Serhat Erkmen / Anadolu Ajansı
Irak'ın petrol zengini kenti Basra'da 8 Haziran'da başlayan ve başlangıçta sınırlı bir bölgede az sayıda insanın katılımıyla gerçekleşen gösteriler, bir hafta içinde ülkenin tüm güney vilayetlerine yayıldı. Gösterilerin sona erdirilmesi için Irak hükümeti bazı şehirlerde sokağa çıkma yasağı ilan etti ve ordu dahil olmak üzere güvenlik güçlerini konuşlandırdı. Peki, iki ay önce yeni bir seçimden çıkmış Irak'ta, üstelik iktidarın belkemiğini oluşturan siyasal partilerin en hakim olduğu yerlerde böyle bir sürecin başlamasının dinamikleri neler olabilir?
Gösterilerde neler yaşandı
Yaşananları anlayabilmek için, önce olanlara bir göz gezdirelim, sıralayalım: Basra'da bir petrol tesisine giden yolları, işsizlik ve ekonomik sorunlar nedeniyle kapatan birkaç yüz kişilik gösterici grubuna güvenlik güçlerinin ateş açması sonucunda bir gösterici hayatını kaybetti. Bu olayın ardından gösteriler yayılmaya başladı.
Göstericiler temelde ekonomik sorunlardan kaynaklanan beklentilere sahip. Tüm şehirlerde ortak talep olarak ön plana çıkan hususlar elektrik ve temiz su gibi en temel ihtiyaçların karşılanamaması, işsizlik sorunun çözülmesi ve yaşadıkları bölgelerin zenginliklerinden yararlanma isteği. Kısacası göstericiler ekmek, su, iş ve daha iyi yaşam koşulları istiyor ve bu sorunları çözecek muhataplar arıyorlar.
Irak'ta bu tip gösteriler ilk kez gerçekleşmiyor. 2003'ten sonra birçok kez, özellikle son dönemde neredeyse her yıl bu tip gösteriler irili ufaklı boyutlarda gerçekleşmişti. Özellikle yaz sıcaklarının yoğun olduğu günlerde elektrik kesintilerinin de artması, insanları daha önce de güçlü tepkiler vermeye yönlendirmişti. Ancak bu sefer gösterilerin hem süresi uzadı hem de coğrafyası genişledi. Şu ana kadar Basra, Zikar, Musanna, Necef, Babil, Kadisiye, Miysan, Vasit, Kerbala ve Bağdat'ta, yani Irak'ta Şii Arapların nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu her yerde gösteriler yaşandı.
Bu gösteriler sırasında halk Zikar, Miysan, Musenna, Kerbela, Basra ve Necef'te Valilik ya da Vilayet Meclisi binalarını kuşatmaya ya da zorla içine girmeye çalıştı. Ayrıca Samava (Musenna'da) Dava Partisi ve Hikmet Hareketi; Basra'da Dava Partisi, Hikmet Hareketi ve Bedr Örgütü; Necef'te Bedr Örgütü, Asaib Ehli'l Hak ve Hizbullah Ketibesi; Miysan'da Dava Partisi, Hikmet Hareketi ve Irak İslami Yüksek Konseyi; Babil'de ise Sairun, Dava ve Fazilet Partisi'nin binaları ya da ofislerine yönelik eylemler gerçekleştirildi. Gösterilerde dün itibarıyla 8 kişinin öldüğü, 487 kişinin yaralandığı ve 93 kişinin tutuklandığı açıklandı. Ancak bu sayılar her an değişebilir.
Basra başta olmak üzere güneyde bazı vilayetlerde sokağa çıkma yasağı devam ediyor. Ülkenin değişik bölgelerinden (hatta Sünni Arapların büyük çoğunlukta yaşadığı Selahaddin vilayeti de dahil olmak üzere) 6 acil mücadele gücü alayı ile 3 terörle mücadele birimi alayı, ordu ve Haşdi Şabi'ye bağlı milislerin haricinde bu vilayetlere konuşlandırıldı. Olayların daha da genişlememesi için ülkede bir süre internet tamamen kapatıldı, sosyal medya kullanımı yasaklandı. Şu ana kadar göstericiler silahsız olmasına rağmen, pek çok yerde güvenlik güçleri ya da baskın eylemleriyle karşılaşan parti binalarındaki korumalar tarafından halka ateş açıldı. Özetle gösteriler, önceki yıllarda gerçekleşen, başta Sadr Hareketi olmak üzere bazı siyasi partiler tarafından sokağı siyasete alet etmekte kullanılan kısa süreli ve kontrollü sokak gösterilerinden ziyade, Irak hükümetini ciddi olarak endişelendirecek boyutlara ulaştı.
Gösterilerin sebepleri nelerdir?
Aslında mevcut gösterilerin sebepleri üç ayrı, ancak birbiriyle ilintili bir biçimde açıklanabilir: Ekonomik sorunlar, toplumsal dinamikler ve siyasi çözümsüzlük. Bu üç nedeni, tek tek ele almadan önce, dikkat çekilmesi gereken ana husus ise bu dinamikleri meydana getiren en temel sorun: ABD Irak'ı işgal sürecinde sadece eski diktatörü devirmedi, aynı zamanda Irak devletinin tüm kurumlarını yerle bir etti. Eski yapının otoriter liderler ürettiği, bu nedenle Irak'ta demokrasinin yerleştirilebilmesi için eski kurumların yerine yenilerinin konulması gerektiği düşüncesi başlangıçta insanlara kolay itiraz edilebilir bir kavram olarak gelmedi. Ancak ABD, Irak'ta kamu otoritesinin ortadan kaldırırken yenisinin sağlıklı bir biçimde kurulmasını sağlamadı. Tersine, "iktidar paylaşımı" ve "tüm kimliklerin temsili" gibi kulağa hoş gelen kavramlar çerçevesinde, ülkede siyaseti etnik ve mezhepsel çizgiler üzerine inşa etti. Pek çok muğlaklıklar barındıran bir anayasa üzerinden, fiili olarak birbirine bağımlı etnik ve mezhepsel gruplar arasında bir düzen ortaya çıkardı.
Ülkede siyasetin bu biçimde yeniden inşası, liyakate dayalı bir sistem değil, yolsuzluğun domine ettiği, siyasi gücün aynı aktörler arasında dönemsel olarak el değiştirdiği, fakat sonuçta aynı parti ve kişilerin iktidarı kontrol ettiği bir yapı ortaya çıkardı. Tek ürün ihracına dayalı ekonomik yaşamda, devletin ve halkın temel gelir kaynağı olan petrolün yarattığı rantın, yolsuzluğun hakim olduğu bir sistemde yeniden dağıtılması, ülkede ekonomik sorunlar, yeni toplumsal ve bireysel rahatsızlıklar ve siyasi çözümsüzlüğe neden oldu.
Ekonomik sorunlar denilince akla ne geliyor? Irak son derece genç bir nüfusa sahip. 0-25 yaş aralığındaki nüfus ülke genelinin yaklaşık yüzde 59'unu oluşturuyor. Sadece 15-25 yaş aralığı ise nüfusun yüzde 19'unu teşkil ediyor. Irak ekonomisi hızla artan nüfusuna istihdam sağlayacak yatırımlar yapamıyor. Petrol gelirlerinin büyük kısmı güvenlik harcamaları, yüksek devlet giderleri, maaşlar ve yolsuzlukla eriyip gidiyor. Resmi rakamlara göre genç nüfustaki işsizlik oranı yüzde 10 civarında olmasına rağmen, gayri resmi rakamlar bunun iki katı olduğunu gösteriyor. Üstelik istihdam edilenlerin çoğu kalifiye olmayan ve çeşitli aracılarla iş bulan memurlar. Gelirler son derece düşük. Üstelik üretime neden olan yatırımlar bir yana, günlük yaşamı en temelden etkileyecek elektrik sistemi bile yıllardır düzeltilemedi.
Birkaç ay önce benzerlerini Kuzey Irak'ta gördüğümüz talepler, bu sefer ülkenin güneyinde karşımıza çıkıyor. "Zenginliğin üzerinde yaşadığını, ancak bundan yeterince pay alamadığını" düşünen Iraklılar petrol gelirlerinin kendi yaşadıkları yerlerin geliştirilmesi için kullanılmasını istiyorlar. Ancak büyük gelir adaletsizliği, istihdam olanaklarının sınırlı olması ve elektrik, su gibi ihtiyaçların karşılanamaması yaşanan hayal kırıklığının tek nedeni değil.
Ülkedeki toplumsal sorunlar, ekonomik sorunların ve çatışmaların neden olduğu kimlik bölünmesi nedeniyle artıyor. Gösterilerde aşiret kimliği ile dini kimliğin çoğu kez üst üste geldiği örneklerle karşılaşılıyor. Büyük aileler ve aşiretler, Irak toplumunda 50 yıl önceki kadar güçlü olmayabilir fakat hâlâ son derece önemli. Çatışma ortamı içinde Sünni-Şii ayrımını güçlendirmeye çalışan yeni savaş “lordları”, toplumun bir kısmından büyük tepki görüyor. Özellikle DEAŞ tehlikesinin ortadan kalkmasından sonra aşiretler, büyük aileler ya da bireyler artık ekonomik sorunların çözülmesini istiyor ve sürekli siyasal söylemler üzerinden mobilize edilmeyi, kötüye kullanılan bir süreç olarak algılıyorlar.
Siyasi sorunun ise çok boyutlu olduğu söylenebilir: Bu gösteriler çerçevesinde toplum ile siyaset kurumu arasındaki ilişki dikkate alındığında, Irak'taki en önemli siyasal sorunun halkın siyaset kurumuna, siyasi partilere ve onların liderlerine güvenini kaybetmesi olduğu söylenebilir. Irak'ta seçime katılım tarihin en düşük oranında gerçekleşti. Özellikle gösterilerinin gerçekleştiği yerlerdeki katılım, ülke genelindeki katılım oranlarının da çok altındaydı.
2015-2016 yıllarındaki gösterilerden sonra yapılmış bir çalışmada, Irak'ta 30 yaş altı insanların yüzde 60'nın siyasi kurumlardan değil protesto hareketlerinden medet umduğu verisiyle seçime katılım oranları bir araya getirildiğinde, ortaya çıkan tablo net. Halkın önemli bir kısmı siyasi partilerin ve meclisin mevcut sorunlara çözüm bulamayacağını düşünüyor.
Gösteriler sırasında bazı vilayetlerdeki İran karşıtı sloganlar, Humeyni'nin posterinin yakılması gibi olgulara, yukarıda sayılan ve İran'a en yakın olduğu bilinen siyasi partiler ya da milis güçlerinin saldırıya uğraması eklenmeli. Bazı kaynaklar bunu Saddam dönemine özlem veya Baasçıların rolü olarak tanımlıyor. Elbette az sayıda kişi eski dönemi özlüyor olabilir; ancak bu düşünce büyük ölçüde yeni toplumsal gerçekliği reddetmeye dayanıyor. İran eğer Iraklı Şiiler arasında prestijini ve etkisini kaybediyorsa, bunun nedeni Baasçılığın artması ya da Arap milliyetçiliğinin yükselmesi değil, ülkenin sorunlarına çözüm bulması gereken siyasi partilerin ya da güvenlik sorunlarına ilaç olarak lanse edilen silahlı milis grupların (kaldı ki son seçimde ikisi ayrılmaz hale geldi) İran'a yakın olması. Yani muhtemelen Irak halkı ülkedeki çarpık düzenin koruyucusu ve sürmesinin nedeni olarak İran'ı görüyor. Bu nedenle, gösteriler sona erse de bu etki hemen geçmeyecektir. Ancak bu faktör, İran'ın hâlâ Iraklı Şiiler arasındaki en önemli güç oluşunu, en azından kısa vadede değiştirmeyecektir.
Nasıl sonuçlar çıkarılmalı?
Öncelikle, gösterilerin bastırılması için, Irak hükümetinin önceki yöntemleri tekrar ettiği söylenebilir. Belki Haydar İbadi, Nuri Maliki'ye nazaran (en azından başlangıçta) diyalog kanallarını açık tutmuş olabilir. Fakat kısa süre içinde birçok şehre asker yığması ve interneti kapatması, Nuri Maliki'nin de uyguladığı yöntemlerdi. Bu yöntemler geçmişte kısa süreli olarak işe yaramış, sonra gösteriler yeniden baş göstermişti. Dolayısıyla bu gösteriler yine bastırılabilir, ancak yapı böyle devam ettiği sürece yenileri yaşanacaktır. Her yeni dalga ise bir öncekinden daha güçlü gelmektedir.
İkincisi, ilginç bir biçimde, pek çok yerde göstericilere ateş açan ya da onları tutuklayanlar sadece polis ve asker değil. Hatta tersine, askerin ve polisin göstericilerle hareket ettiği örnekler de görüldü. Ancak halkın içinden çıkan ve pek çok Şii Iraklıya göre "kahraman" olan Haşdi Şabi milislerinin, farklı örneklerde sivil göstericileri öldürdüğü ortaya çıktı. Muhtemelen bu, milis grupların tamamen siyasallaşmasının bir sonucu. Ortak düşman DEAŞ’a karşı gönüllü bir oluşum iken büyük destek alan milislerin, siyasal birer oluşuma dönüşüp mevcut yolsuzluk ve kötü yönetimlerin bir parçası olmasıyla birlikte, halk nezdindeki değeri farklılaşacaktır.
Çıkarılabilecek bir başka sonuç, Sadr Hareketi'nin sessizliği. Yıllardır tabandan gelen gösterilerin başını çeken hareket bu süreçte sakin. Hatta başlarda Sadr'ın bu sürecin arkasında olduğunu söyleyenler bile oldu. Ancak Sadr sürece sempatiyle baksa da tamamen arkasında duramıyor. Çünkü o da Irak siyasetinin bir parçası. Miysan vilayetinin valisi olan ve verdiği hizmetlerle ön plana çıkan, bu nedenle adı Sadr'ın başbakan olarak önereceği kişi olarak geçen Ali Davayi'nin de valilik binasının kuşatılması, Sadr Hareketi'nin endişesini açıklıyor. Sadr ve politik uzantıları, sıradan halktaki tüm huzursuzluğu yönlendirebilecek kadar güçlü değiller. Unutulmamalı ki Sadr, seçime katılım düşük olduğu için birinci çıktı; önceden diğer partilere giden oyları kendisine yönlendirdiği için değil. Bu nedenle Irak'taki en büyük siyasal partinin “seçimi protesto edenler partisi” olduğu gerçeği yabana atılamaz. Bu çerçevede bugün yaşanan gösteriler, sadece ekonomik sorunlardan kaynaklanan gösteriler olarak görülemez; sorun, seçimin üzerinden 2 ay geçmesine rağmen hâlâ sonuçları ilan edemeyen, hükümet kurma sürecinde adım atamayan ve bu nedenle halkın sorunlarına çözüm bulamayan Irak siyasetine karşı başlayan yerel bir dalgadır.
Yereldir; çünkü aynı sorunlardan muzdarip Kuzey Irak'taki Kürtler ve Sünni Araplar gösterilere henüz dahil olmamıştır. Şimdilik dalgadır; çünkü güvenlik tedbirleriyle bastırılabilir. Fakat gösterilerin sürmesi ve kuzeye doğru yayılması, Irak'ta bilinen tüm dengeleri değiştirebilir. Bu şimdilik zor; ancak Irak'ın ABD ve İran'ın güç mücadelesi sahası haline geldiği ve ülkenin her türlü iç yönlendirmeye açık olduğu dikkate alınırsa, kaynağı hangi ülke olursa olsun, Irak kaosa itilmeye uzak değildir ve bu nedenle dikkatle takip edilmelidir.
[Doç. Dr. Serhat Erkmen JSGA Uluslararası Güvenlik ve Terörizm Anabilim Dalı öğretim üyesidir]