Irak'ı Bölen Adam: Nuri el Maliki

2006’dan bu yana Irak’ı, İran’ın da yoğun desteğiyle yöneten Maliki, izlediği mezhepçi politikalarla ülkeyi uçurumun eşiğine getirdi.

1979’da İran İslam Devrimi tamamlandığında Irak’taki Saddam Hüseyin karşıtı Şii hareket daha da görünür olmaya başlamıştı. Bu durum Nuri Maliki’nin de üyesi olduğu, Saddam rejiminin en büyük muhaliflerinden Şii Dava Partisi’ne yönelik baskıların artmasına neden oldu.

Bunun üzerine Maliki ülkeyi terk ederek Suriye’ye yerleşmek durumunda kaldı ve 1979’dan 1982’ye kadar bu ülkede yaşadı.

Suriye’de de Dava Partisi’nin faaliyetlerine ‘Cevad’ takma adıyla devam etti. Gazete çıkardı, yazılar yazdı, askeri faaliyetlerde de bulundu, Irak rejimine karşı savaşmaları için Şii milis gruplarının oluşturulmasına öncülük etti. Şöhreti çok çabuk yayıldı ve kısa bir süre sonra faaliyetlerini sürdürmesi için Dava Partisi’nin İran’daki bir askeri kampına davet edildi.

Sekiz yıl İran’da kalan Maliki, Tahran yönetiminden ‘beklediği ilgiyi’ göremediğini düşünerek 1990’da tekrar Suriye’ye döndü.

Suriye’ye bu kez gidişinde daha büyük oynama kararındaydı. Artık Şii siyasetinde tanınan birisiydi ama Batı’ya da açılması gerekiyordu ve özellikle ileride kendisini ayakta tutacak önemli unsurlardan biri olan ABD desteğinin tohumlarını o yıllarda atmaya başladı.

Çeşitli ülkelere ziyaretler ederek Saddam karşıtı propaganda yapıyor, uluslararası konferanslar düzenlenmesi için çabalıyor ve Irak’a müdahale edilmesi için kulis yürütüyordu.

İşgalle gerçekleşen hayal

Maliki siyasi hırslarını hayata geçirebilmek için beklediği fırsatı 2003’te ABD ve koalisyon güçlerinin Irak işgaliyle yakaladı.

İşgalin ilk dönemlerinde, Saddam rejiminden kalan Baasçı kadroları ordu ve diğer tüm kurumlardan temizleyen komitenin içinde yer aldı.

Saddam döneminde uzun süre baskı altında kalan Şiiler artık siyaset sahnesine çıkma şansı yakalamıştı ve bunu Aralık 2005’teki genel seçimlerde başardılar.

Şii blok Birleşik Irak İttifakı seçimi kazandı ve başındaki isim İbrahim Caferi başbakanlık koltuğuna oturdu. Liderlik zaafı olduğuna inanılan Caferi hızla gözden düşünce Maliki fırsatı değerlendirmeye koyuldu.

ABD yönetimini ikna etmeyi başaran Maliki hükümeti kurma görevini alarak 2006’da başbakanlık koltuğuna oturdu.

Maliki’nin hangi kritere göre tercih edildiği, dönemin Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley’in ABD Başkanı George W. Bush’a söylediği şu sözlerde gizli:

“Maliki, güçlü bir adam olmak istemesi ancak bunu nasıl yapacağını bilememesiyle beni çok etkiledi.”

Bush’un ‘doğru adamı’

Maliki, Irak halkı için aynı şey geçerli olmasa da, yoğun çabaları sonucunda Bush yönetimini ‘doğru adam’ olduğuna ikna etmeyi başarmıştı.

Bush Maliki’ye, “Doğru ve iyi bir adam, sırtında çok fazla yük var ve ona yardım edeceğiz” sözleriyle desteğini açıkça ilan etmişti.

Bu tespitin ne kadar yanlış olduğu ilerleyen yıllarda çok açık bir şekilde görüldü.

2008’de göreve gelen ABD Başkanı Barack Obama’nın Irak işgalini bitirme kararı ve küresel mali krizin Washington’u kendi derdiyle boğuşmaya itmesi Maliki için yeni bir fırsat daha doğurdu.

Hızlı adımlarla devlet kurumunu kendi ‘özel ofisine’ çevirdi, gücü elinde toplamaya başladı. Başbakanlıkla yetinmedi, içişleri bakanı, savunma bakanı ve istihbarat şefi haline de geldi.

Ordu başta olmak üzere, devlet kurumlarındaki atamalarda ‘yetkinlik ve beceri’ kriterinin yerini ‘Maliki’ye bağlılık’ kıstası aldı.

İran Maliki’yi iktidara taşıyor

2010 seçimlerinde laiklik yanlısı Şii lider İyad Allavi’nin başında olduğu Irakiye Bloğu birinci olurken, ikinci sırada yer alan Maliki iktidarını korumak için İran kartını bir kez daha masaya koydu.

Bazı Batılı diplomatların Maliki’nin yeniden başbakan olmaması için lobi faaliyetleri yürüttüğü sırada devreye, İran Devrim Muhafızları’nın Kudüs Birliği biriminin komutanı Kasım Süleymani girdi.

İran’ın Ortadoğu operasyonlarının beyni olan ‘Gölge Komutan’ Süleymani, Tahran’da topladığı Iraklı liderlere Maliki’nin koltuğunu koruması gerektiği mesajını net bir şekilde iletti.

2003-2009 yılları arasında ABD’nin Bağdat büyükelçilerine danışmanlık yapan, Maliki’yi de yakından tanıyan bir isim olan Ali Hader, Washington Post’taki yazısında bu toplantıyı şu sözlerle anlatıyor:

“Süleymani Iraklı liderlere şu mesajı iletti; Amerikalılar yarın buradan gidecek, ancak komşunuz olarak bizler burada olacağız”

Süleymani, Maliki ile birlikte hareket edecek olan siyasetçilerin İran tarafından kollanacağını, karşı gelenlerin ise ‘ağır sonuçlara katlanacağını’ bildirdi.

Sonuç olarak İran desteğini sonuna kadar arkasına alan ve Obama yönetiminin de vize verdiği Maliki, seçimi kazanan partiyi saf dışı bırakarak başbakanlık koltuğunu korumayı başardı.

Göreve geldiği günden bu yana, başbakanlığının ilk yıllarındaki mezhep çatışmaları, Kürt yönetimiyle yaşanan problemler, Suriye savaşı, güvenlik sorunu gibi meselelerde Maliki’nin izlediği hiçbir politika sonuç vermedi ve sorunlar daha da derinleşmeye devam etti.

Sünnileri nasıl kaybetti?

Maliki, Irak’ı farklı etnik ve dini grupların oluşturduğu halkın değerleriyle yönetmek yerine, kendisini ayakta tutan başta İran olmak üzere dış aktörlerin yol haritasını izlemeyi tercih etti.

En belirgin politikası, Şiileri ezen Saddam Hüseyin’in günahlarının faturasını Sünnilerin tamamına kesmek oldu.

Önce ABD’nin desteğiyle El Kaide’ye karşı mücadele için kurulan, Sünni aşiret gruplarından oluşan Sahva milislerini destekledi ancak bu mücadele karşılığında verdiği sözlerin hiçbirisini tutmadı, Sünnileri artan bir baskıyla dışlamayı sürdürdü.

Mezhepçi politikaları, özellikle Suriye savaşının ardından daha da şiddetlendi. Maliki ülkesini Suriye’deki savaşa karşı İran’ın bir ‘ön cephesi’ haline getirdi.

Bu tavrın Sünniler tarafından çok yakından ve büyük hayal kırıklığıyla izlendiğini göremedi veya görmek istemedi ve üzerine kendisine karşı koyulan tepkileri sertlik politikalarıyla bastırmaya kalkıştı.

ABD askerlerinin ülkeyi terk etmesinin üzerinden henüz 24 saat geçmeden sonra Sünni Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi hakkında, ‘ölüm mangaları kurduğu’ iddiasıyla yakalama kararı çıkarttı ve ülkeden sürdürdü.

Ülkenin önemli Sünni siyasetçilerinden Eski Maliye Bakanı Rafi İsavi’nin ofisine baskın düzenlenmesiyle onlarca kişinin tutuklanması ve Aralık 2012’de Anbar’da Sünni göstericilerin başlattığı protesto eylemlerinin sert şekilde bastırılması gibi gözle görülür büyük gelişmelerin yanı sıra, arka planda Sünnilerin tüm devlet kurumlarından dışlanması ve sadece Maliki’ye yakın olan kişilerin buraları doldurması ipleri koparan gelişmeler oldu.

‘Savaş sürecek’

Aralık 2013’te yine Sünnilerin protesto gösterisine yapılan sert müdahalenin ardından Anbar eyaletinde çatışmalar patlak verdikten sonra, ülkenin önemli Sünni liderlerinden olan Irak Müslüman Alimler Birliği Başkanı Haris Dari, Al Jazeera’ye yaptığı açıklamada köprülerin nasıl atıldığını şu sözlerle ortaya koyuyordu:

“Eğer Maliki görevden ayrılmaz ve ABD ile İran da bu yönde bir adım atmazsa, çatışmalar aylarca devam edecektir. Sünniler baskıcı yönetime, kendilerine karşı her türlü silahla saldıran Maliki yönetimine karşı kendisini savunuyor.”

Maliki ‘sözünden çıkan’ bir diğer önemli unsur olan Kürtlerle de kavga etmekten geri durmadı. Petrol gelirlerinin paylaşımı konusunda anlaşamadığı Kürt yönetimine bütçe vermeyerek, maaşları ödemeyerek ders vermeye kalktı, ihtilaflı bölgelere asker göndererek gerilimi tırmandırdı.

Devletin tüm kurumlarına ailesini ve en yakınlarını yerleştirdi, yolsuzluk iddiaları hiçbir zaman gündemden düşmedi ve zengin petrol kaynaklarını ülkenin kalkınması yerine dış aktörler nezdinde yalnızca siyasi varlığını devam ettirecek bir araç olarak kullandı. Sadece Sünnilerin ve Kürtlerin değil kendisiyle aynı çizgide olmayan Mukteda Sadr gibi Şiilerin de nefretini kazanmayı başardı.

‘Sorunun ta kendisi’

Irak bugün belki de geri dönüşü olmayan bir sürecin içine girmiş durumda. Maliki’nin tek adam olma hevesi, her şeyi kaybetme riskini zirveye taşımış halde.

Ancak süreci yalnızca komplolarla açıklaması ve gönüllüler adı altında tüm Irak’ı silahlandırmaya yönelik girişimi işgal sonrası yaşanan süreçten ders alınmadığı gerçeğini acı bir şekilde ortaya koyuyor.

Maliki kendisini halen ülkedeki kaosu ortadan kaldıracak ve sorunları çözecek kişi olarak görüyor.

Ancak bu noktada Iraklı Siyaset Bilimci Saad Cevad’ın tespiti ise şu:

“ABD ve İran şunu iyi anlamalı, sorunu çözme iddiasında olan kişi sorunun ta kendisi.”

Al Jazeera

 

Biyografiler Haberleri

Muslih bildiklerimizden Şeyho Duman ve mirası
"Afiye Sıddıki'ye yönelik Amerikan zulmü sürüyor"
İşgal rejimi Gazze kuzeyinde 20 günde 770 kişiyi katletti
Türkiye Yazarlar Birliği Kurucu Başkanı Mehmet Doğan vefat etti
İşgalci İsrail’in kabusu Yahya Sinvar kimdir?