya çağıracaktır.”
Haydi Irak, kır şeytanın bacağını!
* * *
Not: Cumartesi günü bu köşede yayınlanan “Sarkozy'nin İşaret Ettiği Hakikat” başlıklı yazımda, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin "Devleti laik olsa da nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkeyi Avrupalı olarak görmem" dediğini yazmıştım. Meğer Sarkozy, bir Polonya gazetesinde kendisine atfen yayınlanan bu sözü tekzip etmiş. Kıymetli Yeni Şafak okurlarını yanlış bilgilendirdiğim için özür dilerim. Sarkozy'nin aynen öyle düşündüğüne eminim, ama o yazının başlığı yine de şöyle olmalıydı: “Polonya Gazetesinin İşaret Ettiği Hakikat”.
Yeni Şafak gazetesi